Sergileriyle, Kalemiyle Geçmişin Değerlerini Günümüze Taşıyanlardan.

Diş Hekimi Ulvi Sulaoğlu koleksiyon yapmaya nasıl başladı? 

Çocukken ilgimi çeken, işime yarayacağını düşündüğüm her nesneyi toplardım. Tahtadan kılıçlar, tabancalar, arabalar… İlk böyle başladı. Köy Enstitüsü mezunu bir ailenin çocuğu olduğumdan 3000 civarında kitabı olan bir evde büyüdüm. Annem benim ilkokul öğretmenimdi. Bu işin götürüsü; evde bile “Neden dersini yapmadın?” diyen birinin olmasıdır. Getirisi ise yetişmem de çok büyük katkısı olmuştur. En başta okuma sevgisi kazandırmıştır.


Toplarken daha çok neler insanın ilgisini çeker?

Bence toplayıcılık eskiden bildiğiniz şeyleri toplamaktır. Görünce hatırlarsınız, sahip olmak istersiniz. Bildiğiniz bir kitap yıllar sonra karşınıza çıkar, alırsınız; belki de hiç okumayacaksınızdır. Tam tersi de mümkün. Yıllar önce okumadığım kitapları şimdi okuyorum.


Arşivinizde sinema büyük yer kaplıyor. Sinemanın sizi büyüleyen tarafı nedir?

Biz Fatihliyiz. Kıztaşı’nda otururduk. 10-12 yaşlarında Şehzadebaşı sinemalarının önünde Teksas, Tombiks gibi çizgi romanlarımızı değiş tokuş yapardık. Yeni Sinema, Ferah, Turan sinemaları en meşhurlarıydı. Üç film birden oynardı. Kovboy filmleri, Tarzan filmleri… En çok da Kurtuluş Savaşı ile ilgili filmlere ilgi gösterirdik. Sinemanın sesini dışarı verirlerdi. Biz de seyrettiğimiz filmleri “şurada şöyle oluyor, burada böyle oluyor,” diye anlatırdık. 60’lı yıllar. Filmin devre aralarında o dönemin orkestraları çıkardı, kısa da olsa konser verirdi. Sinema bir şenlikti anlayacağınız.


Türk sinemasına ilginiz nasıl gelişti? Romantik, duygusal yönü müydü sizi çeken?

Hep iyilerin kazandığı filmler oynardı. Kahraman eziyet çekse de adalet yerini bulur, finalde iyiler kazanırdı. Çoğunluğu tiyatro kökenli ve iyi oyuncalardı. Kadınlar zarifti. Giyinişleri, davranışları hep ölçülüydü. Erkekler güçlüydü. Kadınları koruyan, seven tiplerdi. Bize yol gösterdiler, öğretici tavırlar kazandırdılar. Sanırım bizi asıl etkileyen Türk sinemasının güzel hanımları ve yakışıklı beyleri olmuştur. 


Bu sanatçıların içinde biri var ki sizde yeri çok farklı: Türkan Şoray! Nasıl filizlendi bu sevgi?

Amcam Zeytinburnu’nda otururdu. Orada bir Lale sineması vardı. Sahibi amcamın arkadaşıydı. Ben ve arkadaşlarım ücret ödemeden film izlerdik. İlk izlediğim film Çalışkuşu’dur. Tiyatro için yazılmış çok iyi bir romandır. Hala çok severim (Şu sıralar okuduğu, 1928 yılına ait eski Türkçe basılmış Çalıkuşu’nun ilk baskısını gösteriyor). Feride’yi Türkan Şoray, Kamuran’ı Kartal Tibet oynamıştı. İlk orada izledim Türkan hanımı. 


Günün birinde Türk sinemasının Sultanı Türkan Şoray ile ilgili bir sergi açacağınız aklınıza gelir miydi? 

Elbette aklımdan geçmedi. Çocukluk yıllarımda ablam artist defteri yapardı. Türkan Şoray’ın resimlerini keser yapıştırırdı. Daha sonra sıkılıp bıraktı. Deftere ben devam ettim. O beğenmediği artist defteri gün geldi sergi oldu, kitap oldu. 


Ve  ‘Artist Defteri: Başrolde Türkan Şoray’ adlı sergiyi sanatçımızla birlikte açtınız. Kadınlar Günü’nde Türkan Şoray hayranlarına bir şölen yaşattınız... Var mı başka artist defterleri? 

Koca adam oldum hala devam ediyorum. Zeki Müren, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Ajda Pekkan, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik olmak üzere yaklaşık 20 defterim var. Defterlerin dışında afişler, dergiler, lobi kartları, kartpostallar, fotoğraflar, kutular, objeler…


İkinci sergide başrolde kim olacak?

Filiz Akın’ı düşünüyorum. Ben hazırım ancak Belediyenin yer tesis etmesi gerekiyor. 


Muayenehaneniz müze gibi; eski radyolar, fotoğraf makineleri, kılıçlar… Koleksiyon niteliğinde diyebileceğiniz başka neler biriktiriyorsunuz?

Topladıklarım iki muayenehanem ve evim olmak üzere üç ayrı yerde bulunuyor. Rahmetli babam ve rahmetli abimden kalan kitaplar ve benim kitaplarım ile birlikte 6000 civarında kitabım var. Atatürk kapaklı dergi ve gazeteler, 10 Kasım gazeteleri, millî kahramanlara, sanatçılara ilişkin fotoğraf ve gazeteler, Osmanlıca kadın gazeteleri, Osmanlıca çocuk gazete ve dergileri, rozetler, kutular, heykelcikler, siyah beyaz fotoğraflar, kartpostallar biriktiriyorum. 


Kişisel sergilerinizden ve diğer çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

İlk sergim ‘Osmanlıdan Günümüze Matbuattan Seçmeler’dir. Sonra ‘Siyah Beyaz Renkli Hayatlar’ gelir. İletişim, Atatürk temalı sergiler, Türkan Şoray, Cem Karaca, olmak üzere tekrarlananlarla birlikte 16 kişisel sergim oldu. Ayrıca Collection Club üyesiyim. ‘Collection’ dergisi başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazarak faydalı olmaya çalışıyorum.


Günümüz internet çağı. Her çeşit bilgiye ulaşmak mümkün. Buna rağmen toplamak gerekir mi? diye düşünenler olabilir, ne dersiniz? 

Çağları ters çevirsek medeniyet hakkında bir şey elde edemeyiz. Şöyle ki; eski mezarlardan, höyüklerden çıkan kazılarda insanların sevdiği eşyalarla gömüldüğüne tanık oluyoruz. Biz onları görmemiş olsak o uygarlık hakkında bilgi sahibi olamazdık. Eskilerin ellerindeki imkân taşa oymakmış, taş bugüne kadar gelmiş. Kâğıt kaç asır gider, bilinmez. Ancak internet gitmeyecek, kaybolacak, zaten pek çok bilgi kısa sürede kayboluyor.


Koleksiyon merakı olan ancak bu işe nereden ve nasıl başlayacağını bilmeyenler için neler söylersiniz? 

Koleksiyon meraklıları neyi, niçin topladıklarını öğrensinler. Ne toplayacaklarını iyi değerlendirsinler. İleriki günlerde ellerinde kaldığında değer ifade edecek şeyler toplasınlar. Gazete ve dergi değerinden bir şey kaybetmez. Basılı kâğıt daima değerini korur diye düşünüyorum. 


İlgi, bilgi ve tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Son olarak okurlarımız için mesajınız ne olur?

Daha önce yapılanlardan feyz alsınlar. Nereden nereye gelindiğini görmek gerekir. Geçmişe yaslanmayan hiçbir şeyin dik duramayacağına inanıyorum. Geleceği yakalamak için bu şart. Dilerim topladıklarımın ülkeme yararı olur.


Yazı Ve Fotoğraf
Benian Çulhaoğlu