
Yazı yazmanın nesi zor biliyor musunuz, yani en azından
benim açımdan?.. Gel de şu Phewa gölünü anlat şimdi. Aslında şöyle anlatırsam
kolay: “Phewa gölü, Nepal'in Pokhara şehrinde yer alır; 17 Km uzunluğunda 9 km
genişliğindedir. Gölün kuzeyinde, Himalaya sıra dağlarının 7000 rakımın
üzerinde birçok tepesi yer alır. Bunların en bilinenleri Annapurna ve
Machhapuchhre’dir…” Phewa Gölü’nü size anlatmaya böyle devam etsem, günlerdir
kıvranmama gerek kalmazdı. Ama ben istiyorum ki işte, şu gördüğünüz
fotoğraflarda bile tam olarak anlaşılmayan, o büyülü atmosferi ve
hissettiklerimi, size mümkün olduğunca aktarabileyim! O hâlde baştan alayım.
Nepal de yolculuk zor, 140 km’lik mesafeyi 7 saatte alarak
Pokhara şehrine ulaşıyoruz. “Daha akşama çok var, çok!..” derken saat ikindin
dört olmuş. Yorgunuz demeden hızlı bir turla Pokhara listemizdeki yerleri
gezmeye başlıyoruz.
İlk durağımız Devi's Fall yani Devi's şelalesi. Sonra Çin
işgalinden kaçan Tibetlilerin köyü Tashilin ve son olarak Dünya’nın en büyük Barış
Stupa’sı, dağın zirvesinde yer alan Stupa’dan Phewa’ya ilk bakış… Göl, dağların
arasına gizlenmiş bir zümrüt misali yem yeşil. Gün batımını oradan izleyip,
otelimize dönüyoruz. Otelimizin ön balkonundan Phewa gölü ve altın kubbeli
barış Stupası görülüyor, odamızın arka penceresinden ise Himalaya zirveleri; en
önemlisi de göğü deliyormuş hissi veren Machhapuchhre zirvesi. Düzelteyim, biz henüz zirvelerin hiç birini
göremedik, (odamızda bulunan tablodaki hariç :) . Hem hava kapalı hem de akşam
oldu. Ertesi gün Sarangot’a gidip, gün doğumuyla beraber göreceğiz zirveleri. Ardından
suyu süt beyaz akan seti nehri ve Phewa Gölü… Gölün dışındaki tüm diğer yerleri
başka bir yazımda aktarsam olmaz mı?
Sarangot Tepesi’ne gece yarısı çıktık, sabah saat sekizde
ancak dönebildik (Neler olduğunu sormayın, sonra anlatacağım demiştim.) Kahvaltının
ardından en çok renkli kayıklarını görmeyi istediğim Phewa Gölü’ne gitmeye
karar veriyoruz. Ve fakat bu bizim karar vermemizle olacak gibi değil,
gidemiyoruz. Oysa göl ile aramızda 50, bilemedin 80 metre mesafe var. Bir
yağmur yağıyor ki sormayın, otelimizin önünü sel almış! Şemsiyeyle falan idare
edilecek gibi de değil. Mecburen yağmurun dinmesini bekledik. Daha doğrusu
dinmesini beklemeden azalmasını fırsat bilerek attık kendimizi dışarıya.
Dizimizin biraz altında suyla boğuşarak vardık göl kıyısına. İşte, o merakla
görmeyi beklediğim kayıklar karşımda. Kayıkçılar kayıklara dolan suyu boşatma
telaşındalar. Çok geçmeden yağmur duruyor ve bizde bir kayık kiralayıp,
çıkıyoruz yola.
Nereye mi? Nereye istersek oraya ama öncelikle gölün
ortasındaki adada bulunan Tal Barahi Tapınağı’na. Havanın açılmasıyla gölün her
köşesinden kayıklar tapınağa ibadet etmeye gelenleri taşıyor. Çoğunluk onlar
ama turistlerin sayısı da az değil. Kayıkları saatlik kiralayabiliyorsunuz ya
da sadece tapınağa gidiş gelişte dolmuş gibi kullanıyorsunuz. Dilerseniz kayığı
bir kürekçiyle beraber, dilerseniz de kendiniz kullanmak üzere
kiralayabiliyorsunuz. Biz kürekçiyle beraber kiraladık, neme lazım!
Göl, koca bir ayna sanki pürüzsüz! Etrafındaki yeşil
tepelerle dağları ve gökyüzünü yansıtıyor. Su sanki hiç hareket etmiyor,
alabildiğince dingin. Uzaklara baktıkça sıra sıra dağların rengi ton ton koyudan
açığa doğru açılıyor. Etraf o kadar sessiz ki tepemizde uçan kuşların kanat
hışırtılarını bile duyuyoruz. Yan
tekneye rengarenk sari(Geleneksel kadın giyisisi) elbiseleriyle doluşmuş kadınlar
tapınaktan dönüyor. Uzaktaki teknede bir Japon kız huşu içinde selfie çekiyor. “Huşu
içerisinde selfie mi olurmuş!” demeyin, bana öyle geldi!
Gölün ortasında ki Tal Barahi Tapınağı’na geldiğimizde
bildik manzaralarla karşılaşıyoruz. Bildik dedikse Nepal’de kaldığımız süre
içerisinde gözümüzün alıştığı ibadet manzaraları: Dua tekerleğini çevirenler,
tütsü yakan, alnına kutsal boya süren Hindular…
Tekrar göl üzerinde seyir hâlindeyiz. Göl o kadar sakin ki
balıkların yüzme seslerini duyuyoruz, etrafımızdaki ormandan suya düşen
yaprağın sesi ve bulutların ağır ağır gölün üzerinden geçmelerinin sesi… Belki
abartıyorumdur ama bana öyleymiş gibi geldi. Sadece o mu? Zaman bazen durmuş
gibi geldi, bazense saatler saniyeymiş gibi. Hâlen içimde ukde, “Niçin biraz
daha uzatmadık göl gezimizi(Çünkü akşam olmuştu be adam!)? Eee, o zaman neden
ikinci kez bir göl gezisi yapmadık!”
diye üzülürüm hep? (O gün son akşamınızdı da ondan) Anladım. Madem öyle,
bu güzellikleri yaşamak için gene gideceğiz o zaman.
Bitmedi! Gezinin büyü tozlarını üzerimizden atmamışken
otelimize döndük. Bir de ne görelim! Göl gezisi boyunca yeğenim Taha’nın da
benim de davetsiz misafirlerimiz varmış. Hani bilin diye söylüyorum uyarı
mahiyetinde, bizi uyarmışlardı, "Aman sülüklere dikkat edin" diye.
Bizden söylemesi… Dere, nehir ve yağmur sonrası su birikintilerinden geçerken
dikkatli olun. Bol miktarda sülük sizi bekliyor olacaktır. Biz bizimkileri
besledik pişman değiliz.
Ertesi gün Pokhara'dan ayrılırken Himalaya zirvelerini
görebildik, Bir kaç Şelpa "Gelin, sizi
Everest’e çıkaralım!" dediyse de gitmedik. İyi ki de gitmemişiz,
geldik deprem oldu. Lafı niye bu kadar uzattıysam, bilemedim. Yazıya başlamak
kadar bitirmek de zor, vesselam...
Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami Palaz