Üsküp

1300 km yol yapacağımız Balkan gezimize Üsküp Büyük İskender Havaalanı’ndan başlıyoruz. Havaalanında taksi şoförleri Türkçe sesleniyor: “Otobüs orda kızım!”, “Taksi lazım mı?” Şehirde ilk dikkatimi çeken Acıbadem, Sütaş, Bellona, Çilek Mobilya, Koton, İstanbul Simit, Medica İstanbul hastane; hotelde Halkbank ATM oluyor.

Rehberimiz Faruk, Rumeli Türkçesiyle “Ee, biraz dinlendik, anlatırız buraları anlayasınız!”, “Şurdan geçiysin!” diyor. Üsküp kelimesi “yüz küp”den geliyormuş. Kendi dillerindeki adıyla “Skopje” ise “mızrak alınan bölge” anlamındaymış. Makedon ise ince uzun boylu erkek demekmiş. “Şırfıntı”, “dedikoducu” anlamına geliyor, oralarda duyarsanız bilin diye söylüyorum.

Slav dilinde 6000 Türkçe kelime var. Slav kelimesinin kökeni “slave”den (Türkçe “köle”) geliyormuş. Çünkü bu halk, 8. yüzyılda Hristiyan olan Vikinglerin kölesiymiş. 

Bugünün halkıyla akraba olmasalar da üç ünlüsü var bu toprakların: Büyük İskender, onun babası II. Philip ve Rahibe Theresa.

Halk, Büyük İskender'in annesi Kraliçe Olimpia’yı sevmez ve kralın safkan Makedon olmasını istermiş. Olimpia, eşi II. Phillip’le bir kavgasında İskender’in babası tanrılar tanrısı Zeus dediğinden halk onun kral olmasını istememiş. Yunan kralları halk tarafından sevilir ve korumasız gezerlermiş. Phillip de kızının düğününe korumasız gittiğinden suikasta kurban gitmiş. Bunun arkasında Kraliçe’nin olduğu söylenmiş.

Babası öldüğünde İskender 20 yaşındaymış. Doğduğunda Artemis tapınağı yıkılmış ve kâhinler, Artemis’in onun doğumuna yardım etmek için gittiğini ve tapınağı boş bıraktığını söylemişler. İskender çok zeki olduğundan annesi, Aristo’yu hoca olarak davet etmiş. Dersler karşılığında Aristo’nun köyü Stageria’yı yeniden yapılandırmayı ve babası tarafından köle yapılan halkını serbest bırakmayı taahhüt etmiş. Homeros’un İlyada’sı başucu kitabıymış. Ahlak, matematik ve metafizik konularında tartışmayı severmiş. İskender’in IQ’su bugün hesaplanamaz seviyedeymiş. Makedonya’dan Pencap Hindistan’a kadar topraklarını genişletmiş. Fransa ve İtalya fethi üzerine çalışırken aniden ölünce generalleri ülkeyi pay etmişler. Askerleri günde 60 km, 30 kg kıyafetleriyle yürüyebilmekteymiş. Heykelini yapmasına sadece iki sanatçıya izin vermiş. Diğerleri onların kopyasıymış. Napoli müzesinde en iyi kopyaları bulunmaktaymış. Gaziantep mozaik müzesindeki çingene kız Zeugma’nın o olduğu söyleniyor.

Devasa Makedonya Meydanı’nda klasik müzik çalıyor. Fıskiyeler müzik eşliğinde hareket ediyor. Büyük İskender ya da Savaşçı Heykeli atının üstünde selamlıyor sizi. Yunanlılar protesto ettiği için “Büyük İskender” diyemiyorlar heykele ama bence bu heybet olsa olsa Büyük İskender’e yakışır. Meydanın her yerinden bizi izliyor çünkü.

Atatürk’ün en sevdiği türkülerden olan ve bir sürgün türküsü olan “Vardar Ovası” türküsüne konu olan Vardar nehrinin altından aktığı Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Osmanlı köprüsü ile Makedonya Meydanı’nı terk edip eski şehre geçiyoruz. Burada Büyük İskender’i annesiyle bebekliğinden gençliğine sahne sahne betimleyen bir çeşme var. Üstünde ise babası II. Phillip’in heykeli.

Şehrin bu yakası tarihî bir Osmanlı kasabası havasında. Bedestende Kuru fasulye pilavcılar, küfteciler (köfte), küçük esnaf, ne ararsan var. Yollar Arnavut kaldırımı. Taşlar 100 yılda bir aşındıkça tersyüz edilirmiş. Vardar nehrinin diğer bir köprüsüyle Üsküp operasına varılıyor ve bu köprü üstünde 48 sanatçının büstü var.

 

Tepede 540 yıllık Osmanlı kalesi gözüküyor. İçine kilise yapmak istediklerinde Müslüman halkın tepkisini çektiğinden şu anda kale kapalı. 1484 tarihli Davut Paşa hamamı da görülmeye değer.

 

Osmanlı 50 km’de bir, hayvanlar dinlensin diye kesişen yollarda han yaparmış. Mallar bu hanlarda tartılır ve kiloya göre vergi ödenirmiş. Gece tüccar sattığı malın vergisini ödermiş. Hanların ilk katı hayvanlar kalabilsin diye yüksek olurmuş. Kapanhan bu hanlardan biri işte.

 

1492’de yapılmış Murat Paşa Camii, bugün Türkçe vaaz verilen tek camii. Balkanlardaki Osmanlı eserleri 5 milyon dolara Türk hükümetinden gelen parayla restore edilmiş. Ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın annesinin mezarı da Üsküp’te.

 

Şehirde 6 şeritli yollarda kırmızı belediye otobüsleri çalışıyor. Nisan 2016’da cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar hakkındaki soruşturmayı durdurunca halk protesto etmeye başlamış ve binalara renkli boya atmış çünkü bunun cezası sadece 50 Euro’ymuş. Bu protestoya ‘Renkli Protesto’ denmiş.

 

Paris Champs Elysees’e benzer bir zafer kapısı ve her köşeye bir heykel dikmişler. Üsküp’te bu heykel çokluğundan kaynaklanan genel geçer bir şaka varmış: “Sokakta uzunca bir süre hareketsiz durma, seni heykel sanabilirler.”

 

Yemyeşil bir vadi ve nehir kenarında yürü yürü bitmeyen Makedonca dölyatağı anlamına gelen Matka Kanyonu sırada. Vadiyi oluşturan tepelerin yüksekliği 35 m. Göl yapaymış ama olsun. Ağaçların gölgesini suyun üstünde seyretmek çok güzel. Yol üstünde mağara ve manastırları ziyaret edip ufak kayıklarla yeşilin keyfini çıkarabilirsiniz.

 

1979 Nobel Barış Ödüllü Rahibe Teresa(1910-1997), Arnavut bir ailenin çocuğu olarak Üsküp’te doğmuş. Anı evinde babasının fotoğrafı var. Fesli resmiyle tipik bir Osmanlı. Teresa 14 yaşında insanlığa yardım etmeyi kafasına koymuş ve ailesine “Benim için çeyiz hazırlamayın!” demiş. Hindistan’a gitmek için para toplamaya başlamış ve 18 yaşında önce İrlanda’ya ardından Hindistan’a gitmiş. Anı evinde fotoğraflarından, eşyalarından, mektuplarından örnekler var. Hayatı hakkında yapılan filmi izlemiştim. Dünyanın farklı ülkelerinden yardım çekleri yağınca bir organizasyon kur derler, o da kurar. Bir toplantıda lüks markalı su getirirler boş konuşmalar eşliğinde. “Bu suyun fiyatı ne kadar?” diye sorar, fiyatını öğrenince de “Bu paraya Hindistan’da bir çocuğu bir sene okuturum ben!” der ve organizasyonu kapar.

 

Folklorik oyunlarının bir parçası olan “ağır oyun”u oynayamayan erkek evlenemiyor diyorlar. Davulun üstüne çıkıp bir ayağınızı kırıp diğerinin üstüne koymanız ve üç kez çömelip kalkmanız gerekiyor. Var mısınız denemeye?

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare Sözener