Kutsal emanetlerin bir Müslüman için taşıdığı anlam
malumdur. Veysel Karanî dendiğinde hepimizin aklına ilk gelen Hz.Muhammed
(s.a.v.)’in ona hediye ettiği hırkadır. Hırka-i Şerif şu anda Veysel Karanî
soyundan gelen Muhafız Köprülü Ailesinin emanetinde olup, Hırka-i Şerif
Camii’nde muhafaza edilmekte ve Ramazan ayının ilk Cuma günü halkın ziyaretine
açılmaktadır. Söz konusu emanete çağlar boyunca gösterilen sevgi ve hassasiyet
aynı tazeliğini korurken bu bilincin, kutsal addettiğimiz emanetlerdeki
tezahürü ise 1400 yıllık İslam tarihinin en güzide koleksiyonlarını şahsa
aidiyetten çıkarıp tüm insanlığın ifadesine sunmakta kendini göstermiştir. İşte
bahsedeceğimiz bu emanetlerden biri de yakın bir geçmişe kadar TIRNAKÇIZADE ailesince
nesilden nesile taşınıp Mualla Negiz Hanımefendi vesilesiyle “Veysel Karanî
Hırka-i Şerif Camii Hizmet Vakfı’na bağışlanan Hz.Muhammed (s.a.v.)’e atfedilen
gömlek, bir pabuç teki, Kabe Örtüleri, Kabe Süpürgeleri ve kabrinin temizlenme
işleminde kullanılan süngerlerden müteşekkil koleksiyondur. Bu koleksiyonu
oluşturan envanterlere geçmeden envanterlerin bekçi ve taşıyıcısı olan
Tırnakçızade Ailesinden kısaca bahsedecek olursak;
Yavuz Sultan Selim, 1516-17 Mısır Seferi sonunda
(Mercidabık ve Ridaniye Savaşları) bilindiği gibi Mekke şehrinin anahtarlarıyla
birlikte İslam mirasını, bu anlamda Hz.Muhammed (s.a.v.) önce ve sonrasından
kalan kutsal emanetleri de halifelik makamıyla birlikte imparatorluğun merkezi
İstanbul’a taşımıştır.
Halen Topkapı Sarayı müzesinde, Hırka-i Saadet
Dairesi’nde sergilenmekte olan emanetler bu şekilde halifeliğin merkezine
intikal etmiş, burada daha sonra Mekke ve Medine Haremeyn kadılığı kurulmuş
buradaki kadının görevlerinden biri de teslim edil(e)meyen emanetleri
araştırarak İstanbul’a getirmek olmuştur. İşte 19. Yüzyılın ortalarında
karşımıza çıkan Mısır ve Mekke Kadısı Tırnakçızade Mustafa Bey (ölm.Medine
1842) emanetleri taşıyan bu zincirin ilk halkası olmuştur. Haremeyn mevleviyeti
dediğimiz ve 18. asrın ikinci yarısından itibaren Mekke kadılığını da kapsamına
alarak kadılık makamına gelen Tırnakçızade Mustafa Bey ihtimal dahilindeki
emanetlerin varlığını araştırırken kendisine hediye olarak gelen yukarıdaki
emanetlerin yeni bekçisi olur.
Karacaahmet’te bir aile mezarlığı da olan
Tırnakçızadeler’in ikamet ettiği yer ise bugün hepimizin bildiği Üsküdar
Salacak’ta Harem’e giderken manzaramızı süsleyen ve “Muharrem Nuri Birgi
Yalısı” olarak bilinen yalıdır. Ailenin “Kırmızı Yalı” olarak tanımladığı,
harem ve selamlık diye iki kısımdan oluşan yalı daha sonraları bölümler
eklenmek suretiyle değiştirilmiştir.
Eskiden denize kadar inen yalı arsasının sahil şeridi Üsküdar-Harem sahil
yolu yapımıyla kamulaşıp yalının denizle bağlantısı kesilse de hatıralarda,
ailenin sarayla münasebetine dikkat çekilerek yalıdan Dolmabahçe Sarayı’na
gidip gelen saltanat kayıklarının varlığından bahsedilir. Öyleki II.Abdülhamit’in
binbaşısı olan ve bu görev üzerindeyken vefat eden büyük dayı Raşit Efendi
(ikinci Raşit Tırnakçı)’nin sünnet düğününün Domabahçe’de yapıldığı rivayeti,
hepsi ilmiye sınıfına mensup olan ailenin devlet nazarındaki prestijini
göstermektedir.
Emanetleri
taşıyan kişiler zincirinin son halkaları
Raşit (2.) Efendi, Hamiyet ve Mualla
Hanımefendilerden önceki diğer
isimse 1812’de İstanbul’da doğan
şair ve yazar Tırnakçızade
Mehmet Sait Ziver Bey’dir. Medrese tahsili
yapan ve kadı
olan babası, Seyyid
Mustafa’nın görev yeri
Mekke ve Kahire’de öğrenimini sürdüren
Ziver Bey,Şura-yı Devlet azalığında bulunmuş
ve kadılık yapmıştır ( Nakşibendiliğin Halidi koluna
mensup olan bu zatın Metalib-i
Nafia, Makalat-ı Edebiye adlı
eserleri ve bir
de divanı vardır).Evkaf-ı Hümayûn
müdürü ve Meclis-i Vâlâ üyesi
olan Ziver Bey 1873’te
ölmüştür. Tırnakçızade Raşit Efendi
ve Afif Beyler’den
sonra emanetler II.Raşit
Efendi (Mualla Negiz
Hanımefendinin dayısı)’ye intikal
etmiştir.
76 yaşına
kadar emanetlere bekçilik
eden Hamiyet Hanımefendi, babası Afif
Bey’in görevi dolayısıyla Edirne ve Manisa’da bulunmuşlardır. Anadolu’da yaşamaya
alışamayan Hamiyet Hanımın,
kızı Mualla Hanımı da alarak
İstanbul’a dönmesiyle emanetler de bu
serüvenin son durağına
gelmiştir.
Burada aydınlatılması gereken
bir husus vardır
ki o da, emanetlerin
erkek çocuklarda korunması
geleneğinin son iki isimde
terkedilmiş olmasıdır. Ancak Raşit
Efendi’den sonra yaşayan tek varis
Hamiyet Hanım, onun tek
çocuğu da Mualla
Hanım olunca emanetlerin
varisi de yalnızca Mualla Hanım
olmuştur.
Tarihine,
milletine ve dinine
saygıda kusur etmeyen Mualla Negiz Hanımefendi emekli
öğretmen olup Anadolu’nun
bir çok yerinde
görevi dolayısıyla hizmette
bulunmuştur. Annesinin
vasiyeti olan emanetleri
bir bohça içinde muhafaza eden
Mualla Hanımefendinin yaşının
ilerlemesi emanetleri daha emin bir
yerde saklama ihtiyacını da beraberinde
getirmiştir. Tüm bunların yanı
sıra, eskiden sadece sınırlı
sayıda insanlar tarafından bilinen
emanetlerin insanların istifadesine
sunulup onlarında hayır
dualarından payına düşeni
alma ümidi, bir tavsiye
üzerine Veysel Karanî Hırka-i
Şerif Vakfı’na uğramasıyla sevince
dönüşmüştür.
Mualla
Hanım tarafından, aracılığıyla Hırka-i Şerif Vakfı’na bağışlanan emanetler (1991), deri üzerine
yazılan ancak daha
sonra talihsiz bir
yangınla tahribata uğrayan şecerenin vakfa
teslim edilmesine kadar, bir
bohça içerisinde muhafaza
edilmiştir.
Ancak bu
eserler “taşınabilir kültür ve
tabiat varlığı” statüsünde
olduğu için sergilenmeleri resmi makamların
onayından geçmesine bağlıdır. İşte bu
aşamada ise Topkapı
Sarayı Müzesi’ne müracaat etmek
gerekmiştir. Koleksiyoner olmak
için müzeyle irtibata
geçen vakıf yöneticileri
1991 yılında, Topkapı Sarayı Müzesine
bağlı olmak üzere, söz konusu emanetlere
ve sergilenmekte olan diğer
eserlere envanter numaraları
da alarak vakıf binasının
üst katındaki bir odanın
restore edilmesi suretiyle ufak
bir müze açmışlardır.
Burada dikkat
edilmesi gereken diğer
bir husus da, aynı
camii bünyesindeki Veysel Karanî Hazretlerine hediye edilmiş olan Hırka-i
Şerif’in sadece Ramazan
ayında ziyaretlere açılıp, ziyaretçilerin hepsi
tarafından görülmesi bazen
mümkün olmazken ,
Tırnakçızade Ailesine ait
emanetlerin yılın her cuması, cuma
namazını müteakip ziyaretçilere
açılıyor olmasıdır. Mukaddes
emanetlerin bakım ve
temizliği Hırka-i Şerif Vakfı tarafından yapılmaktadır.
Bu emanetlere
ve özelliklerine gelince;
1) Hz.Muhammed’e (s.a.v.) atfedilen gömlek:
Açık bej (deve tüyü) renginde olan
gömlek yaklaşık 75cm.
boyundadır. Uzmanların ifadesine göre Şam ya da Mısır
dokuması olması muhtemeldir
ancak, Mısır dokuması olduğu yönündeki ihtimal daha
ağır basmaktadır. Pamuklu ve ince
bir dokuma şeklindeki gömlek kollarıyla birlikte
üç parçadan müteşekkildir. Kumaş kendinden, yarım cm. çapında
kalın iplerle dokunan
desenler ve bu dokumaya
oranla biraz daha
büyük olan yine
kendinden, aynı iple yapılan
dokumayla desenini bulmuştur.
Gömlek omuz
kısmından, bittiği uç kısma
kadar aynı genişlikte
inmiştir. Ancak dikkati çeken
husus gömleğin bugünkü
ebatlardan daha büyük
olduğudur.
Gömleğin
genel anlamda sıcak
iklim koşullarına göre
hazırlandığı hemen anlaşılmaktadır, ancak envanterin
sağ tarafında zaman
aşımının yarattığı doğal
tahribatla farklı çaplarda delikler
oluşmuştur. Fakat sol tarafta
bu tahribat yok
denecek kadar azdır. El dikişiyle dikilen gömleğin dikiminde
kullanılan ip, dokumanın desenlerinde kullanılan ipin cins, kalite
ve rengine benzemektedir.
Yaka kısmına
gelince, burada ayrı bir parça
kullanılmamış, omuz kısmının tam
ortasından aşağıya doğru, orta
kısma gelinceye kadar kesilmek suretiyle
oluşturulan yaka oyuğu iple
dikilmiştir.Buraya yapılan dikiş
işleminden sonra yakanın alt
kısmında, iki taraftan da
yaklaşık 10 cm. uzunluğunda, gömleğin
orijinal rengine yakın ancak gömlekte
kullanılan iplerden daha kalın
bir iplikle tığ vasıtasıyla
örülen zincir şeklindeki işleme dikkati
çekmektedir.
Son
olarak gömleğin kolları, uç
kısımlara gelirken hafifçe
genişlemektedir. Kolların uç
kısımları da diğer kısımların
dikiminde kullanılan yöntemle dikilmiştir.
2) Hz.Muhammed’e (s.a.v) atfedilen pabuç (1 tek) :
Geçen zamanın verdiği
aşınmayla tek haldeki
kahverengi deriden yapılan
pabuç, parmak ucu ve topuk kısmından
yukarıya doğru hafif bir
şekilde kıvrılmıştır .
Parmak ucu kısmı sivri olan pabucun taban kısmı
da aynı deriden
yapılmıştır . Zamanla küçülen pabucun üst
kısmı zikzak halinde içe
doğru bir kesimle yukarıya sivri bir
şekilde birleştirilmiştir.
Pabucun taban kısmı
tek parça değil
de ayrı bir
deriyle sağlamlaştırılmıştır
.Pabucun topuk kısmı
da oval bir
şekilde kesilmiş ve
iç tarafından elle
iki şerit halinde
dikilmiştir. Ancak pabucun taban ve
üst kısımları aynı
stilde dikilmemiştir; üst kısım
sık bir dikişle
dikilirken alt kısım
daha seyrek dikilmiştir. Topuksuz olan
pabuç içinin ortası,
ortadan topuğa kadar
kesiktir.
3) Hz.Muhammed’in (s.a.v.) kabrinin
tozunun alınmasında kullanılan
sünger:
Kahverengi
ya da koyu
sarı rengiyle tanımlanabilecek olan
sünger, yaklaşık olarak
bir el büyüklüğünde ve yaklaşık
16 cm. uzunluğundadır. Üzerindeki Osmanlıca
yazıda “cevher-i şerif
efendimiz yanındasallallahu aleyhi
ve sellemin katında her illetin şifasına” yazmaktadır. Sünger yanında
üç tane gri taş ve taşın üzerinde de iki satır
yazı bulunmaktadır.
Tırnakçızade ailesinin
vakfa hediye ettiği
emanetler bunlardır.
Müzedeki diğer envanterler ise şöyledir:
4)Kisve-i şerif parçası (Kabe’nin dış
örtüsü)
Kendinden desenli Arapça ve
zikzak desenli siyah
renkli kumaş yaklaşık 82 cm. boyundadır. İpek olan
kumaş tahminen 17-18. Yüzyıllara
ait olmalıdır.
5) Kabe-i
şerif iç
örtüsü parçası
17.yüzyıla ait ve
60X68 cm. boyutlarındaki envanter, kırmızı
ipek zemin üzerine krem rengi
iple dokunan zikzak, kelime-i tevhid, Kuran-ı Kerim’den
ayetlerle dokunmuştur.
6) 1 işleme, 2 siyah, 2 yeşil
Kisve-i şerif parçaları:
17-18. Yüzyıla ait
olan ince krem rengi
keten kumaş üzerine
işlenmiştir.
7) Kabe Süpürgeleri :
Hurma
yaprağından yapılmış ve yaklaşık
40 cm. uzunluğundaki süpürgelerin Kabe-i Şerif’in
temizliğinde kullanılmak üzere
hazırlandığı rivayet edilmektedir. Üst kısımlarından
ayrı ayrı örme bir iple
bağlanan süpürgeler
kahverengindedir.
8) Ahşap Kutu:
Edirne
işi olup 19.yüzyıl
yapımı olan kutu pabuca
aittir. Açık kahverengi ve cilalı kutunun boyutları 15X19 cm. olmakla
birlikte yüksekliği 8 cm.’dir. Sarı
madenden köşebentleri ve kilit
aynası olan kutunun üst kısmında
ayrı yeten madeni
bir tutacağı bulunmaktadır.
18) Mum Parçası:
20.
yüzyıl başına ait olan
mum 7 cm uzunluğunda, 6cm çapındadır. Hz.Muhammed’in (s.a.v)
kabrinin başucunda yandığı
rivayet edilen envanter bu rivayeti doğrulayan bir
belgeye sahiptir.
Daha pek çok eserden müteşekkil olan
koleksiyon, her Cuma günü Cuma namazının ardından ziyaretçiler için
açılmaktadır.
Yazı Ve Fotoğraf
Köşe Bucak Dünya Dergisi