ÖZBEKİSTAN’A GİTMEK İÇİN BİRKAÇ NEDEN

ÖZBEKİSTAN’A GİTMEK İÇİN BİRKAÇ NEDEN

           

            Bir gün Özbekistan’a gideceğim aklıma gelmezdi. 30 yılı aşkın bir süredir dünyayı geziyorum, hiçbir şehri kasabası hiçbir rotamın içine dâhil olmadı. Peki, ne oldu da kendimi bir anda bu masal ülkesinde buluverdim?

            Yıllar içinde yaptığım dünya gezilerimde 68 ülke, 300’ü aşkın şehir, kasaba gördüm. Başlarda plan yapmak oldukça kolaydı. İlgi alanım ve bütçeme göre hemen rotamı oluşturuveriyordum. Şimdilerde bu hiç öyle olmuyor. Turla gitmeyi sevmem. Bir yere ikinci kez gittiğim nadiren görülmüştür. Hal böyle olunca son zamanlarda “Nereye gitsem?” sorusu kafamı epeyce meşgul etmeye başladı.

            Geçtiğimiz birkaç yıl içinde önce pandemi, ardından döviz kurundaki artış birçoğumuz gibi beni de oturmaya mahkûm etti. Ancak bir kere içinize seyahat ateşi düşmüşse bu hiç de kolay olmuyor. İçimdeki ateşin kor haline geldiği bir anda “İlla ki bir yer vardır,” düşüncesiyle haritayı açıp gezinmeye başlamıştım ki, Türk Cumhuriyetlerini göz ardı ettiğimi fark ettim, hatta yeni görmüş gibiydim. Böylece bir yerden başlamaya karar verdim. Özbekistan ilk ülkeydi. Taşkent, Semerkant ve Buhara olmak üzere rotamı oluşturdum ve yola çıktım.

             İsterim ki her gezgin, seyahat etmeyi seven, yeni yerler görmek isteyen herkes, mutlaka bu ülkeyi görmeli.

            NEDEN ÖZBEKİSTAN?

            Her şeyden önce çok uzak sayılmaz. Özbekistan’a hava, kara ve demiryolu ile ulaşmak mümkün. Ancak en rahat ve güvenli yol uçakla gitmek. İstanbul’dan Taşkent, Buhara, Semerkant, Fergana ve Urgenç olmak üzere ulaşım mümkün. İstanbul Taşkent arası aktarmasız 4,5 saat sürüyor.

            Özbekistan’a gitmek ülkemizdeki bir şehre gitmek kadar kolay. Pasaport kontrolünde “Niye geldin?” “Kaç gün kalacaksın?” “Nerede konaklayacaksın?” soruları peş peşe gelirdi. Bu kez pasaport kontrolünü çarçabuk geçtim. Sorgusuz sualsiz bir ülkeye adım atmak nadir yaşadığım bir durum. Üstelik görevli çok güler yüzlüydü. Ülkeye girişin bu kadar rahat olmasında vize istenmemesinin de etkisi olsa gerek. Schengen vizesi almanın neredeyse imkânsız hale geldiği şu günlerde gitmek için bu bile başlı başına bir sebep olabilir. Özbekistan’a seyahat edecek olan Umuma Mahsus (Bordo), Hususi (Yeşil) ve Hizmet (Gri) pasaport sahibi Türk vatandaşları 30 gün süreyle vizeden muaf.

            Özbekistan’a yolculuk tıpkı zamanda yolculuk yapmak gibi. Bir uçak bileti alıp gittiğinizde yalnızca bir ülkeyi gezmekle kalmıyor adeta tarihin içinde yolculuğa çıkıyorsunuz. İki hafta süresince Büyük İpek Yolu’nun merkezindeki, eski Doğu’nun farklı tarzdaki mimarisi ile örülü, çini sanatının en güzel örneklerine şahit olduğum eşsiz bir yolculuktu benimkisi. Eski ile yeninin buluşması, aroması zengin daha önce hiç tatmadığım bir içecek gibi hoş bir lezzet bıraktı bende.

            Özbekistan, SSCB’nin dağılmasının ardından 1991’de bağımsızlığına kavuşan eski bir Sovyet Cumhuriyeti. Bir Avrupa ülkesi olmasa da zengin bir kültür-sanat mirasına sahip. Doğu ile Batı’yı birleştiren Büyük İpek Yolu’nun geçtiği ülke olma özelliğini taşıyor. Bu topraklarda nice uygarlıklar ortaya çıkıp gelişmiş. Milattan önce antik krallıklar, imparatorluklar kurulmuş. İpek Yolu’nu bir ticaret merkezi haline getirmiş. Bu topraklarda Timur denen ulusal bir kahraman doğmuş; 14. yüzyılın fatihi Orta Asya’da geniş topraklara sahip Timur İmparatorluğu’nun kurucusu. Hemen her şehirde heykelleri karşıladı beni.

            Bu ülkeye kayıtsız kalmak mümkün değil. Özbekistan Müslüman bir ülke. Görkemli şehirler, camileri, türbeleri, medreseleri ile etkileyici bir koleksiyona sahip; cam işçiliği ve mimarisi ile büyüleyici olduğu kadar şaşırtıcı da. Bir Türk olarak kendi kültürüme ait pek çok şey bulmak yolculuğumu unutulmaz kıldı.     

            Seyahat ederken insan beyni, yüreği kadar karnının da doymasını önemsiyor. Eğer güzel, temiz, lezzetli ve ucuz yemekler varsa keyfinize diyecek olmuyor. Özbekistan’ın dünyanın en lezzetli yemeklerine sahip bir mutfağı var. Yıllar içinde komşu ülkelerin de etkisiyle zenginleşen yemek kültürüyle mutlaka tanışmalısınız.

            Avrupa ülkelerine göre oldukça ucuz. İşin püf noktalarını bilen bir gezginseniz düşündüğünüzden çok daha ekonomik bir gezi yapabilirsiniz.

            Özbekistan fotoğrafçılar için eşsiz bir yer. Özellikle Semerkant ve Buhara’nın hemen her yeri ilginç görüntüler sunuyor. Sadece mimari yapısı değil, dağları, parkları, insanları ile de benzersiz.

             İnsanları demişken hatırlatayım: bu ülkenin insanları turisti seviyor. Özellikle başkentten uzaklaştığınızda turist olmak daha da kıymetli hale geliyor. Çünkü bu insanlar ülkelerinde yakın zamanda turist görmeye başladılar. Aynı zamanda bu onları mutlu ediyor. Tıpkı bizim 80’li yıllardaki halimiz gibiler.

            Taşkent dünyanın en yeşil başkentlerinden biri.  Kaldırımların bile iki yanı ağaçlık, yürürken yorulunca ağaç altına geçip dinlenmek mümkün. Hemen her semtte park var. Bank bulamazsanız çimlere uzanabilirsiniz. Çok güvenli bir ülke, parklarda genç kızlar tek başlarına oturup kitap okuyabiliyor ya da arkadaşlarıyla sohbet edebiliyor. Tedirgin olmak için hiçbir sebep yok.

            Özbekistan beni bir hayli şaşırttı: Tıpkı Avrupa ülkeleri gibi istediğiniz her şekilde konaklamak mümkün; üstelik temiz ve rahat, bulmak hiç de zor değil. Booking.com ve hotels.com. ve benzeri güvenilir sitelerden tercih yapmanız mümkün.

            Özbekistan turistler için güvenli bir ülke. Afganistan ile sınır paylaşmasına rağmen özellikle yabancılara karşı suç oranı düşük. Kadın gezginlerin tek başına seyahat ederken nadiren sorun yaşayacağı kanısındayım.

            Bu kadar sebep yeter gitmek için. O zaman ne duruyorsunuz, çantanızı alıp yola çıkın, tarih boyunca yürümeye başlayın ve uzun süredir keşfedilmeyi bekleyen bir kültüre kendinizi kaptırın. Şehrazat masallarındaki gibi çarpıcı bu Doğu ülkesini ziyaret edin.