
Pilav
deyip de geçmeyin. Pek çok damak tadı veren yemek türleri içerisinde müstesna
bir yer edinmiş olan pilav, Azerbaycan mutfak kültüründe birinci sırayı alır.
Aynı şekilde Osmanlı sarayının nadide damak zevklerinden birisi de pilava
aittir. Bu bilinen bir şey olsa da pilavın okka işi satıldığını duyunca
şaşkınlığını gizleyemeyen hemen hemen yok gibidir.
Sanırım
bu satırları okumanıza neden olan da bu zaten, okka işi pilav!.. Bu şöhretin
mahiyeti, merak dairenize adım attığında pilavın burada cumhuriyetten önce
“okka” ile Cumhuriyetten sonra ise “kilo” ve “gram” işi satıldığını
öğrenirsiniz. Tam da şaşkınlığınızı bastıracak gibi olursanız da söz konusu
lokantada geçen 159 yıllık sürede aile bireylerinin dışında herhangi bir
kişinin çalışmamış olduğu bilgisiyle iyice kafanız karışır. İlk yıllarda
pilavın sepetlerle hamalların sırtında devasa pilav kazanları ile taşınmış
olduğunu duyunca pes artık demekten kendinizi alamazsınız.
Pazarkapı
Semtinde birkaç masadan müteşekkil, pilav ve hoşaftan oluşan menüsü dışında
herhangi bir yemeğin bulunmadığı Kalkanoğlu Lokantası’nda güler bir yüz ile
davet edilirsiniz zamanın derinliklerinden bir yolculuğa. Açılır önünüze
tarihin yorgun düşmüş solgun yaprakları. Gururla taşır sizleri Osmanlı
Sarayına. Kafkasya’dan çıkıp gelen Süleyman Osman Ağa ile başlatır serüveni.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküş döneminde sarayda “pilavcı başı” olarak uzun yıllar
hizmet vermiş olan Osman Ağa, çöküş yıllarında saraydan ayrılarak Trabzon’a
döner. Pazarkapı Semti’nde sekiz sandalyeden oluşan metruk bir binada pilav satışına başlar. Evde
pişirilen pilavlar hamallar ile bu satış yerine taşınır. Kesintisiz 159 yıldır
babadan oğula veraset ederek gelen pilavcılık, halen damak zevkimize katkı
sağlamaya devam etmektedir. Kalkanoğlu Lokantası’nda servis edilen meşhur
pilavın tadına eski Cumhurbaşkanlarımızdan İsmet İnönü, Başbakanlarımızdan
Hasan Saka’dan Faik Ahmet Barutçu gibi siyaset adamlarının yanı sıra Falih
Rıfkı Atay, Yunus Nadi gibi Türk edebiyatının saygın simaları, daha nice
insanlar bakmadan geçememişler.
Süleyman
Osman Ağa ile başlayan bu pilav yolculuğu 5 kuşak aile üyelerince ilk günkü
titizliği ile Trabzon’un Pazarkapı Semti’ndeki küçük ve nezih mekânda hâlâ hizmet
vermeye devam etmektedir. Şairlerin esin kaynağı, ozanların saz ve
kemençelerine nağme olmuş Kalkanoğlu Pilavı yurt içindeki şöhretini kısa bir
süre içerisinde uluslar arası bir konuma taşır. Bu nedenledir ki Trabzon’un
tarihi ve doğasal güzelliklerini görmeye gelen yerli ve yabancı turistler bu
damak tadını tatmadan geçmezler.
Gram
işi pilavın malzemesinin seçiminden hazırlanışına kadar izlenen süreç tahmin
edilemeyecek kadar ciddiyet ile sürdürülür. Pilav için gerekli olan pirinç
yıllardır Samsun’un Bafra İlçesi’nden, fasulye ise Gümüşhane’nin Kelkit
İlçesi’nden getirilmektedir. Koyun etinden kuşbaşı et ile birlikte meşhur
Trabzon tereyağı bu damak zevkine katkı yapar. Pirinç pişirilmeden önce 2 saat
suda bekletilir. Diğer sırları ortaya dökmeden en iyisi yolunuz Trabzon’a
düştüğünde mutlaka ilk işiniz bu tarihi mekâna uğrayıp, asırlara hükmeden damak
tadını tatmalısınız.
Elbette
işin püf noktası olan pilavın gram işi satılışı ise sizleri yemeden mutlaka
düşünmeniz gerektiği uyarısıyla baş başa bırakır. Zira yemek adına tabak işi
pilav istediğiniz zaman ciddi bir uyarı alırsınız. Fazlası sağlığa zararlıdır
diye alacağınız yanıt sizi korkutmasın, her şeyin bir sınırı var. Gram işi
yiyeceğiniz pilav dünyanın neresinde olursa olsun yiyeceğiniz kilolarca pilava
eşdeğer bir lezzet verip, sizleri doyuma ulaştıracaktır. Kısacası “çoğu zarar,
azı yarar”.
Kalkanoğlu’nun
“kepçenin hilesi, terazinin adaleti vardır”
şeklindeki bilge sözü sanırım konuya bir başka felsefe katmaktadır. Kalkanoğlu
Lokantası’nda pilav yiyenin mutlaka doyarak çıktığı bilinir. Herhangi bir hile
ya da art niyetin buraya yakın bir mesafeden geçmediğinden emin olabilirsiniz.
Fazla
söze ne hacet? En iyisi Kalkanoğlu Lokantasına ait el broşüründeki ifadelerle
sözümüzü noktalayalım:
-
Trabzon’a gittin mi?
-
Gittim.
-
Kalkanoğlu pilavından yedin mi?
-
Yemedim.
-
Sen, Trabzon’a gitmedin?
Yazı Ve Fotoğraf
Dr. Enver UZUN