
2017
yılında İstanbul’dan bir gurup müzeci arkadaşım ile Toskana Bölgesi’ndeki Orta
Çağ İşkence Müzeleri destinasyonunu görmek ve incelemek üzere Floransa’ya bir
seyahat düzenledik. Bu bağlamda dark
destinasyonunun önemli lokasyonlarından biri olan San Gimignano İşkence Müzesi’ni
de ziyaret ettik. Lakin öncelikle size misafirlerini büyüleyen bu Ortaçağ
şehrinden bahsetmek istiyorum.
San Gimignano
Kuzey İtalya’nın
Toskana Bölgesi’nde, Floransa’nın güney batısında, Floransa ve Siena şehirleri arasındaki
bir tepenin üzerine kurulmuş Orta Çağ kale şehri olan San Gimignano yükselen
kuleleriyle ünlenmiştir. Çevresindeki vadiden şehre bakanlar muhteşem Orta Çağ
mimarisi ile bezenmiş bu görkemli manzaraya şahit olurlar. Şehrin sokaklarında
yürürken kendinizi adeta Orta Çağ’da yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Rehberimizin
anlattığına göre; tarihteki görkemli günlerinde San Gimignano’da yaşayan
Patrici aileleri servet ve güçlerini sembolleştirmek adına şehre 72 adet kule
inşa ettirmişler. Hepsi elbette günümüze ulaşamamış lakin mevcut kuleler hâlâ
dönemin feodal yapısını şehrin misafirlerine göstermeye yetiyor. 13. yüzyıldan
kalma surlarla korunmuş bu eski şehir, etrafı Orta Çağ evleriyle kaplı üçgen
meydan Piazza della Cisterna’yı merkez almış. Torre Grossa taşı, Duomo di San
Gimignano, Ghirlandoiao’nun Santa Fina Şapeli’ndeki freskleri 12. yüzyıldan
kalma büyük kilise vitrayları gerçekten muhteşem.
1990 yılında
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kabul edilen San Gimignano aynı zamanda
Vernaccia di San Gimignano beyaz şarabı ve safranıyla meşhur bir şehir. Orta Çağ
Dönemi’ni keşfetmek için gizemlerle dolu bu şehir mutlaka görülmeye değer.
Museo Della Tortura - Orta Çağ İşkence
Müzesi
Ziyaretimizin
sebebi aslında Tekfur Sarayı gibi Blakhernai Saray Kompleksi’nin bir parçası
olan Doğu Roma Dönemi’nde İstanbul’da kalan tek yer altı zindanı
olmasının yanı sıra; yer altı tünelleri, labirente benzeyen sarnıçları ve son
derece dar işkence odaları ile nadir bir özelliğe sahip olan “Anemas Zindanı”nın müzeye
dönüştürülmesi ve tematik olarak bir işkence müzesi olabilirliğini kapsamında
Toskana Bölgesi’ndeki işkence müzelerini görüp incelemekti. (Sonradan bu
projeden çeşitli nedenlerle vazgeçildi.)
İnsanın
insana zulmü, başkalarının acısından duyulan zevk, başkalarının özgürlüğünü
hiçe sayarak keyfi cezalandırmalarla kendi ölçülerine uydurma arzusu, bunlar
insanlık tarihinde yer alan kara lekelerdir. Özellikle Orta Çağ Avrupası bu
anlamda hatırı sayılır bir yere sahiptir. San Gimignano’daki bu işkence müzesi
zulmün ve işkencenin dönemsel obje ve görsellerle sergilendiği en önemli hafıza
mekânlarından biridir.
İlginç
tarihi bir mekân, içeri girerken adeta ürperiyorsunuz çünkü burada sergilenen
aletler, canlandırmalar gerçekten insanlık tarihinin en karanlık ve utanç
verici kareleri… Müze, sergi koleksiyonu bakımından dünya çapında bir üne sahip,
Portekiz, İspanya, Amerika, Meksika, Arjantin, Çekya’daki işkence müzelerinde bulunmayan
“Acı ve ölüme neden olmak için üretilmiş
100 alet ve düzenek” mevcut. XVI, XVII. ve XVIII. yüzyıla tarihlenen
olağanüstü nadir eserler, eski ve kaybolan alet ile düzeneklerin yeni
replikaları yeniden yapılarak sergilenmektedir.
Giyotin, demir
kazık, sıkıştırma rafı, sorgu koltuğu, testereler ve bekâret kemeri gibi yaygın
olarak kullanılmış işkence aletlerinin türlü çeşitlerini görmek mümkün bu
müzede. Ancak, serginin başka bir özelliği, ilk kez daha az bilinen fakat çok
rafine işkence araçlarının ortaya çıkartılıp sergileniyor olmasıdır. Heretic'in
çatalından gürültü uygulayan alete, Gatta da Scorticamento’dan İspanyol
Örümceklerine kadar insanın, hayal gücü ve sofistike zekası ile en acımasız
şekilde işkencelerin yeni yollarını bulmada nasıl sınırsız olduğunu insanlık tarihine
kanıtlayan araçlar mevcut…
Müze, insanoğlunun yüzyıllar boyunca nasıl işkenceler ettiğini göstererek
şiddete karşı savaşmayı hedefliyor. Sergiler, yalnızca tarihten karanlık
pasajlar göstermekle kalmıyor, aynı zamanda işkencenin halen farklı şekillerde dünyada
mevcut olduğunu da gösteriyor. Bize bugün dünyadaki rahat, ayrıcalıklı
konumlarımızdan şikâyetçi olmamamızı hatırlatıyor. Bununla birlikte, müze
sadece korkunç ve tüyler ürperten turistik bir yer değil, aynı zamanda
ziyaretçilerini çağdaş insan hakları ihlalleri hakkında bilgilendiren bir eğitim
alanı.
Müzede düzenlenen cihazlar arasında daha çok “Demir Tabut” olarak bilinen
Nürnberg Maiden var. İçi metal çivilerle kaplı, sallanan kapılı, tabut
benzeri büyük bir kutu. İçine konulan kişinin kutunun kapatılması ile
çivilerin batmasına maruz kalarak dehşet içinde büyük bir acıyla ölmesini
sağlanıyormuş. İşkence mekânı kale duvarları çok kalın ve sağlam olduğundan, kapı
kapatıldığında çığlıklar duyulmaz. Mağdurlar saatlerce, hatta günlerce
defalarca bıçaklanacak şekilde içeride bırakılırmış. Yine çok önemli
işkence aletlerinin başında keskin ve sıcak tutulan binden fazla sivri çivinin
bulunduğu işkence koltuğu da mevcut…
Sergilenen
başkaca objeler işkencecinin kullandığı maskeler ve işkence edilenin başına
geçirilen kendi başına kaldıramayacağı ağır fiziksel işkence aletlerini
görüyoruz. Oldukça gerçekçi modeller ve çeşitli araçların fotoğrafları
vardı. Kulağa kurşun dökmek için kullanılan teknikler ve ağızda sıcak balmumu
dökülen boğaz ve daha önce duymadığımız birçok dehşet aleti...
Aletleri
inceleyen ziyaretçilerde uyanan korku, onları işkenceye karşı müttefik
yapmakta ve bu sergiyle yüzyıllık acılara büyük bir tanıklık yaparak hâlâ yaşayan
bir mesele haline getirmekte. İnsan doğası gereği en kötü yanını çıplak
bırakır; her insan içinde potansiyel bir kasap saklar. Sergi gerçekçi bir
yaklaşımla sunulduğu anda konuyla ilgili farkındalığı artırarak inançlara saygı
duymaya ve anlamaya yardımcı olur.
Müze arkadaşlarımla
yaşadığımız duygu yoğunlukları aşağı yukarı aynıydı; bazılarımız bir an çok
kötü hissedip mekânı terk etme hissine kapılsak da, bilgilendirici olması ve
insanların yüzyıllardır yaptığı iğrenç işkenceler hakkında derinlemesine bir
bakış sunuyor olması açısından önemli bir deneyimdi. Bayağı rahatsız hissettim kendimi
ancak insanlığın en karanlık dönemlerine tanık olmaktan dolayı da pişman
değilim. Açıklayamadığım şey elbette
insanların böylesine yaratıcı cezalandırma yöntemlerini
nasıl tasarladıklarıydı. Bu arada çok önemli bir noktayı hatırlatmadan geçmek
istemiyorum bu mekân çocuklara asla uygun bir müze değil küçük yaşta, insanoğlunun
hangi gerekçe ile olursa olsun bıraktığı bu korkunç miras onların zihninde
travmalara yol açacaktır. Lakin biz yetişkinler bu insanlık dışı muamelelerin, ahlaksızlığın
farkında olmak ve bu işkence araçlarından bazılarının bugün bile kullanılmakta
olduğunu bilmek ve onlara karşı insan onurunu korumak mücadelesinde var olmamız
açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Müze ziyaretimiz esnasında
gördüğümüz onca dehşetli görsel ve işkence malumatından sonra en zor olanı Orta
Çağın görkemli şehri San Gimignano'nun sokaklarında bir süre gezip dinlenmek için
güzel bir kafeye oturarak bir şeyler yiyip içmek olsa gerek… 10 €’luk biletle aynı zamanda Ölüm Cezası Müzesi’ne
de girebileceğiniz bu müze her gün 10.00-19.00
saatleri arasında gezilebilmektedir.
Bu
mekânlar hem işkenceye karşı pozitif bir farkındalık oluşturulmasına katkı
sağlar hem de sahip olduklarımızın kıymetini idrak etmeye vesile olur. Avrupa insanlık
tarihinin en karanlık dönemlerini yansıtan Museo Della Tortura Müzesi’ni yüreğiniz
elverdiği ölçüde gezebilir, bize insanlık dersi
vermeye kalkan Batı Medeniyetinin evirildiği aşamaları bizzat görebilirsiniz. Umuyorum
ki insanlık tarihinde bir daha bu kadar sistemli veya sistemsiz işkenceler
yaşanmaz.
Yazı Ve Fotoğraf
Salih Doğan