Sain Zahoor Ahmad

Dünyanın dört bir yanından zamandan azade, hiç eskimeyen müziklerin buluşma noktası hâline gelen Konya Mistik Müzik Festivali'nin on birincisi​, 22-30 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleşti. Her sene olduğu gibi bu sene de çok önemli sanatkârların sahne aldığı festivali, yüzlerce yıllık gelenekleri ses, saz ve hünerlerinde yaşatan, Üstat Kayhan Kalhor, Üstat Aashish Khan ve Luzmilla Carpio gibi isimler teşrif etti. Festivale, sanatları ile önemli katkı sağlamalarının yanı sıra, ustalara ve marifete hürmetin bir nişanesi olarak da davet edilen bu meşhur isimlerden biri de Pakistan'dan gelen Sain Zahoor Ahmad (Sain Zahûr Ahmed) idi.

Dinleyiciyi çok kısa sürede tesiri altına alıp kolay kolay da bırakmayan bir usta Sain Zahoor. Belki de o yüzden, festival konserlerinin en uzunu, onunki oldu. Dinleyiciler tekrar tekrar çağırdılar, O da kırmadı, tekrar tekrar geldi. Sonlara doğru artık Sain Zahoor'a, sahnenin hemen aşağısında, ilk sıra koltuklarla sahne arasında, kendinden geçmiş hâlde raks eden dinleyiciler eşlik ediyordu.

Şüphesiz, sesinin ve sazının bu kadar büyüleyici olması sebepsiz değil. Kendisi, Hint Yarımadası'nda yüzyıllardır evrilerek devam edegelmiş sûfî geleneğin bir devamcısı. "Sûfîyâne kelâm" olarak da bilinen müziği, Hint coğrafyasının muhtelif yerlerinde bulunan türbelerde, oraya gelenleri kendilerinden geçirmek, bir anlık da olsa zahirin ağırlığından koparıp batının havasına sokmak için özel olarak tasarlanmış ve etkisi de kuşaklar boyunca imtihan edilip ispatlanmış bir müzik. Delici bakışları ve ne dediğini anlamasanız da ritmi ile tesir eden güçlü hitabeti sayesinde, Sain Zahor, sadece ortamdaki varlığıyla bile kendini hissettiren bir kişilik. Bunun üstüne bir de eline tumbi ya da ektara adı verilen tek telli sazını alıp sûfîyâne kelâmlar söyleyerek ve ayak bileklerindeki zilleri her adımda çınlatarak semâ etmeye başladığında, etkisinden kurtulmanın hiç de kolay olmadığı, akıldan da kolay kolay çıkmayan bir müzik zuhur ediyor.

Böylesine sıra dışı bir şahsiyetin, sıra dışı bir hayat hikâyesinin olması da şaşırtmasa gerek. 1940’ların sonunda, Lahor yakınlarındaki Okara adlı bir kasabada doğmuş. Çocukken, hemen her gece tekrarlanan bir rüya ile uykuları bölünmüş. Rüyasında, bir türbeden doğru çıkan bir elin kendisine bir yerleri gösterdiğini görürmüş. On üç yaşında, elin gösterdiği yeri aramaya çıkmış ve yıllar sonra, Pencab eyaletinin derinliklerinde, Uç Şerif kasabasında bulmuş orayı.

Kasabadaki sayısız türbenin birine yerleşmiş ve sûfîyâne kelâm söyleme geleneği ile de burada tanışmış. Sonrasında hayatı, bölgede gelenek olduğu üzere sokak sokak ve türbe türbe dolaşıp Baba Farid, Lâl Hüseyin ve Baba Bulle Şâh gibi velîlerin kelâmlarına sesi ve sazıyla can vermekle geçmiş.

Lâl Hüseyin Türbesi’nde çalıp söylediği günlerin birinde Pakistan televizyonundan bir yapımcının kendisini görüp hayran olması ile, 1998 yılında ilk kez bir konser salonunda sahneye çıkmış. Türbe ziyaretçilerinin dışındaki dinleyicilerle kurulan bu temas, onu 2006 yılında BBC Radio 3 tarafından verilen “Dünya Müziği” ödülüne oradan da dünyanın dört bir yanında en saygın festival ve sahnelere taşımış.

Türkiye’deki ilk konserini 11. Konya Mistik Müzik Festivali kapsamında 28 Eylül Pazar günü veren sanatçının, her kıtada kendisini ilgi ile takip eden binlerce dinleyicisi var. Yine de O hâlen sık sık Uç Şerif kasabasında bulunan Baba Bulle Şah’ın türbesinde, ayak bileklerinde ziller, elinde onlarca renkli püskülü ile ektarası, başında alâmet-i fârikâsı siyah türbanıyla, türbenin avlusunda, etrafında her biri kendinden geçmiş hâlde onu dinleyen onlarca ziyaretçinin ortasında sûfîyâne kelâmlar söyleyip semâ etmeye devam ediyor.


 

 

SAİN ZAHOOR AHMAD

Yazı: Ferudun Gündeş Fotoğraflar: Fatih Azman

Dünyanın dört bir yanından zamandan âzâde, hiç eskimeyen müziklerin buluşma noktası hâline gelen Konya Mistik Müzik Festivali'nin onbirincisi​, 22-30 Eylül, 2014 tarihleri arasında gerçekleşti. Her sene olduğu gibi bu sene de çok önemli sanatkârların sahne aldığı festivali, yüzlerce yıllık gelenekleri ses, saz ve hünerlerinde yaşatan, Üstâd Kayhan Kalhor, Üstâd Aashish Khan ve Luzmilla Carpio gibi isimler teşrif etti. Festivale, sanatları ile önemli katkı sağlamalarının yanısıra, ustalara ve mârifete hürmetin bir nişânesi olarak da davet edilen bu meşhur isimlerden biri de Pakistan'dan gelen Sain Zahoor Ahmad (Sain Zahûr Ahmed) idi.

Dinleyiciyi çok kısa sürede têsiri altına alıp kolay kolay da bırakmayan bir usta Sain Zahoor. Belki de o yüzden, festival konserlerinin en uzunu, onunki oldu. Dinleyiciler tekrar tekrar çağırdılar, O da kırmadı, tekrar tekrar geldi. Sonlara doğru artık Sain Zahoor'a, sahnenin hemen aşağısında, ilk sıra koltuklarla sahne arasında, kendinden geçmiş halde raks eden dinleyiciler eşlik ediyordu.

Şüphesiz, sesinin ve sazının bu kadar büyüleyici olması sebepsiz değil. Kendisi, Hint Yarımadası'nda yüzyıllardır evrilerek devam edegelmiş sûfî geleneğin bir devamcısı. "Sûfîyâne kelâm" olarak da bilinen müziği, Hint coğrafyasının muhtelif yerlerinde bulunan türbelerde, oraya gelenleri kendilerinden geçirmek, bir anlık da olsa zâhirin ağırlığından koparıp bâtının havasına sokmak için özel olarak tasarlanmış ve etkisi de kuşaklar boyunca imtihan edilip ıspatlanmış bir müzik. Delici bakışları ve ne dediğini anlamasanız da ritmi ile tesir eden güçlü hitabeti sayesinde, Sain Zahor, sadece ortamdaki varlığıyla bile kendini hissettiren bir kişilik. Bunun üstüne bir de eline tumbi ya da ektara adı verilen tek telli sazini alıp sûfîyâne kelâmlar söyleyerek ve ayak bileklerindeki zilleri her adımda çınlatarak semâ etmeye başladığında, etkisinden kurtulmanın hiç de kolay olmadığı, akıldan da kolay kolay çıkmayan bir müzik zuhûr ediyor.

Böylesine sıradışı bir şahsiyetin, sıradışı bir hayat hikayesinin olması da şaşırtmasa gerek. 1940’ların sonunda, Lahor yakınlarındaki Okara adlı bir kasabada doğmuş. Çocukken, hemen her gece tekrarlanan bir rüya ile uykuları bölünmüş. Rüyasında, bir türbeden doğru çıkan bir elin kendisine bir yerleri gösterdiğini görürmüş. On üç yaşında, elin gösterdiği yeri aramaya çıkmış ve yıllar sonra, Pencab eyâletinin derinliklerinde, Uç Şerif kadabasında bulmuş orayı.

Kasabadaki sayısız türbenin birine yerleşmiş ve sûfîyâne kelâm söyleme geleneği ile de burada tanışmış. Sonrasında hayatı, bölgede gelenek olduğu üzere sokak sokak ve türbe türbe dolaşıp Baba Farid, Lâl Hüseyin ve Baba Bulle Şâh gibi velîlerin kelâmlarına sesi ve sazıyla can vermekle geçmiş.

Lâl Hüseyin türbesinde çalıp söylediği günlerin birinde Pakistan televizyonundan bir yapımcının kendisini görüp hayrân olması ile, 1998 yılında ilk kez bir konser salonunda sahneye çıkmış. Türbe ziyaretçilerinin dışındaki dinleyicilerle kurulan bu temas, O’nu 2006 yılında BBC Radio 3 tarafından verilen “Dünya Müziği” ödülüne oradan da dünyanın dört bir yanında en saygın festival ve sahnelere taşımış.

Türkiyedeki ilk konserini 11. Konya Mistik Müzik Festivali kapsamında 28 Eylül Pazar günü veren sanatçının, her kıtada kendisini ilgi ile takip eden binlerce dinleyicisi var. Yine de O hâlen sık sık Uç Şerif kasabasında bulunan Baba Bulle Şah’ın türbesinde, ayak bileklerinde ziller, elinde onlarca renkli püskülü ile ektarası, başında alâmet-i fârikâsı siyah türbanıyla, türbenin avlusunda, etrafında her biri kendinden geçmiş hâlde O’nu dinleyen onlarca ziyaretçinin ortasında sûfîyâne kelâmlar söyleyip semâ etmeye devam ediyor.

 

Yazı Ve Fotoğraf
Feridun Gündeş - Fatih Azman