Olba Krallığına Abayı Yaktıran Kraliçe Aba

Günlerden bir gün Mersin iline yolunuz düşerse özellikle tatil için sadece denizin ve güneşin tadını çıkarmayın, tarihin de tadını çıkarın. Özellikle de milattan önce antik çağ dediğimiz döneme meraklıysanız  tam yerine geldiniz derim. Ülkemizin bu konuda dünyaca gıpta edilecek derecede zengin, ancak merakımızın ve bilgimizin azlığından olsa gerek, yeterince ilgilenmediğimiz tarihî bir zenginliği bulunuyor, dipnotunu da düşmek isterim.  Mersin’de bulunuyorsanız Silifke ilçesinden de yolunuz geçiyorsa direksiyonu Örenköy’e doğru çevirin, 30 km sonra karşınızda evvel zaman içerisinde yaşamış bir ülkenin kapıları açılacak. Çok gizemli olduğunun farkındayım ama gerçekten gizemli ve zamane tarihî filmlerinin senaryosuna taş çıkartacak bir hikâyesi olan bir ülke düşünün. İşte karşınızda kocaman bir obruk yani çöküntü üzerinde kurulmuş Olba Krallığı. MÖ 3. yüzyıl dolaylarında hüküm sürmüş Olba Krallığı; “Kanlıdivane” ören yeri olarak geçiyor günümüz kayıtlarında. 60 metre derinliğinde kayalara oyulmuş basamaklarla inilen bir obruğun kenarını kaplayan Olba Krallığı’nın  denize açılan bir limanı da bulunuyor. Kenteki yapılar erken bizans döneminden imparatorluk dönemine kadar olan zamanı kapsıyor.Bizans İmpraratoru II. Teodosyus, şehri yeni bir kente ve önemli bir Hıristiyanlık merkezine dönüştürmüş. Erken Hristiyanlık Dönemi yazılı belgelerinde psikoposluk merkezi olarak geçen Olba, Hristiyanlık  alemi için o zamanlar  önemli bir merkezdi. Dinî yapıların sayısı hayli fazla olan kentte birçok kilise ve bazilika kalıntısı görmek mümkün. Olba Antik Kenti’nde görülecek başlıca yerler arasında, Su Kemeri (Aquaeductus), Anıtsal Çeşme Yapısı (Nymphaeum), Tiyatro, Nekropol Alanı, Tapınak Mezar, Manastır ve Katedral bulunuyor. Olba ile ilgili ilk incelemeler 1930’lu yıllarda J. Keil ve A. Wilhelm’in çalışmaları ile başlıyor. Sistemli arkeolojik araştırma ve kazı çalışmaları ise önce Mersin Üniversitesi daha sonra Gazi Üniversitesi adına Prof. Dr. Emel Erten başkanlığındaki ekiple, 2001 yılından bu yana sürdürülüyor.

Olba Krallığını asıl ilginç ve gizemli kılan ise bir kadın. Taht kavgaları, entrika ve acılarla film gibi bir hayatı olan “Prenses Aba”, F. Hüseyinov’un “Kraliçe Aba” adlı bale eserine ilham veren hikâyeye göre, babası Zenofanes rahipler soyundan olmasına rağmen Roma’ya karşı muhalefet eden ve korsanlara katılarak onların lideri olur. Romalı komutan Pompei tarafından yakalanıp öldürülür.
 Zenofanes'i Romalılara yakalattıran Olba başrahibi, Zenofanes'in kızı Aba'yı da tapınağa alıp büyütür. Aba'nın korsan geçmişinden haberi olmayan Olba kralı Teukros, Aba'ya âşık olur ve evlenirler. Başrahibin oyunlarıyla Roma'ya ödenen vergiler aksatılır. Antonious, Kleopatra'yla birlikte Olba Krallığı’nı teftişe gelir. Olba Baş Rahibi, Romalı Komutan Pompei’yi Antonius ve Kleopatra’ya karşı suikast düzenlemeye ikna eder. Kraliçe Aba bu sinsi plandan haberdar olur ve suikastı engeller. Kleopatra hayatını kurtaranın Kraliçe Aba olduğunu öğrenince O’na hayran kalır. Komutan Pompei, gözaltından kurtulup Roma’ya ihanet eden Kraliçe Aba’ya saldırır. Kral Teukros, Kraliçe Aba’yı korumak için kendisini Aba'nın önüne atar ve ölür. Kraliçe Aba, Olba’ya özgürlüğünü verir ama Kral’ını kaybeder, kendisini Olba’ya ve oğluna adar. Kraliçe Aba'nın hayatı kahramanlıklarına rağmen gerginlikler, öfke, intikam ve ölümle bezenmiş bir iktidar savaşına dönüşür. Daha sonraları Aba da öldürülür ancak Olba krallığı onun soyu tarafından MS 20'ye kadar devam eder. Bu tarihten sonra bölgenin idaresini rahip krallar aracılığı ile yapmak yerine Roma üstlenir.


 Beyaz atlı prensini bekleyen prenseslerden biri olmayan Aba ve Olba hikâyesi de burada sona erer.

Yazı Ve Fotoğraf
Hatice Tepe - Ali Düz