Yıl 2012,
aylardan Haziran. Budapeşte, Prag, Bratislava gezimin ardından nihayet Varşova’ya
vardım. Trenle yolculuk yapmayı oldum olası sevmişimdir. Özellikle Avrupa’da
daha bir keyifli oluyor.
Neyse ki yolda uyuyabildim. Çünkü ne
kadar yorgun ve uykusuz olursam olayım gider gitmez uyumak gibi bir
alışkanlığım yoktur. Bilmediğim bir şehir, hele de görmediğim bir ülkedeyse tüm
güzellikleri, karmaşası ve gizemiyle kucak açmış beni beklemektedir…
Varşova’nın eski kentindeyim. Burası
yani Stare Miasto, UNESCO tarafından Dünya Mirası kabul edilip koruma altına
alınmış. Bitişik nizamlı farklı mimari yapıda evlerin yanı sıra Rönesans, Barok
ve Gotik tarzı kiliselerin bulunduğu bu bölgede gezinmek oldukça keyifli. Neredeyse
her binanın üzerinde figürler, resimler, heykelcikler görmek mümkün.
Meydan, Avrupa’nın klasik meydanları
görünümünde: etrafında sıra sıra dizilmiş kafe-restoranlar, ortada bir heykel
ve tabii ki kıyamet meydanı gibi bir kalabalık: eserlerini sergileyen
sanatçılar, faytonlarla gezintiye çıkan turistler, gösteri yapan sihirbazlar…
Metro ağı yok denecek kadar kısa. En
iyisi yürümek. Etkileyici mimari yapıları, yemyeşil doğası eşliğinde güzel bir
şehir gezisi yapmak için iyi bir fırsat. Sürprizlerle karşılaşmak da mümkün: Bir
anda peruğu ve ilginç kostümüyle XVIII. yüzyıldan kalma bir adam çıkıyor
karşıma, elindeki broşürü uzatıyor. Görkemli mimari yapıda, org eşliğinde
Chopin dinlemek çekici geliyor. Bilet alıp içeri giriyorum. O ses… o yankı…
içinde bulunduğum atmosfer… Chopin’e ulaşmak zor olmuyor…
Dünyaca ünlü piyanist, besteci
Frederic Chopin,
1 Mart 1810'da Varşova yakınlarındaki bir köy olan Zelazowa Wola'da dünyaya
gelir. Babası Nicholas uzun yıllar Polonya'da yaşamış bir Fransız, annesi
ise Polonyalı asil bir aileye mensuptur. Oğullarının doğumundan birkaç ay
sonra Varşova'ya taşınırlar.
Chopin, 6 yaşında piyano dersleri almaya
başlar. Küçük yaştan itibaren besteler yapar, 8 yaşında ilk konserini
verir. Chopin'in yayınlanan ilk müzik eseri olan “Rondo”yu 15 yaşında
yaptığı bilinir. Liseden mezun olduğunda o artık Varşova'nın önde gelen
piyanisti, yetenekli bestecisidir.
Rus Çarı’nın Varşova'yı aldığı,
sert askeri yönetimin hâkim olduğu yıllardır. Chopin, sanatta romantik
hareketin merkezi olan Paris'e gider ve hayatının geri kalanını Paris'te geçirir. Dersler,
konserler verir. Bestelerinden iyi kazanmaktadır. Fransızlar, dehasına ve
çekiciliğine bayılırlar; şairler, müzisyenler, zengin Parisliler, Polonyalı
sürgünler dostlarıdır artık. Chopin, uzun süren tek ilişkisini, yakın
arkadaşı Liszt aracılığıyla tanıştığı yazar George Sand ile yaşar. Ünlü
besteci vereme yakalanır; 17 Ekim 1849'da, 39 yaşında hayatını kaybeder. Chopin’in bedeni, Paris Père Lachaise Mezarlığı’nda gömülü olup kalbi ise Varşova’da bir
kilisede koruma altına alınmış. Diri diri gömülmekten çok korktuğundan kalbinin
çıkarılmasını vasiyet etmiş.
Konserin hemen ardından Chopin’in
peşine düşüyorum. Madem Varşova’da doğmuş, yaşamış; illa ki ona ait bir şeyler
olacaktır. Nitekim yanılmamışım.
Klasik müziğe ilgi duyuyorsanız, Avrupa'nın
en ileri teknoloji müzelerinden biri olarak kabul edilen Fryderyk Chopin Müzesi'ni
mutlaka ziyaret etmelisiniz. Polonyalı besteciye âşık olmamak mümkün değil.
Müze, Chopin Derneği
ve Chopin Enstitüsü'ne ev sahipliği yapan, Tielman van Gameren tarafından
tasarlanan XVII. yüzyıldan kalma şehir sarayında yer alıyor.
Burası bir
zamanlar Polonyalı zengin ailelerin yaşadığı bir malikâneymiş. 1944 Nazi
işgali sırasında yıkılmasının ardından, 1954'te, yeniden inşa edilerek müzeye dönüştürülmüş.
Koleksiyon: el
yazmaları, mektuplar, fotoğraflar ve birtakım kişisel eşyalar olmak üzere
yaklaşık 7000 nesneden oluşuyor. Chopin'in sol elinin alçısı, bir kutuda
muhafaza edilen saçları, ölüm maskesi, kuyruklu piyanosu kuşkusuz en ilgi çeken
parçalar.
Koleksiyonun
bir bölümü, 1999'da UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmış. Sergi aynı zamanda
Chopin döneminin tarihi ve kültürü hakkında bilgi veriyor.
Buraya gelmişken Lazienki
Park’ındaki Chopin’in anıt heykeli görülmeden gidilmez. Tek kelime ile
büyüleyici. Heykele baktığınızda klasik müziğin insanda bıraktığı o eşsiz
duyguyu hissedebiliyorsunuz. Bununla birlikte parkın içindeki eşsiz
güzellikteki saray ve özenli peyzajı görülmeyi hak ediyor. Fotoğrafçılar ve
ressamlar için benzeri görülemeyecek güzellikte kareler sunuyor.
Verimli geçen bir gezi günü daha
böylece sona erdi. Chopin’den ayrılma vakti geldi. Ancak öncesinde küçük bir
alışveriş yapmam gerek...
Hediyelik eşya satan bir dükkâna
giriyorum. Bir kar küresi ilgimi çekiyor. İçinde biraz önce gördüğüm büyüleyici
heykel var. Salladıkça Chopin’in üzerine karlar yağıyor. Güzel bir hatıralık
eşya. Hemen alıyorum. Böylece seyahat koleksiyonuma bir parça daha ekleniyor.
Büyük üstat artık benimle. Yorgun olduğumdan daha çok, mutluyum. Yarın kim
bilir nelerle, kimlerle kesişecek yolum? Belki bir yazar, belki bir ressam,
belki de yine bir müzisyen beni bekliyor olacak…
Adres:
Fryderyk Chopin Müzesi (Muzeum Fryderyka Chopina)
Pałac Gnińskich, Okólnik 1, 00-368
Varşova, Polonya
Yazı Ve Fotoğraf
BENİAN ÇULHAOĞLU