TÜRKLERİN TARİHTE SANATA ATTIKLARI İMZA: ALTIN ELBİSELİ ADAMLAR KADINLAR

Bilindiği üzere, ilim dünyasındaki keşiflerin çoğu tesadüfen gelişen olaylar sonucu bulunmuştur. İster göçebe olsunlar ister yerleşik, Türklerin tarihte Türkistan coğrafyasına mühürlerini altın harflerle vurduğunu gösteren en büyük delillerden biri, Altın Elbiseli Adam olarak bilinen kişinin mezarı da böyle bir tesadüf sonucu bulunmuştur.

            1969 yılında Tanrı Dağlarının eteklerindeki Issık gölünün kenarında bulunan Esik kasabasını sel vurup otogar ve diğer binalar hasar görünce, otogarın yeni yeri için, daha yüksek bir yerde bulunan Sakalara veya İskitlere ait olduğu tartışmalı kurganların olduğu bilinen mezarlık bölgesi tahsis edilir. Çalışmalar sırasında çeşitli bulgulara rastlanınca, çalışmalar durdurulur bir arkeolojik ekip talep edilir. Kemal Akişev, bölgeyi incelemesi için asistanı olan Bekmuhammet Nurmuhammet’i gönderir.

Bölge kazıldıkça, 60 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde büyük bir kurganın yapısı bulunur fakat kurgan içindeki asıl mezarın çok eskiden yağmalandığı anlaşılır. Kurganın yıkılma emri verileceği sırada Bekmuhammet, kurganın güneydoğu kısmında bir dalgalanma fark eder ve bir kurganda iki mezar olmayacağı itirazlarına rağmen oranın da kazılması talimatını verir. Kazı sonucunda daha küçük, tavanı karaçam kütükleriyle örtülmüş, ikinci bir mezar odası bulunur ve bu mezar yağmalanmamıştır. İskitlerin, bölgelerindeki mezarları yağmalayarak Pontus İmparatorluğunda bunları sattıkları tarihî kayıtlarda mevcuttur.

Mezar açıldığında ise 1,65 cm boylarında, 20’li yaşlarında olduğu tahmin edilen sırt üstü yatan, sağ eli göğsüne, öbür eli kemerine uzatılmış ve yüzü doğuya çevrilmiş; üzerinde altın işlemeli elbise giydirilmiş bir ceset ve yanında tasniflenmiş ve sıralanmış ahşap tabaklar, kil kaplar, kaseler, bir kepçe, iki gümüş kâse, bir kaşık, bir bronz ayna ile altın ve altın olmayan, toplam 31 adet eşya bulunur. Bu mezarın sahibi büyük ihtimalle, genç yaşta ölen ve babasının mezarının yanına defnedilmiş bir tigin olmalıdır. Tigin’in; Saka mı, İskit mi hatta başlıkta bulunan keçi figürleri sebebiyle Göktürk mü olduğu konusunda arkeologlar arasında görüş birliği bulunmamaktadır.

Yaklaşık olarak MÖ 4. yy.a tarihlenen bu mezar, aynı zamanda Tutankamon’un mezarından sonra -bilinen- en çok altın eşyanın çıktığı mezardır. Bir tigin mezarına, o zamanın geleneklerine göre öbür dünyada kullanması için bu kadar çok altın eşya bırakılmışsa asıl mezardaki altının miktarının çok daha fazla olacağı açıktır.

Altın elbise; altınla bezenmiş bir başlık, birbirine altın iplerle bağlanmış altın levhalardan oluştuğu için zırh görünümünde bir kaftan ve yine altınla bezenmiş bir çizme olmak 3 parçadan oluşmaktadır. TRT Haber’e konuşan Serhan Çınar’ın verdiği bilgilere göre:

“Tigin’in başlığı konik formlu ve 65 cm. Çeşitli üç ana temel kısımla doğal hayatın canlandırıldığı başlığın ön alın kısmında dağ keçisi, koç, geyik ve grifon at kabartmaları bulunuyor. Buradaki boynuzlu kanatlı at diğer figürlere göre daha büyük ve mitolojik bir şekilde resmedilmiş. Başlığın orta kısmında ise, dünyayı simgeleyen ve altın kurdelalar ile örülmüş 4 ok ve güneşi temsil eden 2 kanatlı at motifi bulunuyor. Bu motifleri çevreleyen hizada ise, toplam 5 adet karlı dağları andıran yassı motifli altın levhalar yer alıyor. Dağların zirvesine ölümü ve yaşamı temsil eden dallarına kuşlar konmuş hayat ağacı tasvirleri dikilmiş. Hayat ağacının etrafını ise yılkı, kar leoparı, dağ keçisi ve kuş figürleri şeklinde yapılmış çok sayıda altın plak kabartması bezendirilmiş.

Tigin’in deri kaftan ceketi, sağdan sola doğru kapanan v yakalı, uçları yukarıya dönük, alt uçları birbirile ile temas eden yüzlerce üçgen altın levhanın birbirine geçirilmesiyle pullu formda olup adeta altından zırh şeklinde dokunmuş. Zırh, plakaların kenarlarına açılan deliklerden altın ip geçilerek birbirine tutturulmuş olup gömlek sola doğru düğmeleniyor. Kaftanın yakası, omuz hizası, kolun alt taraflarına dörtgen şeklindeki plakalara bezenmiş yırtıcı pars figürü ile süslenmiş.”tir. (www.trthaber.com)

Mezarda ortaya çıkanlar, sadece maddi değeri yüksek eşyalar değildir. Mezardan çıkan eşyaların manevi değeri, maddi değerinden çok daha üstündür. Altın elbisenin meydana getirilmesinde kullanılan teknikler, elbiseyi yapanların, zamanına göre ileri seviyede bir teknoloji kullandığını göstermektedir. Bu, aynı zamanda batılı tarihçilerin, kendilerini üstün gösterme ve algı oluşturma amacını güden tarih yazımını çürüten, hiçbir kültür ve yeteneğe sahip olmayan göçebe topluluk olarak nitelediği Türkistan bölgesinde yaşayan Türklerin zamanının en ileri teknolojilerine ve sanatına sahip, medeni bir topluluk olduğunun ispatıdır.

Mezardan çıkarılanlar; Türklerin sanat alanındaki gelişmişliğini göstermesinin yanında, mezardan çıkarılan eşyalar arasındaki sapı kırılmış gümüş bir kepçenin üzerindeki, 26 Runik harfle yazılmış iki satırlık bir yazının tespiti; Türk yazı dilinin yazılı örneğini yaklaşık olarak 1200 yıl geriye çekmiş ve dünyadaki en eski yazı örneklerinden birini oluşturarak Türklerin medeni gelişmişliğinin bir başka örneğini sunmuştur. Bu yazı, Orhun Yazıtları’nda kullanılan dilin gelişmişliğine bakılarak ileri sürülen, “Türkçenin en az 3000 yıllık bir geçmişi olmalıdır!” tezini doğrular niteliktedir.

Kepçe/kâse üzerindeki yazılarda ne yazdığı; yazının çok eski bir tarihe ait olması ve benzer örneklerinin bulunmaması, bazı harflerin ses karşılıklarının tam olarak bilinememesi, ayrıca Türk alfabesinde ünlülerin az kullanılması ve bu sebeple farklı okumalara açık olması yüzünden bugüne kadar tam olarak netleştirilememiştir. Aşağıda, kâse üzerinde bulunan yazının farklı araştırmacılar tarafından yapılan okuma denemeleri ve manaları verilmiştir.

1)      Olcas Süleymanoff’a göre kepçe-kadehte:

 Khan Uya üç otuzı (da) yok boltı. Utugsi tozıltı

“Tigin, 23′ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun.” yazmaktadır. (turkcedevrimi.wordpress.com)

2)      Us ogan arpa ar açur kılsaŋ azukıŋ köb arkur kıgıç akkınıŋ azuku

“Tabak kutsaldır, arpayı namuslu yap sen, azığın çoğalır, dövüş akımın azığı.” (Akişev ve Mahmudov - millidusunce.com)

3)      Taza as tuvın agannın. Eldi ege. Atın, eskerin sağan ar eperedi. Casına cete bakıtındı aşasın. Sav bol.

“Temiz çek tuğunu ağabeyinin. Sağlam sahip (ol).  Atın, askerin sana şan verir. Yaşına yeterek (= büyüyerek) bahtını aşasın. Sağ ol.” (Atsız, Haziran 1973: 8’den naklen, Musabay - millidusunce.com)

4)      Aga, saŋa oçuk! Bez, çök! Bokun içre [r?] azuk! …i

“Ağa, (işte) sana ocak! Yabancı, dizlerinin üstüne çök! Halk içinde azık (olsun!)” (Altay Amanjolov 2003: 219- millidusunce.com).

5)      Son olarak ise Ahmet Bican Ercilasun, 2 farklı okuma gerçekleştirmiştir:

a. Aga, esen, eŋ iç arak abız içiŋ. Eke anruk eŋ iniçre azuk.

“Yükselerek, esenlikle (afiyetle), en içten (yanan) mumlar ile (eşliğinde) için. Abla hazırlatmış (tır) en küçük kardeşçağıza azık.”

b. Aga, esen, eŋ iç arak abız içiŋ. Ek, anruk eŋ iniç eb (veya er) azuk.

“Yükselerek, esenlikle (afiyetle), en içten (yanan) mumlar ile (eşliğinde) için. Ek olarak, hazırlatmışlar(dır) en huzurlu ev (veya er) azığı.” (Ercilasun, 2019 - millidusunce.com).

            1970 yılında yapılan bu keşiften sonraki 50 yıl içinde Kazakistan’ın çeşitli bölgelerindeki Araltöbe, Baygatöbe, Talgı, Taksay vb. buluntulardan, iki tanesi kadınlara ait olmak 7 altın elbiseli ceset daha bulunmuş ve böylece şu an 8 adet altın elbiseli adam mezarına ulaşılmıştır. Bu buluntulardaki mumyalı cesetlerden biri MÖ 2. yy.a tarihlenmiş ve Türk medeniyetine ait tarihi 300 yıl kadar geriye çekmiştir.

            Bugün bu elbiselerin gerçekleri, Kazakistan Merkez Bankası kasalarında saklanmaktadır. Gerçeğine uygun olarak yapılan altın elbiseler ise, mankenler üzerine giydirilerek Kazakistan’ın Alma-Ata şehrindeki müzede, dönüşümlü olarak sergilenmektedir. Bu elbiselerden biri Türkiye’ye getirilerek bir müddet burada sergilenmiştir.

            Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da bulunan, 3800 yıllık ve kirpiklerine kadar korumayı sağlayan bir teknoloji ile mumyalanmış, DNA testiyle Türk olduğu ispatlanmış “Lolan Güzeli” olarak bilinen prenses; yine Çin’in Şia’n bölgesinde bulunan ve “Beyaz Piramitler” olarak bilinen; taştan yapıldığı, en üstünde kristalden bir başlığı olduğu ve en büyüğü 300 metre yüksekliği bulunduğu şeklinde 2. Dünya Savaşı yıllarında bir Amerikalı pilot tarafından raporlanan onlarca piramit, Türklerin kurduğu medeniyetleri ve gelişmişliği gözler önüne sermektedir. Çin tarafından kendilerine ait olduğu iddia edilen, ancak sızan bazı bilgilere göre bulunan eşyaların Türklere ait çıkması sebebiyle araştırılması yasaklanan, tepeleri tıraşlanarak üzerleri toprakla kaplanıp ağaç ekilerek gözlerden gizlenmeye çalışılan bu piramitler, arkeolojik araştırmalarla ortaya çıkarıldığında Türklere ait medeniyetin büyüklüğü çok daha iyi anlaşılacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Doç. Dr. Yusuf Sülükçü