
Nisan Aşkına…
Ah bu nisan
yağmurları…
Hüznünü
kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın.
Yağıp
bitiyor…
Edip Cansever
Veee
Nisanız, Nisandayız sadece ay ismi olmasının dışında farklı anlamlarda yaşatan
bir ay Nisan. İsmini duyunca bile insanın içini açan aylardan ilki.
Gregoryen
Takvimi'ne göre yılın dördüncü ayı ve otuz gün çekiyor ve gidiyor:) Türkçemize
Farsçadan girerek anlam olarak bereket bolluk kazandırmış. Süryanice “nisana”,
Sümerce “nisag (ilk meyveler)”, İbranice “nîsān” (ortak coğrafyayı paylaşmanın
getirisi) İngilizce April olan nisan sözcüğü Latince aprilis'den geldiği düşünülüyor.
Latince aperire (açmak); ağaçların çiçek açmaya başladığı mevsimi işaret
ediyor.
Nisan
ayı anlamıyla geliyor önce o unutulmaz nisan yağmurlarını getiriyor. Bu yazıyı
okuyanlardan birçoğu eminim nisan yağmuruna ya ansızın yakalanmış ya da sırılsıklam
ıslanmıştır. Kışın o soğuk ve mat olan renginden, nisanda yağmurun altında ıslanan doğaya bir
bakın hızlı değil yavaş yavaş bakın renklerin en afilisinden yeşil, her tonuyla arzı endam eder, toprak
kanarcasına içer yağmuru. Masal asıl şimdi başlar ve çıtı çıkmayan insana
sirayet eder bu hal. Sabahattin Ali’nin dizelerinde dediği gibi “Sen bu
karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can
veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin…” aniden canlanırız kocaman bir gülücükle…
Islana ıslana…
Nisan
yağmuru miladi takvime göre değil, rumi takvime göredir. Yani bu sene 20
Nisandan sonraki yağmurlar bahsi geçen nisan yağmurlarıdır.
Nisan
yağmurunun hayal dünyamızda ki serencamını bence şu iki dize çok güzel
anlatıyor;
“Düşsek
dehen-i yâre sedeften hâle geçtik,
Tek
katre-i nisan gibi ummana dökülsek…”
(Sevgilinin
ağzındaki bir inci olamadık (yani dişi) . Bundan geçiyoruz, bari onun yerine
nisan yağmuru gibi denize düşseydik de, bizi bir balık yutsaydı. Böylece
sevgilinin ağzında olmasak da bir inci tanesi olurduk. Belki böylece o inciden
yapılan mücevherle yâre yine ulaşırdık. Veya, yarin dişindeki incinin misli
olan bir inci olabilirdik)
Nisan
yağmurunun ruhumuzu yıkamasının yanında çok daha önemli bir yararı daha var
bereketli Nisan yağmurları, vücuda zindelik ve enerji kazandırıyor. Çünkü
içinde “kullanılabilir demir” var. Kış boyunca en alt seviyeye inen vücudun
demir miktarını doğal ve ücretsiz geri kazanabilirsiniz nasıl mı? Yağmur yağarken
kaçmayıp şemsiyeyi açmadan bol bol ıslanarak:) ıslanamıyorsak suyu toplayıp ellere,
yüze, saçlara yağmur suyu sürerek :)
Siz
hiç dostlarınıza veya misafirlerinize nisan yağmuru ikram eder miydiniz? Diye
bir soru sorsam sağlığa bu kadar yararı varsa neden olmasın diye duyar gibiyim.
Yüzlerce yıl önce Selçuklular zamanında bu ikram yapılıyormuş. Ne kadar hoş bir
ikram öyle değil mi? O zamanda da şifa olarak kabul edilen nisan yağmurları topladıktan
ve dualarla demlendikten sonra ziyarete gelen eşe dosta dertlere deva ve de
hastalara şifa olarak ikram edilirmiş. O dönemde bu geleneği kutsallaştıran merasim
ise Konya’da Mevlâna Dergâhı’nda Mevleviler tarafından düzenlenirmiş.
Mevleviler “Nisan Tası” adı verilen kaplara topladıkları nisan yağmuruna ayet-i
kerimeler okuduktan sonra Hz. Mevlâna’nın destarının(sarığının) ucu nisan
tasına batırılırmış. Nisan tasından dergâha ziyarete gelen misafirlere bu sudan
ikram edilirmiş. Hz. Mevlâna’nın destarının ucu batırıldığı için “destar suyu” da
denilen bu suyun şifa verdiği kabul görmüştür. Konya’da kurak geçen mevsimlerde
bu sudan alınarak tarlalara bereket için serpildiği ve nisan tasında buğday
tanelerinin bekletildiği ve bu buğdaylarında tarlaya bolluk vermesi için
serpildiğini o dönemlerde yazılan el yazma eserlerden öğreniyoruz.
İçimizi
kıpır kıpır eden Nisan ayında önemli bir gün daha var;
Öncelikle
“Nisanbiiiir!” diye bir çığlığı çocukluğunda
veyahut okul yıllarında hatta şimdi bile duymayan yoktur. O gün birçoğumuzun ya
yüreği ağzına gelmiştir ya da okkalı bir kahkaha atmıştır. Çünkü her yılın 1
Nisan günü Şaka Günü olarak bilinir.
Neşeli
başlayan bir aydır Nisan. 1 Nisan Şaka Gününün çıkış hikâyesi de komik. 1564 yılında Fransa kralı IX. Charles
yılbaşını 1 Nisan’dan 1 Ocağa aldırır. Bu arada 1 Nisan’ı sene başı olarak
kabul etmeye devam edenlerle alay etmek amacı ile yapılan şakalar, bir süre
sonra gelenek haline gelir. 1 Nisan’ı halen yılbaşı kabul edenlere ise “Nisan
Balığı” adı verilir. Fransa Poissond'avril-Nisan Balığı, İngiltere April Fools'
Day-Nisan Aptallar Günü, İskoçya Gowk veya Cuckoo günü, Hindistan'da ise bu
bayram 31 Mart'ta Holi adıyla kutlanıyor.
Gönüllerinde,
şehirlerinde başkenti İstanbul nisan ayının sonlarında kendi rengine bürünür erguvan
olur. Nisan ayı sonraları ve mayısın ortalarına kadar İstanbul erguvandır. İstanbullular
için erguvan demek İstanbul Boğazı ve tez geçen bahar demektir. Çünkü kısa
sürer. Yahya Kemal dizelerinde erguvanı selamlar; “Beklerim fecrini leylaklar
açan nisanın,özlerim vaktini dağ dağ kızaran erguvanın”
Bir
renk ismi olan ve Farsçada kızıl anlamına gelen erguvan (Cercis siliquastrum), yaprak döken, küçük ağaçlar sınıfından. Aynı
zamanda Bizans İmparatorluğu’nun da resmî rengi. İmparator dışında hiç kimse
erguvan renkli pelerin giyemezdi. İmparatorlar Erguvan Sarayı’nın Erguvan
Odası’nda doğarlardı. Konstantiniye’de resmi renk olan erguvan daha sonra İstanbul’un
rengi oldu.
Edebiyatımızda
yazarların ve şairlerin sık kullandıkları erguvan ağacını Adalet Ağaoğlu "Erguvan Fısıltıları" yazısında çok
hoş betimler; "Marmara’da, Boğaz’ın sularında gün batımlarının ayak izleri
hala erguvandır. Şeker pembeliklerinden portakal kızıllıklarına alacalanan renk
cümbüşü... Bir zamanlar bu kıyıların yoğun yeşilliklerine, uzaklarda kat kat
açılan sabahın mavi sisine vurup durmuş mor alacası da erguvan şenliğiyle
tanımlanır..."
Baharın
müjdecisi olan erguvan için Ahmet Hamdi Tanpınar ,Gülden sonra bayramı yapılacak
çiçek varsa o da erguvandır der “Beş Şehir” adlı kitabında.
Nisanın
sonu geldiğinde İstanbul'da yapılacak en güzel şey boğazda erguvan sefâsına
çıkmak. Erguvanın en güzel seyri boğazda yaşanıyor. Boğazın iki yakasını
yemyeşil süslemiş koruların içinde eflatun renkleriyle bizlere gülücükler saçan
bu ağaçlar, doyumsuz bir keyif yaşatıyor. An kadar kısa sürecek olan manzarayı
kaçırdığınızda gelecek seneyi beklemek zorundasınız.
Mutlu
olmak için büyük nedenlere gerek var mı ki?
Aylardan nisan, havada bahar…
Yazı Ve Fotoğraf
Hilal Seyhan, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Fatih Azman, Doç. Dr. Muammer ulutürk