
Hadi herkes bıraksın işi gücü, gezip
tozalım biraz. Caddeleri, sokakları talan edelim, sergiler gezelim, şu güzelim
yaz sıcağında gözümüz gönlümüz açılsın yahuuu… Dondurmalarda benden;) Endişe
etmeyin, sanatı kırmızı bantların arkasındaki fiyat etiketli eserlerden
hissetmek zorunda bırakmayacağım sizleri. Çünkü sanat yaşamın kalbidir, bu
yüzden yaşamın kalbinde yani sokaklarda olacağız.
“Sanat nedir?” sorusu ile
karşılaşanınız var mı hiç? Bir de şu var; sanat toplum için mi yoksa sanat için
midir? Belirli kalıplara sığdırılmaya çalışılsa da bana göre, her insanın kendi
özünde hissettiğinde, bulduğundadır. Hip hop kültürüyle büyümüş gençler için
sanat, müzelerde veya galerilerde bulabilecekleri bir olgu değildir. Bunun
dışında sanat herkes için olmalı, cüzdanınızı açmanıza gerek kalmadan işten eve
dönerken ya da sevgilinizin, çocuğunuzun elinden tutmuş caddelerde gezerken göz
kırpmalıdır sanat size. Şehri gezmeyi öğretmeli, bilmediğiniz yollarda size
rehberlik etmelidir. İşte bu yüzden sanat Grafiti’dir.
“Grafiti suç değil o bir sanattır!”
Hatırlıyorum da; aramızda kalsın,
ben ilk grafiti çalışmamı ilkokulda sıranın üzerine çizmiştim. Ama sanat her
yaşta sanattır dimi ;). Grafiti en temel anlamıyla duvar yazıları ve resimler
yoluyla, kendini ifade eden bir görsel uygulamadır. Daha anonim açıklamalara
göre ise, otoriteye karşı gelme aracı, Vandalizm olarak ta değerlendirildiğini
söylemek isterim. Grafiti estetik kriterleri içeren nedenlerle bir sanat formu
olduğu halde, yasadışılığı ve alışılagelmeyen sunumu bu sanatı, sanat olmaktan
dışarı itmektedir. Şimdi sorarım sizlere; Monet, Klimpt ya da diğer tanınmış
Avrupa ressamlarından birinin hayatta olduğunu ve evinizin ya da mahallenin
duvarına bir başyapıt yapmaya karar verdiğini varsayalım. Bu sanatçıların
yaptıkları grafiti sanatı mı olurdu yoksa Vandalizm mi?
Neyse bu ayrı bir tartışma konusu,
derinlere inersem dergimizin gelecek sayısına kadar çıkamam:) Sosyal hayatın,
insanlığın başlangıcına bir göz atarsak burada Antik Mısır Anıtları ve
Pompei’deki duvar resimleriyle karşılarız. Bunlar ilk grafiti örnekleridir. İlk
Çağ’daki insanlar “Biz şu yoldan giderken başımıza bunlar geldi, aman sende ona
göre hareket et.” Demek için bile bu sembolleri çizmiş olabilirler. Aslında
grafitinin ana çıkış noktası 1940’lı II. Dünya Savaşı günlerine denk
gelmektedir. Utanç Duvarı (Almanya’yı Doğu ve Batı şeklinde ikiye bölen Berlin
Duvarı)’nın her iki yanı protest kişilerce boyanarak, yazı ve sloganlarla
bezenmişti. Sonrasında ABD’nde çeteleşen grupların görüşlerini duyurmak için bu
yöntemi tercih etmesi duvar yazılarının kullanılmasına yol açtı. Ardından
bağımsız bireyler grafitiyi geliştirdi. Sosyal içerikli iletiler dışında,
bireysel seçimleri de yansıtmaya başlayan grafitiler ilerleyen zamanlarda renklendi.
Ancak grafitiye karşı olan illegal bakış açısı, bu sanatı hiçbir zaman
durdurmadı, aksine sistem bükemediği bileği öper oldu ve son yıllarda grafiti
sanatçılarına özgür çalışma alanları sağlamaya başladı.
Eski yapıların üzerlerindeki
çalışmalara baktığımda, bir şeyi zarar vermeden de değiştirmek mümkün diyorum.
“Elindeki sadece bir kutu sprey.”
Grafitinin çeşitli formları
vardır. Bunlardan biri olan ‘Tag’ grafitinin en basite indirgenmiş halidir.Tag
bir bakıma imza anlamına gelir ve yapanın gerçek ismi ya da mahlasıdır. Tagları
daha da güzelleştirmek, renklendirmek, boyutlarını farklılaştırmak amacıyla
sprey boyaların kullanılması grafiti’de devrim yarattı diyebiliriz. Fakat
farklı arayışlar içindeydi herkes. Rekabet arttıkça enteresan stiller
uygulanmaya başlandı. Sanatçılar düz isimler yazma olayını aştı, üçüncü boyutu
da olaya eklediler. Ardından yazıya çizgi film karakterleri, insanlar ve
değişik nesneler eklendi. Bunun sonucunda, grafiti tag olma olayından çıkıp
sanatkârlığını ilan etti. Ayrıca şu hususta var ki; grafiti yetenek ister!
Bir ara, Kadıköy- Moda civarının
ara sokakta bir duvara çizim yaparken, teyzenin biri balkondan “Evladım ne
anlarsınız o duvarlara çizmekten, biz kâğıt kalem bulamazdık siz buldunuz bunuyorsunuz.”
Demez mi ;) İşte bu hususta grafitinin yapılma nedenine gelecek olursak,
grafiti yaparken böyle nasıl desem eeeee tarifsiz bir heyecan duyarsınız ve
paralelinde açığa çıkan bir adrenalin vardır. Sanatsal yeteneğinizi ortaya
koyarsınız. Tıpkı Batı Avrupa sanatçıları gibi içinizde olanı dışa vurup
rahatlarsınız. Kendinizi ifade etmede bire bir antibiyotik gibidir.
Walsh; “Grafiti baskıcı bir
siyasal ve ekonomik düzene karşı bir başkaldırıdır.” der. Tıpkı bir takım
sanatçıların yaptığı gibi grafiti teknikleri ve stilleri açısından hem standart
hem de karakterize bir sanat şeklidir. Bir üretimin tamamlanması için hayal,
planlama ve çaba gerektirir. Grafitinin farklı işlevleri de vardır. Boş
duvarları güzelleştirmek, eski binaları ilgi çekici hale getirmek vb… Bir
duvardaki grafiti üzerine yenisi yapılmaz veya grafitiye zarar verilmez. Bu
durum bir bakıma grafiti yapanların dünyayı ve sistemi değiştirme çabasında
olmadıklarının, aksine güzelleştirmek istediklerinin göstergesidir.
Goldman “İnsan sanata gitmelidir”
der. Ancak grafiti hiç beklemediğiniz bir zaman ve mekânda karşınıza çıkar.
Duvarlar, köprüler, viyadük ayaklarında, tren istasyonları ve vagonları,
metrolar, otobüs durakları, ara sokaklar, parklar, telefon kulübeleri,
tüneller… saymakla bitmez. Kimi zaman çıkan engeller, tuval yerine başka
alanların kullanılıyor olmasıdır. Çerçeve ve paspartuya gereksinimi
olmamasıdır.
Grafitiyi anlamanıza yardımcı
olmak amacıyla dünyaca ünlü ‘Banksy’nin işlerini incelemenizi ve grafiti
belgeseli olan ‘ Exit Through The Gift Shop’ u izlemeniz tavsiyelerim arasında.
İstanbul Taksim, Galata’nın kaldırım taşlı ara sokakları, Tarlabaşı semti ve
Kadıköy başta olmak üzere adım başı bu eserlere rastlamanız kaçınılmaz. Bir
kent için, büyük, boş ve çoğunlukla ürkütücü görünen sağır bina cephelerinin,
sokak sanatçılarının (grafitici) sihirli dokunuşlarıyla renklenmesinden daha
güzel ne olabilir ki? Grafiti resim sanatının yıldızı yeni parlamaya başlayan
bir sanat şeklidir.
“Hayat zor, eğer öyle düşünüyorsan.”
Halâ endişesi olan okurlarımız mı var? Sizce ressamlar, karanlıkta kimi
zaman tel örgülerin ya da duvarların üstünde yakalanma korkusu ile sprey
kutusunu fırça gibi kullanarak, SandroBotticelli’nin ‘Venüs’ün Doğuşu ’nu
yapabilir mi? Bir düşünün…
Şehri renklendiren, deli dolu, uçuk
kaçık boyadan kahramanlara saygılar…
Yazı Ve Fotoğraf
Derya Uzun Davulcu