Türbeler (Toprağa Ait Olmak/Toprağa Sahip Olmak)

İnsan müzmin bir gezgin olmasa da, ruhunun derinliklerinde, yaşadığı yerleri keşfetme duygusuna sahip olduğu muhakkaktır. Yıllardır yaşadığım bu güzelim kent Konya; tarihi, kültürel ve manevi dokusuyla her gün yeni bir şeyler sunuyor insana. Çeşmeleriyle, camileriyle, medreseleriyle antik dönemlere ait eserleriyle Frigya’nın doğu ucundaki bu en son kent adeta açık hava müzesi gibi. Yılların getirdiği bilinçli ya da bilinçsiz tahribatı göz önünde bulundurduğumuzda bu açık hava müzesi bir hayli yıpranmış sayılır. Bir de bulunduğumuz coğrafyanın ve iklimin etkisi ile kullanılan yapı malzemelerinin dayanıksız olması, binaların kerpiçten yapılması mimari dokunun daha hızlı şekilde yok olmasına sebep olmuştur.

          Eğer yaptığınız bir eserin kısa sürede yok olmasını istemiyorsanız, yapı malzemelerini taştan seçmelisiniz. Akıp giden zamana karşı direnci olsun, “Bir anıt gibi yükselsin yaptığım eserler ve dahi duygularım” diye bir düşünceniz varsa mümkünse yapı malzemesi olarak taş kullanmanızı tavsiye ederim. Betona göre daha sıcak olması ayrı bir güzellik. İnsan her daim iz bırakmak, sonsuzluğu yakalamak ister. Her ne kadar bu çabası beyhude olsa da sosyal hayatta yansımalarını görmek mümkün. Bir çok mega yapı gibi anıt-mezarlar ve türbelerinde bu hevesin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

Ölülerine çok kıymet veren antik ve çağdaş toplumlar, dini sayılabilecek bir duygunun etkisiyle ölülerinin hatıralarını canlı tutabilmek için çeşitli yollara başvurmuşlardır. Frigler devasa tümülüsler yapmışlar, Türkler Orta Asya’da kurganlar oluşturmuşlar. Romalılar, Bizanslılar, İyonlar lahitler, mozoleler yapmışlar. Hep bir hatırayı canlı tutmak adına yapılmış bunlar. Sanat şaheseri şeklindeki devasa lahitler, koca bir bina şeklindeki mozoleler hep geçmişe özlem duyan insanların eseri galiba. Siyasi arka planı değerlendirmeye almayalım şimdilik. 

          Müslümanların dünyalık işlere ilişkin fazla tasavvurları olmaması hatta “En makbul mezar çabuk yok olan mezardır.” mantığı hâkimse de şaşırtıcı bir biçimde türbe kültürü gelişmiştir. Abbasî halifelerinden Müntasır-Billâh için Rum asıllı annesinin Samarra’da yaptırdığı Kubbetü’s-Süleybiye ile daha hicri 3. asırda böyle bir mezar yapıtı görüyoruz. Herhalde yeni fethedilen yerlerdeki anıt-mezar kültürü ve annenin mensup olduğu kültüründe etkisi söz konusu.

Anadolu İslam coğrafyasının birçok yerinde mimari açıdan birbirinden çok farklı türbeler görmek mümkün. Adı kimi yerde yatır, kimi yerde kümbet, kimi coğrafyada meşhed, ravza ya da makam olarak geçen türbelerin mimari tasarımı da ismi gibi çok çeşitli.  

Genelde üst kısımlarında sembolik bir sanduka bulunan türbelerin bodrum kısımlarında ise cenazenin defnedildiği yer bulunuyor.

          Konya ölçeğinde türbelere baktığımızda bir zamanlar başkent olmanın da etkisiyle bir zenginlik göze çarpıyor.

          Çeşitli mimari tarzda olan türbeler içinde en yaygın olarak bilinen kümbet şeklinde olanları. Bitlis’ten, Van’dan, Antalya’ya kadar her yerde bu tür kümbet şeklindeki türbeleri görmek mümkün.

          Birçok sanat tarihçisi, hatta Konya araştırmalarının duayeni İbrahim Hakkı KONYALI kümbetleri Orta Asya çadır kültürünün mimariye yansıması olarak görmüştür. Eski zamanlarda yapıların üstünü kapatmak için gittikçe sivrilen bir yapı ya da kubbeli bir yapı şeklindedir.

          Gariban insanın türbesi olmaz desek saygısızlık etmiş yanlış bilgi vermiş mi oluruz acaba? Türbelerin böyle devlet adamlarına, toplumun ileri gelenlerine, ilim ve din adamlarına, komutanlara ait olduğuna bakarsak her halde cümlemiz saygısızlık değil tespit anlamı taşır.

İbrahim Hakkı Konyalı ‘Konya Tarihi’ adlı kitabında 45 kadar türbenin ismini vermiştir.

          Konya’nın en önemli iki türbesinden biri olan Alaeddin Kümbeti’nde Selçuklu sultanları,  diğerinde ise (Kubbe-i Hadra-Yeşil Kubbe) ise Mevlana Hazretleri yatmaktadırlar. Bakmayın Alaeddin Kümbeti’nin bugünkü sadeliğine. Eskiden oda aynı Mevlana Türbesi gibi mavi çinilerle kaplıymış.

          En ilginç türbelerden birisi de Sadreddin Konevi’ye aittir. Kümbet kısmı ahşaptan yapılmıştır. İbni Arabi’nin üvey oğlunun ve öğrencisinin türbesinin böylesine dayanıksız bir malzemeden yapılmasının bir anlamı olsa gerek.

Musalla mezarlığı içindeki Gömeç Hatun Türbesi (gömeç=bal peteği) çinileri büyük oranda dökülse de Horasan’dan, Buhara’dan, Semerkant’dan esintiler taşıyor.

          Herhangi bir mimari özelliği bulunmayan restore edilmeden önceki görünümüyle fotoğrafı olan Karakurt Türbesi, mahalle içi türbelere bir örnektir. Zenburi Mescidi’nin yakınlarında bir evde türbedarı bile olan böyle bir türbeyi ziyaret etmiştim.

          Restorasyonu ile ilgili sorunları olduğunu düşündüğüm Söylemez Türbesi de Muhacir pazarında balık halinin yanında yer alır. Burdur’daki Sagalassos Antik Kenti’nde benzerini gördüğüm kalın çatı kiremitlerini restorasyondan sonra görmedim. Kim bilir nerelerdedir? Mutlaka restorasyonu aslına uygun yapmışlardır ama 2500 yıllık teknikle yapılan kare çatı kiremitleri de muhafaza edilebilirdi.

Bugün şeker fabrikasının içinde kalan ve üstüne koruma amaçlı bir çatı yapılan Şekerfüruş Türbesi’nin 1888’de bakımsızlıktan yıkıldığını biliyorum.

Bir de sadece mezardan ibaret olan türbeler var. Türkiye, yol yapım bahanesiyle yıkılmış türbelerle dolu bir ülkedir.

1923’de kurulan Cumhuriyet felsefesinin bazı yöneticilerce yanlış anlaşılması ya da cehalet olsa gerek bir dönem bütün Türkiye’de ne yazık ki bir tarihi eser katliamı yaşandı. Valilik binasının batısına düşen Ulvi Sultan Türbesi, Şerafettin Cami’nin bitişiğinde yer alan türbe bunlara örnek olabilir.

Akşehir’de rengârenk tuğlalardan ve çinilerden yapılmış Seyit Mahmut Hayrani Türbesi en az Kubbe-i Hadra kadar güzeldir.

Hadim’de Hadimi Hazretleri’nin mezar üstü açık kubbe şeklindeki türbesi ile Seyyid Harun’un Seydişehir’deki türbesi ve Nasreddin Hoca’nın ilginç türbesini de unutmamak lazım.

Attila, Roma’ya karşı Hun mezarlarının tahribini sebep göstererek sefere çıkmıştı. Mezarlar, bir coğrafyaya hâkim olmanın en önemli unsurlarından birisidir. Haliyle Anadolu’da yerleşim merkezlerinin tamamına yakın bir bölümünde ya Horasan erenlerinin mezar kalıntılarına ya da müştemilatlı türbelere rastlamak mümkündür. Türbeler, Türk İslam coğrafyasında toprağın, siyasi ve kültürel bağının bir parçasıdır.

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Osman Özkan