TAŞ FIRINDAN FIŞKIRAN LEZZET (Vakfıkebir Ekmeği)

 

Yolunuz Vakfıkebir taraflarına düşünce fırın vitrinlerinde gördüğünüz kocaman ekmekler sıra dışı görünümleriyle sizleri meraklandırır. Yakınlaştığınızda burnunuzu insana lezzet veren bir ekmek kokusu kaplar. Fırınlar önündeki kalabalıklar sizin daha da ilginizi çeker. Yaklaşır anlamak istersiniz olup bitenleri. Şahit olursunuz yolcu otobüslerinin bagajlarına doldurulan sıcak ekmeklerin istiflenişlerine. Merakınızı gidermek adına vitrin kenarında dilimlenmiş tadımlık parçalardan bir tane de siz atıştırırsınız. Bu büyülü parçaları midenize indirdikten sonra dilinizdeki lezzetin mahkûmiyetine girer, bir iki ekmek de siz satın alırsınız.  Elbette ki bu kadarıyla kendinizi kurtaramazsınız. Ekmek hakkında bilgi edinmek istediğinizde pek çok söz duysanız da özetle tek cümle hafızanızda unutulmamak üzere yer eder “Vakfıkebir ekmeği bir hafta ilk pişirilme tazeliği ve lezzetini muhafaza eder.”

 

Bu merak sizleri alıp götürür tarihin akıp gitmiş sihirli zaman tüneline. Öğrenmek istediğinizde ekmeğin tarihçesini bulursunuz salnamelerin sararmış yaprakları arasında. İlk ekmeğin üretildiği M.Ö. 4000 yıllarından, ilk mayalı ekmeğin üretiminin M.Ö. 1800 yıllarında, eski Mısır’da, tesadüfen hamurun kendi haline bırakılmasıyla gerçekleştirildiği söyleminden Vakfıkebir’e bu büyülü sanatı getirenin, Hacıahmetoğlu Sarı Ahmet Aksoy, nam-ı diğer Sarı Ahmet’in Vakfıkebir’de ilk fırıncılığı başlatanın olduğu kayıtlarını görürsünüz. Bu süreç bütünleştirir sizi insanlığın tarihi ile. Edindiğiniz her bilgi sizleri yenilerini öğrenmeye zorlar. Ekmeğin mayalanışından, hazırlanıp pişirilişine kadar izlenen süreci öğrenirsiniz. Vakfıkebir ekmeğinin Trabzon ve yöre ekonomisine olan katkısı karşısında şaşırırsınız. Her şaşkınlığınız bir yenisi ile artar. Hakkında kitapların, gazete köşelerinde yüzlerce yazının yazıldığını; yerli ve yabancı yapımcılarca belgesellerin çekildiğini, Ağustos ayında ekmek festivalinin düzenlendiğini öğrenirsiniz.

 

Yaklaşırsınız bu mistik gıdanın üreticisi, pişirip servis edeni ustanın ekmek tozlarının serpili olduğu küreğine yapışmış ustanın yanına. Seyreder şaşarsınız azgın canavar dili gibi fırının içerisini yalayan alevler arasından üzerinde 2-3 kiloluk ekmekleri küreğinin üzerinden kızgın taşlara bırakışındaki mahirliği. Merakınızı gidermek adına sıralarsınız içinizden geçen soruları bir biri ardınca. Usta bu işin sırrını paylaşmak istemeyecek, ancak ısrarcı olmanız halinde sırlarını sizlerle cömertçe paylaşımdan çekinmeyecektir. Öğreneceksiniz Vakfıkebir ekmeğinin 500, 1500 ve 3000 g ve francala (İnce uzun biçimde bir ekmek türü) ise 500, 1000, 1500 g olmak üzere üç farklı gramajda eksi hamur yöntemiyle (indirekt hamur metodu, sponge) üretilen ve ülke genelinde yaygın olarak tüketilmekte olduğunu. Bu taş fırınlarda 6 tür ekmeklik ürün pişirildiğini öğrenseniz de kendinizi alıkoyamazsınız soru sormaktan.

 

Sonra bildiğiniz ekmeklerden onu farklı kılan kalın sert kabuklu, iri gözenekli, işlem süresinin uzun ve toleransının yüksek olması, daha aromatik, daha kaliteli, yüksek hacim ve gramajda olması, geç bayatlaması ve düşük sıcaklıkta pişirilmiş olmasının, suyu, havası, unu, pişirmede kullanılan odunun, pişirici ustanın mahirliğinin onu farklı kıldığını. Söz konusu taş fırınlar odun ile kızdırılmakta, 24 saat hizmet vermektedirler. Zira şehirlerarası yolcu taşıyan otobüsler kısa molalar verirler Vakfıkebir taş fırınlarının önünde. İstiflenir sıcak ekmekler balık misali otobüs bagajlarına.

 

Kolay değil, günümüzde Vakfıkebir Kazası’nda 25 fırın dünyanın dört bucağına ekmek göndermekte. Neredeyse yarım asırlık bir geçmişi olan Süleyman Cüre’ye ait “Cüreoğulları Yeni Fırını” bir farklılık oluşturur Vakfıkebir taş fırınları içerisinde. Zira bu teşebbüs sahibi Aydın, Mersin, Yalova ve Manisa gibi illerimizde de fırınlar zinciri oluşturmuş olup, bu girişimini Uzakdoğu pazarına taşımak için girişimlerini sürdürmektedir.

 

Böylesi kalite ve lezzetle damakları süsleyen bir gıda maddesi sadece günlük kullanım adına fırıncı tezgâhlarından evlere kadar kısa bir yolculuk mu yaptığını sanırsınız. Anlatılan öykülerle hayranlığınız biraz daha artar. Vakfıkebir’de üretilen bu ekmeklerin Türkiye’nin; hatta dünyanın dört bir tarafına gönderildiğini duyarsınız. Öykü değil, gerçeğin kendisidir bu.

Takılır gümrükçülerin gümrükte denetimine. Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira Vakfıkebir ekmeği gümrük kontrolünden geçen diğer değerli ürünlerden geride kalır yanı yok ki!..

 

Taş fırının cehennem sıcağından buharlaşarak tahta kürek üzerinden dışarıya alınan ekmeğin buram buram kokusu istemezseniz de izinsiz genzinizden giriverir birden sizi büyülemeye yeter. Dayanamaz sizde bir tane satın alır, zevkle koparıp, iştahla yersiniz. Yedikçe de neden bu lezzeti tatmakta geç kaldığınıza hayıflanırsınız. Etraftaki söylenenlerden söz konusu Vakfıkebir ekmeği için kitaplar yazıldığı, sempozyumlar düzenlendiği, doktora tezlerinin yapıldığını, festival yapıldığı, hatta Japonya’nın belgesellerine girdiğini duyunca şaşırmadan yapamazsınız. Böylesi bir fırsatı yakaladığınıza göre kendinizi diğer insanlardan daha farklı ve bahtiyar hissedersiniz. Kolay değil, geldiğiniz şirin bir kasabadan bir anda Uzakdoğuya, Avrupa’ya hatta Venezuela’dan Meksika’ya kadar hayali bir seyahat eder, neden daha önce bu fırsatı yakalayamadığınıza hayıflanırsınız.

 

Yine de ayağınıza gelmiş bu fırsatı kaçırmak istemezsiniz. Cezp eder sizi ekmeğin görünümü ve mis gibi sıcak taş fırın ekmeğinin kokusu. Çalarsınız üzerine bir kaşık yöreye özgü tereyağından, başlarsınız lezzetle ısırmaya. Ağzınızda ekmeğin hamur kokusu yok, bambaşka bir ferahlatıcı koku sarar bedeninizi. Tamamlamak için bu zevk şölenini yudumlarsınız üzerine Karadeniz’in yaprak çayını. Emin ayrılırken mutlaka bir ya da iki ekmek satın almadan kalkıp gidemezsiniz. Zira yöreden bundan daha güzel ve değerli bir hediye olacağını sanmıyorum… Bu da yetmeyecektir zira o yaşanmışlığı ve damak tadını tatmış olmanın ayrıcalığını yaşamış birisi olarak gönüllü reklam edeceksiniz Vakfıkebir ekmeğini.

 

Yazı Ve Fotoğraf
Dr. Enver UZUN