SIRLAR ŞEHRİ ŞİRAZ

Panorama 1453 Tarih Müzesi Müdürü

“Zaman,yaşamamıziçinbize sunulmuş armağandır. Bu armağanıdoyasıya yaşa ve dostlarına da yaşat, elini çabuk tut!” Hafız-ı Şirazî

Birçok kişinin tereddütle baktığı ülke İran’a ikinci seyahatim. Daha önce Tahran, Kum, Kashan, İsfehan ve Meşhed şehirlerini gezmiştim; bu defa bin bir gece masallarındaki aşk, âşık, maşukların ve şairlerin şehri “Şiraz”ı görmek istiyorum. İstanbul’dan dört arkadaşımla birlikte akşamüstü THY ile Tahrana hareket ediyoruz. Yaklaşık üç saatlik bir uçuştan sonra gece İmam Humeyni Havalimanı’na iniyoruz. Dostum Ağa Ali’nin kayın biraderi Şehram’ın güler yüzle “Hoş amedi ağa Saleh, hoş amedi braderan!” sözleriyle ilk adımlarımızı atıyoruz Tahran’a.

40 km kadar bir mesafede havaalanı Tahran merkeze. Yol boyunca gâh aydınlık gâh karanlık etrafı görmeye çalışıyor arkadaşlar. Şehram’la sohbet muhabbet Ağa Ali’nin evinde misafir olup ertesi gün öylen vakti Şiraz’a uçacağız.

Saat 22.00 sularında Ağa Ali’nin evine ulaşıyoruz, bizi sokak kapısında hürmetle karşılıyor, kucaklaşıyoruz üst kata çıkıyoruz. Orta hâlli bir adam olmasına rağmen dostumuz bizim için salonda görkemli bir İran sofrası hazırlanmış.  Sebze çorbasından kebaba kadar her şey var. Pilav ve naneli ayran yanında lavaş ekmeği ile soluksuz karnımızı doyuruyoruz. Meşhur “mazenderan” çayından demlemiş, mis gibi kokuyor sohbeti demliyoruz. Yol yorgunluğu arkadaşlarımızın gözkapakları fazla direnemiyor uykuya, Ağa Ali bize sünger döşeklerden beş yatak yapmış; yan yana uzanıp yatıyoruz, deliksiz bir uykuya teslim oluyoruz. 

Şiraz, Tahran’a 800 km mesafede bir şehir, yaklaşık bir saatlik uçuşumuz var. 14.00’te biniyoruz uçağımıza. Bir saatlik uçuştan sonra sıcak bir öğle sonrasında Şiraz’a ulaşıyoruz...

Dostum Ağa Ali’nin arkadaşı Kerim Bey, bizi havalimanında karşılıyor minibüs ile kısa bir yolculuktan sonra bizi merkeze yakın bir apart hotele götürüyor. Odalarımıza yerleşip bir iki saat kadar dinlenmeden sonra akşamüstü Hafız’ın kabrine gitmek üzere sözleşiyoruz. Geniş bir apart. Mustafa Abi ile Dr. Adil Bey bir odaya, kardeşim Ender ile yakın arkadaşım Mehmet Bey başka bir odaya yerleşirken bendeniz antredeki sofaya yorgun ilişiyorum.

Akşamın kıyısına doğu kalkıyoruz, heyecan dorukta. Rüyalar Şehri Şiraz’ı gezeceğiz. Masallar şehri; Hafızın, Bostan ve Gülistan’ın, şiirin, şarabın ve aşkın şehri Şiraz…

Makber-i Hafız-ı Şirazî  

14.yy da yaşamış Şirazlı büyük şair Goethe’yi Puşkin’i etkilemiş bir şair Hafız… Yüzlerce yıldır dünya edebiyatında şiirleri hâlâ okunan hem hafız hem şair hem filozof zamanının çok ötesinde etkileriyle günümüzde de İranlıların deyimi ile “zindegi” yani yasayan bir insan… 

Şiraz’ın ünlü şairinin kıymeti de şiirlerinin hikmeti de ancak ölümünden sonra anlaşıldı. Güller içerisinde bir bahçede bulunan Şiraz halkının “Hafıziye” diye adlandırdığı kabir başında Fatiha okuyup bir kenarda Hafız’ı ziyarete gelen insanları izliyorum; özellikle genç çiftler, öğrenciler, sevgililer başta olmak üzere her kesimden İranlı. Aksam karanlığı henüz çökmüştü ki türbe müştemilatı içinde müze gibi düzenlenmiş kısmın duvarına yaslanmış ellerinde Hafız’ın divanı bulunan ezberden Hafız’dan şiirler okuyan ziyaretçilerin etraflarında toplandığı müteşairler dikkatimizi çekiyor biz de kendimizi Hafız’ı şiirin dili Farsçanın muhteşem fonetiğinde dinliyoruz.

İranlıların “Faal-e Hafiz” da dedikleri, bir şiirli fal kitabından rastgele bir sayfa seçerek orada yazılanların kendilerine dair bazı imler işaretler gösterdiğine inanıyorlar. Sonra bir diğeri Hafız Divanı’ndan tefe’ül yapıyor(sizin için rastgele bir sayfa açıyor) oradan sizin için hikmetler bulup okuyor. Yükselen şiir sesleri ile birlikte gece Hafız’ın türbe aydınlatması gerçekten farklı bir atmosfer oluşturuyor, Şiraz gecelerinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden…

Uzun zaman hüküm süren Zend Hanedanlığı (1747-1779) zamanında yaşamış şehir. Bu dönemde Şiraz’ı İran’ın başkenti yapan Zend Hanedanı Kerim Han, Şah Abbas’ın İsfahan’da yaptığı gibi, Şiraz’a çok gösterişli yapılar yapmış. Kendini Peygamber Hz. Muhammed (SAV) naibi, vekili ilan eden Kerim Han, bu yüzden yaptırdığı birçok yapıya da Vekil Camii, Vekil Han, Vekil Saray vb. isimler koydurmuştur.

Şehre kara yoluyla gelenler Bab-ı Kur’an kapısından girerek gelirler hikâyeye göre bu kapıdan çıkıp gidenler sağ salim dönerlermiş geldikleri yerlere… Şairler filozoflar bilginleriyle meşhur sanat ve edebiyatla da bütünleşen, bilge sırlar şehri, hikmetin şehri Şiraz. İki milyon nüfuslu İran’ın altıncı büyük şehri Zend hanedanlığı döneminde İran’a baş şehirlik yapmış olan şehir, görkemli İslam mimarisi ve anıtsal yapılarla adeta bir açık hava müzesi gibidir.


Kala-i Kerim Han 

Sabah güzel bir İran kahvaltısından sonra ilk olarak gezimize Kerim Han yapılarından başlıyoruz. İlk ziyaretimiz 250 yıllık Kerim Han Kalesi oldu. Kerim Han’ın Zend Hanedanlığı döneminde yaşadığı evin de içinde olduğu bu kale, yaklaşık dört bin metre kare bir alanı on dört metre yükseklikte 4 adet burcu olan bir duvarla çevrilmiş, dönemin en muhkem yapılarının başında gelmektedir. Kulelerden eğik olanının, Pehlevi Hanedanı döneminde hapishane olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Cami-i Vekil

İslam mimarisinin görkemli yapılarından, üzerinde durduğu 48 sütunun tamamının tek parça taştan yontulduğu bu camii Kerim Han tarafından yaptırılmıştır. Vekil Cami’sinin avlusuna girdiğimizde bilinen İran mimarisinin vazgeçilmezi, görkemli havuzlardan biriyle karşı karşıya kalıyoruz. Küçük bir bölümünün ibadete açık olduğu muhteşem camiinin bir kısmı da müze olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Bazar-ı Vekil 

Şehrin tarihî siluetinde önemli köşe taşlarından biri de Vekil Çarşısı; daha önce Tebriz, Kum, İsfahan gibi şehirlerde gördüğüm çarşılar gibi biraz bizim kapalı çarşıya da benzeyen, tarihî dokunun derinlemesine hissedildiği, İran kültüründeki somut olmayan kültürel miras öğelerinin, el sanatlarının tamamına yakınının yapımı, sergilenişi ve satışı özellikle minekari sanatı, gümüşçülüğün en nadide örnekleri burada. İran’ın bu en büyük ve en güzel kapalı çarşısı da kabul edilen bu mekânda, Şiraz’ın meşhur halıları, muhteşem rengiyle safran başta olmak üzere çok çeşitli baharatlar, çaylar, sürmeler, rengârenk şallar, ipekli kumaşlar sizi uçsuz bucaksız bir derinliğe sürüklüyor. Asırlık dükkânlara dalıp esnafla zeban-ı Farisi konuşmaya çalışırken bir an gruptan kopup kaybolduğumu fark ediyorum ama pişman değilim yitip giderken. Çarşının içinde kendimi yeniden buluyorum zamanın derinliklerinde…

Hamam-ı Vekil 

Dostlarla baştan sözleştiğimiz için endişe duymadan ana kapıda yeniden buluşuyoruz. Cami-i Vekil’in öte tarafına geçip Hamam-ı Vekil’e giriyoruz. Yapı, İran hamam kültürünün yansıtıldığı çeşitli enstantanelerin canlandırıldığı heykellerin kullanıldığı sergilemelerden oluşan bir müzeye dönüştürülmüş. Serin olması bakımından ara ara ziyaretçiler için oluşturulan kısımlarda dinlenme şansı buluyoruz. Vaktin çoktan ikindiye dayandığı bu demde Şiraz’ın manevi dinamiği kabul edilen Şah Çerağ ve büyük şair Sadi-i Şirazî’nin kabrini ziyaret ettikten sonra akşam yemeği için kendimizi şiirin, şarabın ve güllerin şehri Şiraz’ın ünlü restoranlarından birinde ödüllendireceğiz.

Makber-i Şah Çerağ 

Asıl adı Seyyid Emir Ahmed olan “Şah Çerağ”, Meşhed şehrinin büyük ışık kaynağı… On iki İmam’ın sekizincisi İmam Rıza(AS)’nın kardeşi olan bu kişiye Işıkların Şahı anlamına gelen Şah Çerağ adı verilmiştir. Geniş havuzlu bir avluya sahip olan bu türbenin çinilerle bezenmiş kubbesi ile dikkat çeken kutsal bir mekân, özellikle Şia için kutsal kabul edilen ve dünyanın birçok yerinde yaşayan ehli beyt dostlarının ziyaret ettiği muhteşem bir atmosfere sahiptir. Fotoğraf için izin istediğim yaşlı türbedar, birkaç kare dış kapıdan cep çekimine ses çıkartmıyor, bazı ziyaretçilere teberrük ( bir şeyi bereket veya mutluluk vesilesi sayarak almak veya vermek) için verilen içinde tuz ve yeşil bez parçası bulunan küçük bir naylon paketi elime tutuşturuyor.

İklimin sıcak olduğu zamanlarda özellikle akşam serinliğinde insanların yoğun olarak ziyaret ettiği söylenen bu kutsal mekân büyük bir sarı kandili andıran çinili kubbesiyle kıyamete kadar türbeye el sürüp ağlayan insanların dua ve yakarışlarıyla önemli bir inanç merkezi olarak Şiraz’ı aydınlatmaya devam edecek.

Makber-i Sadi Şirazî

“Gönlünün perişan olmasını istemiyorsan, perişan olanları gönlünden çıkartma” Sadi Şirazî

Şairler şehri Şiraz’ın dünya kültürüne armağanı dünya edebiyatına yön vermiş doğunun gizemini, yüksek sanat gücünü anlatan Rubaileriyle meşhur Hayyam, Şehname’si ile meşhur Firdevsi ve Nesimi gibi şairleriyle dünyaca üne kavuşan Şiraz’ın en büyük iki şairinden biri Hafızdan sonra Gülistanın sahibi birçok farklı coğrafya görmüş gezmiş bir derviş bir gezgin büyük filozof Sadi’nin “aramgâh”ı bizim için bugünün son ziyaretgâhı...

Bir nevi seyrisüluk denen sufi yolculuğuna çıkmış olan Sadi, kendi tabiriyle “Ruhumu doyurmak için aç, susuz gezdim!” diyerek büyük eserleri Bostan ve Gülistan’ı bu şekilde yazmıştır. “Kişi bu, alçak dünyaya tenezzül etti mi bala kapılmış sineğe döner.” sözüyle aslında sufi bakışı ile her şeyi özetliyor… Yeşillikler içinde güllerle dolu havuzlu bir bahçeden geçiyoruz, yüksek turkuaz kubbeli bir türbe içerisinde büyük şair. Türbe duvarlarında Sadi’nin şiirleri ve sözlerinin yazıldığı kitabeler mevcut. Üzerinde “Şirazlı Sadi aşkın kokusunu saçacak, hatta onun ölümünden binlerce yıl sonra bile.” yazan mütevazı bir kabir mozolesi bulunmaktadır. Alt katta mahzen kısmına doğru bakıldığında insanların dilek tutup para attıkları bir küçük dilek havuzunu da görmek mümkün. Ruhuna Fatiha okuyor ve hürmetle ayrılıyoruz huzurundan büyük filozofun.  

Kasr-ı Naranjestan 

Portakal bahçeleri içinde önünde muhteşem bir havuzla sizi karşılayan bu saray 1879’da İbrahim Mirza Khan tarafından yaptırılmış. Saray 19. yy. İran asilzadelerinin isteklerine göre tasarlanmış dönemin bütün mimari ve dekoratif özelliklerini yansıttığı gibi saray yapısında kısmen Avrupa mimarisine dair izler mevcuttur. Hâlen müze olarak kullanılan bu sarayda bütün İran saraylarının ortak özelliği demekte bir sakınca görmediğim saray mimarisinde kullanılan iç dizayndaki ahşap ve cam işçiliğinin zirvesi sayılabilecek eşsiz bir yapı, güneş ışığının bin bir çeşit yansımaları, sizi eşsiz bir ışık şöleni içinde kaybediyor, büyüleniyorsunuz… 

Bağ-ı İrem 

İrem Bağları, doğunun mistik yaşamına dair önemli bir sembol olarak doğu klasiklerinde kendine yer edinmiş yeryüzünde cennetteki bahçelerle kıyas edilebilecek bir bahçe hayalinden yola çıkılarak oluşturulduğu düşünülen bir bağ bir bahçe. Pehlevi Hanedanının son temsilcisi olan Rıza Pehlevi’nin ve annesinin İslam Devriminden önce burayı sık kullandığı,  ortasında yine bir havuzla bezenmiş mimarisi ile aynalı revaklar mukarnaslarla dizayn edilmiş binanın ön cephesinde Hafız ve Sadi’den şiirler bulunan muhteşem bir kasır da mevcut… Lavanta kokulu patikalarında yürürken, kameriyelerde oturan, Bağ-ı İrem’in kuytu köşelerinde tedirgin sevgililer servi naz ağaçlarının gölgesinde serinlerken Şiraz da ki son noktamız Persepolis’e doğru hareket ediyoruz…

Taht-ı Cemşid (Persepolis)

Şiraz’a yaklaşık 60 km uzaklıkta Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan dünyanın en önemli antik kalıntılarının bulunduğu Ahamenişlerin hüküm sürdüğü Pers Kralı I. Darius’un kurduğu, inşasının yüz yılı aştığı ve 200 yıl ayakta kaldığı söylenen İranlıların deyimi ile Taht-ı Cemşid ya da batılıların deyimi ile ihtişamlı Persepolis.

Minibüsümüze bolca meyve depolayan Kerim Bey yol boyunca bize geçtiğimiz köylerden yerleşim merkezlerinden bahsediyor. Su kaybını enerji eksikliğini de ucuz meyve (karpuz, kavun, elma, üzüm, portakal vb.) ile tamamlayarak yola devam ediyoruz. Kırk beş elli dakika kadar yolculuktan sonra kalıntıları uzaktan fark ediyoruz. Kuh-ı Rahman(Rahmet dağı)  eteğine kurulmuş gücün ve ihtişamın sembolü Persepolis şehrine varıyoruz. Rehberimiz Kerim Bey’in anlatımına göre Yunan tarihçilerin iddiası o ki; Büyük İskender Persepolis’i ele geçirdiğinde burada bulunan hazineyi ve kıymetli şeyleri 5 bin deve ve 25 bin katırla taşıyıp götürmüş.

2500 yıl öncesine dayanan bir tarihin antik kenti olan  Persepolis, bugüne kadar ulaşmasını aslında kum fırtınalarına borçluymuş 1930’da Alman arkeolog grubunun elli yıllık çalışması sonucu bugünkü şehir kumların altından ortaya çıkartılmış. 

Buradan 135000 metrekarelik antik kentin panoramasını görmek bize ayrı bir keyif verdi doğrusu. Antik şehrin anıtsal yapılarının çoğunu Ahemeniş hükümdarı Birinci Daryuş, diğer kısımlarını Kral Khaşayarşa, ve Birinci-Üçüncü Erdeşir isimli Krallar yaptırmıştır. Büyük İskender’in Persepolisi feth etmesi sonucunda burada bulunan görkemli sarayları yıktırdığı bilinmektedir.

Şiraz’ın üzümlerine dair zihnimde hayal ettiğim bir yer göremedim. Kerim Bey’in söylediğine göre üzüm dünyaya buradan yayılmış bir meyve ve Şiraz’ın kuzeyindeki Bağ-ı Enar ve Bağ-ı Tahti bölgelerindeki üzüm bağlarında Şiraz’ın ünlü üzümleri hâlen yetiştiriliyor. İki bin yıllık kadim bir medeniyetin eşsiz şehri gül’ün ,aşk’ın şiir’in şairlerin lalezar’ın, sanatın, şarabın ve musikinin, tarihin imbikten   geçirerek günümüze ulaştırdığı   doğunun mistik masallarından çıkıp gelmiş şehir Şiraz… Batının modern  kentlerinin çılgınca bizi çağıran kaosunun aksine Şiraz; mimarisi, tarihsel dokusu ve geleneksel kültürü ile sizi kendisine çekiyor. Haftanın belli günlerinde İstanbul’dan Şiraz’a  THY başta olmak üzere birçok  uçuş alternatifi mevcut. Görmeden ölmeyin derler ya öyle bir şey işte… Bizden söylemesi…

“Hoşha Şiraz o vaze bimisaleş, Hudavenda nigehdar ez zevaleş (Şiraz hoş ve eşsizdir, Allah onu korusun)”   Hafız-ı Şirazî

Yazı Ve Fotoğraf
Salih DOĞAN