Editör
ALİ SAMİ PALAZ
ANLATACAK BİR HİKÂYEM YOK
Giderek daha çok suskunluğa bürüneceğimden korkuyorum. Oysa benim işim hikâye anlatmak, yaşadığım seyahat deneyimlerini paylaşmak. İçimde ki ses “SUS” diyor yüksek sesle…
Herkes hayatının film olması gerektiğini düşünür. Romanlara konu olacak hayatının olduğundan söz eder. Evet doğrudur. Dünya üzerinde yaşayan her bir insanın hayatı film yapılsa yeridir. Var olmak hayat yolculuğuna çıkmış olmak başlı başına bir hikâyedir. Fakat öyle şeyler yaşanmış ve yaşanmakta ki onların yanında bizim hikâyelerimiz sıradanlaşıyor.
Sen acılar yaşadığını sanıyorsun oysa bilmiyorsun ne acılar yaşanmış ve yaşanıyor. Şen çaresizim sanıyorsun, çaresizliği yaşayanların yanında aslında çaresizlik ne bilmiyorsun bile. Vicdansızlığın sınırının olmadığını bilmediğin için gördüklerine şaşırıyorsun. Daha kötüsü olamaz dediğin yer daha kötülüğün başladığı yer bile değil.
Sen kendini (Gerçek iyi ve cömert birini tanımadığın için) iyi ve cömert biri olarak tanımlıyorsun. İyiliğin sınırının olmadığını bilmediğin için. Sen umutluyum, şükrediyorum diyorsun. Çünkü umudun ve şükrün gerçek renklerini hiç görmedin.
Hem iyiliğin hem de kötülüğün sınırının olmadığını görmek, mutluluğun ve acının dozlarının sonsuz olduğunu öğrenmek beni suskunluğa zorluyor.
Gözlerimin gördüğü, kulaklarımın duyduğu anlatılmaya değer hikâyeler, bir sonraki gördüklerim duyduklarım karşısında sıradanlaşıp, anlatmaya değer olmaktan çıkıyor. Böyle olunca da en iyisi susmak diyorum.
Bazen susmak istememin sebebi gördüklerini kelimelere dökmekte zorlanmam. Gördüklerim karşısında yaşadığım duygu ve hisleri anlatamayacağımı anladığımda da sumayı tercih ediyorum.
Oysa bu benim işim, anlatmalıyım…