![](uploads/reklam/knyendistry.gif)
Evliya Çelebi der ki;
“Malatya’nın suyu ve havası gayet latiftir.”
İnsanın yaşantısı,
sevmesi, duyguları bir yana yaşarken bıkar her gününün aynı olmasından… İnsanın,
yaptığı işi ve gündelik hayattaki koşuşturmacası arttığında tekdüzelik hisside
yoğunlaşınca bir değişiklik arar. Bundan dolayı atalarımız “tebdil-i mekânda
ferahlık vardır” demişlerdir. İnsanoğlu yaşamın içine küçük küçük hicretleri
sığdırdı mı ferahlar, mesut olur, yaşama sevincini bulur. Zamanın
güzelliklerini hissetmek için kesinlikle seyahat etmeli insan. Sevgili
peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) efendimiz bir hadisinde “Seyahatte sıhhat
vardır.” buyurmuşlardır.
İşte tamda bu sebeple her
daim duamdır: “Seyahat ve Şefaat ya Resul Allah.”
Yaklaşık beş yıldır
gazete ve dergilerde yazılar yazıyorum. Genelde; insan, şehir ve sanat konuları
üzerine fikirlerimi ve araştırmalarımı satırlara dökerken fotoğrafçılığımın
bana kazandırdığı fotoğraf röportajları da yazılarımın arasında yer alıyor. Bunun
yanı sıra Köşe Bucak Dünya dergisi ile münasebetimiz başladı başlayalı seyahat
ve şehir üzerine de yazmaya başladım.
Son iki hafta zarfında,
yine bize nasip olan yerleri gezerken görüp öğrenme arzumu, dahası fotoğraf
çalışmalarımdaki hislerimi de kamçılayan daha önce Elazığ ve bu yılın başında
Bingöl seyahatlerimde, sadece çevre yolunu kullandığım Malatya ile bir davet
üzerine tanışma fırsatı yakaladım. Burada benim takip ettiğim ve çok dikkatimi
çeken bir konuyla önem arz eden bir durumdan bahsetmek istiyorum. Şehrin
insanına benzemesi veya insanın şehrine benzemesiyle karşılaştınız mı hiç? Bir
şehrin eski ve yeni camisi, evleri, hanları, hamamları, sokakları hatta bahçe
duvarları bile o şehirdir. Şehrin kalabalık olan yerleri, alışverişin çok olduğu
yerleri, varsa bedestenini, ulu camisini veya buna benzer alanları yani cazibe
merkezlerini gezerim. Fotoğraf çalıştayı için gittiğim Malatya da
havalimanından bizi görevli bir arkadaş aldı. Malatya’nın ilçesi Arapkir’e
doğru yola çıkarken aracımızdan dışarıyı seyrediyor, kayısı bahçelerinin
birbiriyle yarıştığı göz alabildiğine bahçelerin bulunduğu yollardan ilerliyoruz.
Yolda durup aldığımız kayısı, fevkalade lezzetiyle nerdeyse çocukluğumda
bahçemizde yediğim kayısılar kadar güzeldi, öyle ki uzun yıllardır
rastlamadığım bir tat... Reyhanın ata yurdu Arapkir’e varıyoruz. Sanki bin
yıldır tanışıyormuşuz gibi sıcak, samimi, cömert bu Anadolu şehrinde; eski bir
handa insanı ferahlatan ve damağına bıraktığı o muazzam tatla mutluluk
şarkıları söyleten reyhan şerbeti ikramıyla karşılanıyoruz. Arapkir küçük bir
şehir ama 2000 yıldır yaşamadığı zulüm kalmamış. O nedenle şehrin yaklaşık on
beş kilometrelik alanına tarihi binalar aralıklı olarak dağınık biçimde inşa
edilmiş. Üzümün, dutun ve reyhanın lezzeti bir yana dünyanın en güzel yürekli
insanlarının var olduğu bu coğrafyada Anadolu yüreğinin en özel örnekleri ile
karşılaşıyorsunuz Arapkir’de. Zamanımız bize biz ona yetmiyoruz, kendimize
ayrılan zamanın sonuna doğru yolumuz Malatya merkeze yeniden düşüyor. Burada
bizi, bazı dostlar karşılıyor, şehri tanıtmak için kısa ama etkili bir
gezintiye davet ediyorlar. Kısa gezintimiz esnasında, şehrini seven insanlarla
olmanın keyfini yaşıyorum, bir yandan onlar güzellikleri anlatıp gezdirirken bende
insanları süzüyorum, izliyorum. Sonra şunu düşünüyorum, bana; “Bu şehri nasıl
buldun? Hadi anlat!” deseler orada bir çay ocağında, kahvede, bir cami
avlusunda oturan veya pazarında gezen amcayı gösterip; “Böyle işte! Böyle bu
şehir…” derim. Evliya Çelebi ve eski seyyahlarında anlattığı gibi Malatya: “Havasının güzelliğinden halkı dinç, güçlü, kuvvetli,
rahatına düşkün ve güzel tenlidirler.”
Bu
şehri şehir yapan ilçeleri, beldeleri, köyleri, MÖ 7000’li yıllara dayanan eski
ve köklü bir tarihe sahiptir.
İlçeleri:
Ø
Akçadağ
Ø
Hekimhan
Ø
Arguvan
Ø
Kale
Ø
Arapgir
Ø
Kuluncak
Ø
Battalgazi
Ø
Pütürge
Ø
Darende
Ø
Yazıhan
Ø
Doğanşehir
Ø
Yeşilyurt
Ø
Doğanyol
Malatya’nın bazı ilçeleri gerçekten
gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Tarihin akışına büyük tanıklık
etmiş bu şehir, içinde bulunduğu bölgelerin tam ortasında yer almasından dolayı
ciddi zorluklar yaşamış olmasına rağmen ona güçlü ve kadim bir geçmişi hediye
etmiştir. Hititler, Medler, Persler, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler, Osmanlı,
Cumhuriyet dönemlerini tüm karmaşası ve heybetiyle yaşayan şehrin neredeyse
sakin kaldığı tek zaman Cumhuriyet Dönemi desek hata etmiş sayılmayız. Malatya,
geçmişini ve bugününü tüm saflığı ve gerçekliği ile insanlarının yüzüne
yansıtan, bilgeliğini hissettiren bir şehirdir. “Doğu’nun batısı, Batı’nın doğusu”
diye adlandırılması şehrin aslında büyük bir kavşak noktasında yer almasından kaynaklanıyor.
Sadece kaysısı ile değil derin tarihi, muhteşem havası ve suyu ile Battal Gazi
Destanı, Darende ilçesi ile muhteşem bir şehirdir. Yolunuz düşsün, yolunuzu
düşürün. Rahmetli Özal’ın memleketine uğramanızı tavsiye ederim. Medeniyetlerin
doğduğu Avrasya‘yı bir uçtan öteki uca kat edip Avrupa'nın doğusu ile Asya’nın
batısı birleştiren medeniyetlerin yayılma yolundaki eksende, yolu Anadolu’ya
düşenlerin istikameti hep Malatya’ya düşer.
.
Yazı Ve Fotoğraf
Mustafa Binol - Ramis Akar