SEKSENLER

Sadece 5 sınıfı olan Nakipoğlu ilkokulunda paydos zili çalıyor. Öğrenciler beyaz yakalı siyah önlükleriyle, dizlerine kadar gelen karda koşarak evlerine doğru koşuşuyorlar. Onlardan biride benim. Yolu uzatmamak için kayısı ve pelit ağaçlarıyla dolu harımdan (Tarla) köpeklere yakalanma korkusuyla geçerek eve ulaşıyorum.

Hava kararmak üzere, annem akşam yemeğine babaanneme gideceğimizi söylüyor. Önlüğümü çıkarıp, gömlek ve iki yaması olan pantolonumu ve iskarpin ayakkabılarımı giyiyorum. Yola koyuluyoruz. Nakipoğlu camii önünden geçerek türbe önüne doğru ilerliyoruz. Dedemlerin evi üçler mezarlığı karşısında Mevlana türbesinin arkasında Belh sokağında. Yakın olduğu için genelde yürüyerek gidiyoruz. Yazın ya da yerde çok fazla kar yoksa babam annemi ve beni Velespit (Bisiklet) bindirip götürüyor.

Türbe önüne vardık bile. Yolda üç at arabası var. Biri paşalı köprüye doğru diğer ikisi aslanlı kışla caddesine doğru gidiyor. Yan yana sıralanmış Triportörler(Üç tekerlekli araç, o zamanın dolmuşları) müşteri bekliyorlar.

Hava neredeyse kararmışken babaannemlerin sokağına ulaşıyoruz. Sarı cılız sokak lambaları yanıyor. Sokağın başındaki çeşme donmasın diye biraz açık bırakılmış, şırıl sırıl su akıyor. Kerpiç evlerin bacalarından isli dumanlar tütüyor. Komsular karı gelişi güzel kürüyüp, sokağın orasına burasına yığmışlar. Naciye teyze elinde soba kovasıyla kül dökmeye gidiyor. Bir kedi çöpün kenarında yiyecek bulma derdinde.

Dedemlerin evi, kerpiç duvarları kireçle beyazlatılmış sokağın solunda ki ikinci ev. Akşam mavi kapıdaki ipi çekip avluya adımımı atıyorum. Kapının üzerindeki çan “Duriliiing! “ diye ses çıkarıyor. Evdekiler bizim geldiğimizi anlıyorlar. Avlunun solunda abdesthane, ortada dut ağacı biraz ileride su tulumbası var.

Birkaç basamakla evin sofasına çıkıyorum. Yüksek eşikli kapıyı geçerek evin salonuna giriyorum. Salonun sağında iki kapı var. İlk kapı mutfağa açılıyor, tel dolabı görebiliyorum. İkinci kapı yatak odasının. Solda tek kapı var oturma odasına giriliyor. Salonun karşı duvarında gömme dolaplar ve ahşap raflar var. Çatısında kalaslar ve kamış.

Oturma odasına geçiyorum. Babaannem akşam namazını henüz kılmış duvardaki gaz lambasını yakmaya çalışıyor. Duvarda üzerinde Kâbe ve Mescid-i Nebevinin bulunduğu bir duvar halısı asılı. Karşı duvarda gömme dolaplar, dolaplarda kitaplar ve dedemin gözlüğü, birde üzerinde yem yiyen bir tavuğun bulunduğu saat var. Kapıdan girişin sağ yanındaki duvarda yüklük bulunuluyor. Yüklükte yün yatak, yorgan ve yastıklar bulunuyor. Banyo yapma zamanı gelince, yüklüğün içersinde ki ahşap kapak açılıp orada yıkanılıyor. Ama biz çocuk olduğumuz için, bizi sobanın yanında plastik leğende yıkıyorlar.

Odanın bir köşesinde talaş sobası var ama yanmıyor. Dışarı çıkıp evin kömürlüğüne koşuyorum. Dedem soba kovasına talaş doldurmuş bastırarak sıkıştırıyor. Ortasındaki sopayı çıkartıp kovayı yakmak üzere içeri taşıyor.

 

Akşam emeğini yiyoruz. Sonrasında sohbetler ediliyor, Başka akrabalar olduğunda aşık atma oyunu oynuyoruz. Dedem mum ışığında Kur’an okuyor. Babaannem meyve ve çerez hazırlamış onu yiyoruz. Çıtlık yemeyi çok seviyorum. Babam sobanın üzerinde kestane pişiriyor

Burada kalmaya karar veriyoruz. Vakit henüz çok geç olmadan,” Babam saat 10 sohbet son” diyor. Yün yatak yere açılıyor, yün yastık ve yorgan seriliyor. Gaz lambası söndürülüyor. Ben yorganı başıma çekiyorum. Gece lambam dedemin 99 taneli fosforlu tespihi, annem devli, şahmeranlı, canavarlı masalını bitirmeden uykuya dalıyorum.

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami PALAZ