
İpek
Yolu’nun en ünlü vahası Kaşgar, adını çevrede bulunan “Kaş
Taşı”ndan yani Yeşim Taşından almış.
Çin kocaman bir ülke ama tek saat uygulaması
var. Ülkenin bir ucunda güneş batsa da buralarda 21.00’de her yer cehennem gibi
sıcak, 22.00’de güneş daha tepede, uyumak ne mümkün. 21.00-22.30 arası akşam
yemeği yeniyor Kaşgar’da.
“Kebab bağ mı (var mı)?” “Bağ bağ!” Sokaklar
seyyar kebapçılarla dolu. Motosiklet kullanan başörtülü hanımlar vızır vızır
geçiyor, sağımızdan solumuzdan. Trafik sıkışınca birbirleriyle sohbet
ediyorlar. Ne mi konuşuyorlar? Sakın Aşk-ı Memnu’da Bihter’in giydiği en son
kıyafeti konuşuyor olmasınlar! Valla atmıyorum! 2009’dan beri Türk dizileri
fırtınası esiyormuş Şincan’da.
“İsminiz nime (ne)?” Rehberimizin adı “Merhaba”,
“Hoş geldiniz” demekmiş. Ailenin ilk çocuğu olduğu için koymuşlar bu adı.
“Id Kah Camisi”,
7000 kişi kapasitesiyle Çin’in en büyük camilerinden biri. İki yanında
minaresi, ortada ana giriş kapısı ve sarı tuğlalarıyla 1738 yılında yapılmış.
Bayramlarda meydanında halk toplanıyor.
Apak Hoca
ve ailesine ait türbede 72 kişinin mezarı var. Hurma çiçekleri koyduğu suda
banyo yaptığından adı “Güzel Kokan” anlamına gelen, Kaşgar valisinin kız
kardeşi ve Qing İmparatorunun eşi olan İpar Han’ın mezarı ise halk tarafından
bir yatır gibi ziyaret ediliyor, çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar ona gelip
dua ediyor. Erkek çocuk isteyenler siyah, beyaz, mavi çaput, kız isteyenler
kırmızı desenli çaput bağlıyorlar ağaç dallarına. Türbe mavi beyaz çinilerle
kaplı, kulelerse İslam eserlerinde sık sık rastlanan geometrik desenlerle
bezenmiş. Yaşlı bir amca sıcaktan bunalmış, ağzı açık gölgede uyuyakalmış.
11.
yüzyıl Uygur düşünür ve şairi Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (Mutluluğun Bilgisi)
adlı meşhur kitabında bir devletin, halkın nasıl yönetilmesi gerektiğini,
halkın nasıl mutlu olacağını, yöneticinin hangi meziyetlere sahip olması lazım
geldiğini ve diğer ülkelerde olanları da göz önüne almak gerektiğini yazmış ve
bu kitabı takdir eden hakan onu kendine danışman yapmış.
11. yüzyıl bilim adamı Kaşgarlı Mahmut,
Türkçe-Arapça yazdığı Divanu Lügati’t Türk sözlüğüyle meşhur. İçinde 9000
sözcük var. Kaşgarlı Mahmut, Doğu Türkistan’dan Akdeniz’e kadar Türk dünyasını
il il dolaşır ve ne kadar geniş olduğunu anlar ve Türklerin kendi dilinde
konuşanları koruduklarını görür ve eserinde Abbasi halifesine Türkleri ciddiye
alın, sizin dünyanıza hâkim olacaklar der…
Pazarda tandır benzeri ocaklar var ve ortası
delik ufak tombik ekmek hamurlarını o tandır fırının yanlarına yapıştırarak
pişiriyorlar. Ya da pide şeklindeki ekmeklerin üstünü yuvarlak tel fırça gibi
bir aletle gül gül desen verip ardından soğana bulayıp yastığa bastırıp
soğanları sabitleyip gene aynı şekilde pişiriyorlar. Ayakkabı boyacıları illa
erkek olacak diye kim demiş? Pazarda boynunda incisi, sırtında geleneksel işli
kıyafetiyle başı örtülü kadın ayakkabı boyacıları var! Hele siz bir de pazarda
satılan top top şıkırtılı kumaşları görün, buz gibi ayranın yanında… Şeker öyle
küp küp satılmıyor, kristalize çubuklar halinde satılıyor, siz istediğiniz
ölçüde kırabiliyorsunuz.
Uygurlar rengarenk bazen pullu kep benzeri
‘topar’ denen bir şapka takıyor. Bölge bölge şapkalar değiştiği gibi, kadın
erkek ve çocuk şapkaları da farklı farklı. Bir erkeğin şapkasına bakarak
yaşını, mesleğini, nereli olduğunu söyleyebiliyorlar.
UNESCO “İnsanlığın Manevi Mirası”nın bir parçası
olarak kabul edilen 12 müzik makamıyla ünlü Uygurların yılan derisinden yapılan
telli çalgıları da oldukça ilginç. Ama daha ilginci beşikler. Bebeğin poposuna
gelen yerde bir delik. “Ne için” mi? Ee, biraz hayal gücünüzü kullanın canım!..
Pazardan sonra gittiğimiz Uygur evinde yemek yiyeceğiz. Bebeği altı çıplak
yatağa yatırmışlar ama bebek bu, yapmış yapacağını yatağa, debeleniyor kendi
pisliğinde. Her kültür farklı anlayacağınız!
Kaşgar’da tuğla oymacılığı sanatı öyle ilerlemiş
ki binaları oya gibi işlemişler. Sokaklarda kapıların önüne taht ya da karyola
benzeri üstleri tenteli ‘kan’ denen kanepeler koymuşlar serin serin
oturuyorlar, çaylarını yudumlayıp komşularla yarenlik ederken.
Kaşgarlı
kadınlar saçlarını iki örgü yaparlarsa evli, daha fazla yaparlarsa bekâr
anlamına geliyor. Bir ömür boyu eşinin sözünden çıkmasın diye damada tuzlu ekmek
yediriyorlar. Danslardaki hareketlerin geçmişteki geleneklere inançlara dayanan
bir anlamı var. Ayağı öne koyma aya güneşe tapma, erkeklerin eli yere vurması
hasata şükretme, eli çene altına sürme eziyete karşı geleceğine dair söz
vermeyi sembolize ediyor.
Mezarlar toprak altında çok derine gömülemiyor
çünkü su çıkıyor. Mezar taşları tabut gibi toprağın üstünde. Kimi de cami gibi
kubbeli… Cenazede Uygurlar yedi gün
boyunca beyaz giyiyorlar. Ailenin annesi ölünce, canlanma ihtimaline karşı, bir
zamanlar oğlu ya da damadı yedi gün boyunca mezarlıkta sabah akşam bekliyormuş.
Şimdiler de bu gelenek 3 güne düşmüş. Cenazede helva yerine pilav
dağıtıyorlar ve cenazeler sadece öğlen namazı sonrasında kalkıyor.
Yolda çömelip oturmuş “tağa”ların(amcaların)
resimlerini çekmek istiyorum, onlarsa hemen ayağa kalkıyorlar, oysa ben onları
öylece çömelmiş fotoğraflamak isteğindeyim.
Kaşgar’a gitmem bayağı
“Yahşi boldi.”(iyi oldu), çok şey öğrendim. “Kona dostlar” (iyi dost) edindim.
Şimdilik “Heyri hoş” veya “Hüda’ya emanet” Kaşgar, yani Allahaısmarladık!
Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare SÖZENER