
Etiyopya’dan döndüğümde bir yerlere gitmek için
taksiye bindim ve hayatım değişti!
Taksideyken telefonda Etiyopya
grubundan arkadaşımla şakalaşıyordum, “Aramızda para toplayıp kocanı fotoğrafçılık
kursuna yollayalım, o kocaman makinayla ne kötü fotoğraflar çekmiş!..” derken
bir de baktım ki şoför bir otobüs durağının önünde yavaşladı ve durakta uyuyan
evsizi çekti. Konuşmam bitince sebebini sordum. Hikâyesini anlattı, 1966
doğumlu 1988 yılından beri
taksi şoförlüğü yapan, fotoğrafları üniversite arşivlerine giren, Almanya’da
çeşitli radyolarda söyleşilere çıkan, Wikipedia istatistiklerine göre dünyada
en çok aratılan 4 Türk fotoğrafçıdan biri olan fotoğraf sanatçısı Şevket Şahintaş…
2004 yılında, bir gece çalışırken sokakta yaşayan insanların üşüyerek
uyumaya çalıştıklarını görüp seslerini duyurabilmek için bir fotoğraf makinesi
alarak onların fotoğraflarını çekmeye başlamış. Sokakta yaşayan evsizleri, uyuşturucu
kullananları, çöp toplayıcılarını, travestileri, hayat kadınlarını, kısacası İstanbul’un
gecesinde yaşam mücadelesi verenleri 6 yıl boyunca ilmek ilmek karelemiş... Kendi
sözleriyle “İnsanlar yattıktan sonra geriye kalanlar…” fotoğraf makinasının
kadrajına girmeye başlamış.
İstanbul’un gece yaşantısını yansıtan bu çalışma, Türk fotoğraf tarihinde
bir ilk olduğundan dünyada da büyük ilgi görmüş. Fotoğraf sanatına ilk
başladığı yıllarda, St. Petersburg’da “Çağdaş Türk Fotoğrafçıları” adlı
etkinlikte Türkiye’yi temsil etmiş.
Belgesellerine gelince… CNN Türk (2008), CNN International (2009),
Almanya’da Zoom Europa Arte (2010), Almanya Deutsche Welle (2010), Der Spiegel
(2011), TRT Belgesel’de yayınlanmış.
14 Ekim 2010’da, yönetmenliğini Erdem Murat Çeliker’in
yaptığı, çekimleri 2 yıl süren ve fotoğrafa başlama hikâyesini konu alan sinema
belgeseli “Herkes Uyurken”, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film
Festivali’nde “En İyi İlk Belgesel” ödülünü almış. Ara Güler ve Şevket Şahintaş
ile yapılan röportaj ile iki fotoğrafçının hayata ve fotoğrafa bakışı, London
College of Communication'da foto muhabirliği ve belgesel fotoğrafçılığı master
programı olarak yayınlanmış. Gene aynı yıl Alman Der Spiegel Online’da röportajı
ve fotoğrafları yayınlanmış.
8 Eylül 2009’da İstanbul’da “Gecenin Öteki Yüzü / The Other Side of the
Night” isimli ilk sergisini gerçekleştirmiş. Bodrum’da Tarlabaşı kentsel
dönüşümüyle ilgili ‘Tarlabaşı Bir Düş Gördüm Düşümde’ sergisi takip etmiş
başarısını.
─ Amacınız
ne?
─ Farkındalık yaratmak. Direksiyon başında
gördüklerimi başkalarına da aktarmak. Tezatları çekiyorum. Mesela reklam
panoları ve vaat edilen hayaller ve otobüs durağında uyumaya çalışan insanlar.
‘Size en uygun mortgage’ tabelasının önünde uyuyan adam gibi.
─ Sizce
onlar gerçekten ötekiler mi yoksa bizden biriler mi?
─ Onların bizlerden biri olduklarını göstermek için
çalışıyorum zaten. Ama biz bunun farkında değiliz.
─ Maddi
anlamda bir şeylere sahip olmayanları çekiyorsunuz hep. Nasıl bir
his bu hayatları karelemek? Size bir yük getiriyor mu, yoksa toplumsal bir
görev yapmanın huzurunu mu getiriyor?
─ Onları fotoğraflayıp sokakta bıraktıktan sonra
akşam soğukta ne yapacaklar diye düşünmek vicdan azabı veren bir duygu.
Mülteciler mesela, yaşanmayacak yerlerde yaşıyorlar. Huzursuzluk yakanızı
bırakmıyor.
─ Fotoğraflarını
çekmeye nasıl ikna ediyorsunuz?
─ İnsan ilişkisinde kilit nokta güven. “Köpeğinin
resmini çekebilir miyim?” diyerek başlıyorum, sonra “Köpeğinizle sizi çekebilir
miyim?” diyorum. Ya da sigaramla gidip “Ateşiniz var mı?” diyorum, onlara da
ikram ediyorum, “Üşüdüm biraz ısınabilir miyim?” diyorum. Sonra da konuyu
fotoğrafa getirip fotoğraflarını çekiyorum.
Müşterilerine “Ben bir foto çekip gelicem uzun sürmeyecek!” diyormuş. Fotoğraflarını
ağırlıklı olarak İstanbul’un Tarlabaşı’nda çekmiş, ardından da kentsel dönüşüm
gelmiş mahalleye. 2015’de İz TV Wilco Van Herpen’ın İki Göz Bir Şehir programına
da Katılmış.
─ En son
projeniz nedir?
─ Son iki senedir Süleymaniye ve Küçükpazar’daki
Suriyeli mültecilerin resmini çekiyorum. Belgeselini de çektik. Güven Günel’le
beraber çalıştık ve Van Gölü Film Festivali’nde ödül aldı.
─ Yeni projeniz
var mı?
─ Bir TV belgeseli üstünde düşünüyorum. Haftalık ya
da on beş günlük olabilir. Şu anda biraz zamanlama sorunu var.
─ Sizce
makinanın son teknik olması mı yoksa deklanşöre basan parmak mı önemli?
─ Kesinlikle parmak buna da örnek benim. Dünyada
tanınan ilk fotoğraflarımı 5,6 compact bir makina ile çektim. Daha sonra
profesyonel bir makina aldım. Eski makinayla çektiğim fotoğrafların duygusunu
henüz yakalayamadığımı düşünüyorum. Belgesel çekiyorsanız konu önemli! Konunun
gördüğü ilgi kadar foto ilgi görür.
─ Sokaktan
arkadaş olduğunuz sürekli gördüğünüz insanlar var mı?
─ Bir tinerci arkadaşım var. Çok arkadaş edinmemeye
çalışıyorum çünkü yardım etmek istiyorum ama maddi olanaklarım buna elvermiyor
o yüzden de kötü hissediyorum.
─ Hiç
saldırıya uğradınız mı? Korkmuyor musunuz?
─ Birkaç kere, gece gasp tehlikesi yaşadım. Kentsel
dönüşüm alanında 12 hırsız çocuğun saldırısına uğradım. O sırada polis geldi ve
kurtardı.
─ İlginç hikâyeleriniz?..
─ Sokakta ısınmak için eski karton parçalarını
atıyorlardı. Bir de baktım ki üstünde eski pullar var. “Ne yapıyorsun, bunlar
eski pul!’ dedim. “Ne olacak ki?” dedi. “Alabilir miyim?” dedim ve kızıma
götürdüm. Bir seferinde de 75 yaşında bir hayat kadınının parasının oğlu
tarafından elinden alındığına şahit oldum.
─ Sizi en çok
etkileyen anı ya da söz nedir, “gecenin öteki yüzündekilerden”?
─ Kâğıt toplayıcılar inanılmaz insanlar. Karda
sabaha kadar kâğıt topluyorlar. Otobüs durağında 15 dk. bekleseniz donarsınız.
Biri bana dedi ki, “Biz hayatın dikenli yollarında çıplak ayakla koşanlardanız!”...
Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare Sözener - Şevket Şahintaş