Cusco havaalanına inmek üzereyim ama ortada dağlardan başka birşey gözükmüyor. Terminalde yerel kıyafetleri içinde bir müzik grubu karşılıyor bizi. Bir yandan şarkı söylüyorlar, bir yandan da CD’lerini satıyorlar. 70 milletten insan var bu dağ kasabasında. Sırt çantalı serüven peşinde dağcılardan meraklı turistlere kadar. Nedense gelen her turistin bir hikayesinin olduğunu ve birşeyleri aramak için buralara geldiğini hissediyorum. Indiana Jones film setinde miyim yoksa?
İnka dünyasının tam ortası neresi, hadi bilin bakalım? Cusco! %60’ı çakıl taşıyla kaplanmış 40,000km’lik İnka yolu Cusco meydanında başlıyor ve burdan dört yana ayrılarak en önemli tarım ve din merkezlerinden geçiyor. Plaza de Armas meydanında iki bayrağın biri Peru, diğeri ise gökkuşağı renklerinden oluşan İnka imparatorluğunun dört köşesini ifade eden İnka bayrağı. İnkalara göre gökkuşağı doğurganlık Tanrısıymış.
Sık sık hotellerde ‘mate de coca’ ikram ediyorlar. Yok canım, sıcak kakao değil içtiğimiz, kokain bitkisinin yapraklarından yapılan bir çay. İçindeki enzimler yükseklik hastalığına iyi geliyor. Evet, bildiğiniz kokain yaprağından yeşil çaya benzer bir çay yapmış İnkalar. Coca insanı aç ya da susuz hissettirmiyor. Proteini bol bir çay. Yükseklik hastalığı deyip geçmeyin, öğlen ikide yediğiniz peynirli pizzayı gece ikide henüz sindiremeyip ateşleniyor ve kalp çarpıntısı yüzünden hotelin lobisindeki oksijen tüpüne bağlanıyorsunuz. 3.400 metredeyiz, dile kolay!
İnkalar pek fazla et yemezmiş. Hayvanları avlamaları yasakmış. Lamalar İnkalar için kutsal hayvanlarmış. Her ne kadar yazı yazmayı bilmeseler de matematikte çok ilerilermiş. Yün ipliklerle hesaplarını tutarlarmış, yün renkleri ve attıkları düğümlerle alışverişin detaylarını kaydederlermiş.
‘Machu Picchu’, Cusco eyaletinin İnka’ların kutsal nehir saydıkları Urubamba vadisinde bulunan, 1.500 ila 6.270 m yüksekte, 32.500 hektara yayılmış, 1400’lerden kalma ve her yanı dağlarla çevrili muhteşem bir İnka şehri. Machu Picchu İnkaların son başkentleri Vilcabamba’ya kaçmadan önce geçici olarak saklandıkları bir şehir olabilir. Burası bir zamanlar rahipler, sanatçılar ve mamacunas, yani hayatlarını güneş tanrısına adamış, seçilmiş bakirelerin şehriymiş. Hepi topu 800 kişi yaşamış. Birçok arkeolog bir konuda fikir birliğine varmış. Şehrin inşaatı, bilinmeyen nedenlerle yarım bırakılmış. Bugün %80’i orjinal kalanı ise restore edilmiş durumda.
Tarımları, karlı dağların erimesiyle süzülen sulara bağlı. Tapınağa gelen su, dağların tepesindeki iki kaynaktan getirilmiş, buradan da büyük kanallarla şehre dağıtılmış. Bu bile İnkaların hidrolik konusundaki bilgilerini ortaya koyuyor. Bunca sene sonra bile su kaynaklarını toplama sistemleri hala çalışıyor.
Tarım teraslarının duvarlarını 40 derece açıyla yaparken, erozyon duvarlarını 60 derece açıyla yapmışlar. Teraslar toprak kaymasını önlemiş. Bu teraslar sayesinde yukardan aşağıya sıcaklık değiştiğinden farklı sebzeler ve 76 tür mısır yetiştirmişler. Bu terasların bir diğer sebebi ise dekoratif olmasıymış. İnkalarda da sosyal sınıf varmış ve Pisac önemli insanların yaşadığı şehirmiş. İnşaat duvarları büyük taşlardan oluşmuş ve köşeleri mükemmel şekilde dörtgen işlenmiş. Machu Picchu üç fay hattında bulunuyor. Taş ustaları lego sistemiyle taşları birbirine gümüş ve bronz civatalarla kenetlemişler. Bazı taşların 12 köşeli olduğunu düşünürseniz, bunun bir hayli beceri isteyen bir iş olduğunu anlarsınız. Taşlar birbirine o derece güzel oturtulmuş ki, aralarına jilet koymak bile imkansız. Duvarları 13 derece eğimli yapıp nişler açmışlar ki hem idollerini koysunlar hem de deprem dalgalarına karşı korusunlar. Binaların %90’nının çatıları sedir ağacından yapılmış.
Güneş tapınağı ‘Coricancha’, 10.5m çaplı yarı çember şeklinde yekpare bir granitten oluşuyor. 78 adet basamağı tırmandığınızda ‘Intiwatana’ taşına erişiyorsunuz. Quechua dilinde ‘Inti” güneş, ‘wata’ ise yıl anlamına geliyor. Ortasındaki 36 cm yüksekliğindeki dikdörtgenler prizması 4 yönü gösteriyor. Yönler hem coğrafik, hem de manyetik olarak mükemmel doğrulukta. Sadece kuzeyde 3 derece bir sapma var. Bu taş, gündönümü ve ekinoks zamanlarını ölçmeye yarıyor. 13 şubat ve 13 Ekim tarihlerinde güneş bu taşa direk olarak geliyor. Intiwatana taşı kimine göre güneş saati, kimine göre enerji taşı.
Güneş tapınağının doğu penceresi öyle güzel ayarlanmış ki, 21 Haziran’da güneşin doğuşuyla güneş bu pencereden içeri bir ışık huzmesi olarak giriyor ve tapınağın ortasındaki altardan geçerken mükemmel bir şekilde ikiye ayrılıyor. 21 Haziran hem İnka takviminde ilk gün, hem de güneş festivalinin yapıldığı gün. 22 Aralıkta ise güneş güneydoğu penceresinden aynı mükemmelikte tapınağın içine giriyor. Güneş tapınağında 21 Haziranda, 22 Aralıkda baba sayılan güneş için 8-12 yaşlarındaki çocuklar kurban edilirmiş. Güney Amerika çocuk mumyalarıyla doluymuş. Kurban edilmek onur sayılırmış. Son dönemler siyah saflığın rengi olduğundan siyah lama kurban etmeye başlamışlar. Karşı dağda bir gözlemevi var ama su olmadığından orda yaşam olmadığı düşünülüyor. Bu gözlemevinde bir İnka yüzü yontulduğunu iddia ediyor rehber. 21 Haziranda bu yüzün gözünden gelen ışık tapınakdaki göze gelip üçgen oluşturuyor.
40 ton graniti diğer dağdan bu dağa odunların üstünde kaydırdıklarını düşünüyorlar. Buraya tarım için toprak ta getirmişler. Unutmayalım ki İnkalarda inek yok, at yok, tekerlek hiç yok! İspanyollar getirdi bu hayvanları kıtaya. Bu kadar kaya taşırken kafası kırılan olmamış mı derseniz, olmuş tabii ki! Ne mi yapmışlar, kafatasına altın plaka koymuşlar ve kemik plakanın altında büyümeye devam etmiş. Diş implantı da yapmışlar taşla, diş enfeksiyonunu da kokain yaprağı çayıyla bertaraf etmişler. Dağlarda ölülerini gömdükleri 21bin oyuk var. Mumyalar fetal pozisyondaymışki yeniden doğum kolay olsun.
Kutsal kuşları olan Güney Amerika akbabası condor 4500m yüksekte uçan dünyanın en büyük kuşlarından biri ve eşi öldüğünde intihar ediyor. İnançlarına göre ruhsal dünya ile bu dünya arasında iletişimi sağlıyor. Dağlarda ruhların yaşadıklarına inandıklarından doğaya hep saygı göstermişler. O yüzden de condor tapınağı yapmışlar ve burda tanrılara kurban keserlermiş. Üç İnka’ların kutsal sayısı.
Her İnkalının toprağı varmış. Her doğan erkek çocuğuna 1200 m kare, kıza ise yarısı kadar arazi verilirmiş. Suçluları tekstil işinde çalıştırmışlar, yarı çömelik vaziyette ama bir yere oturmadan, kafaları iki tahtanın arasında sağa sola çevrilemeden, bir de yukarı kaldıramadan duracak şekilde 12-14 saat kumaş dokuturlarmış.
Portakal rengi çiçekleri yerçekimine kapılmış gibi aşağı sallanan bir çiçeği anestesi için kullanırlarmış. Kırmızı kırmızı heryerde açan horozibiği çiçeğinden balık yumurtasına benzer Kiwicha denen bir tahıl çıkıyor ve normal buğdaydan üç kat daha besleyici. Gazoz ve çorba yapımında da kullanılıyor. Patates, mısır çeşitleri buradan dünyaya yayılmış. Bir zamanlar 300 olan patates çeşidinden ancak 100’ü yetişiyor şimdi Peru’da. Vadilerde mısır, dağlarda patates, jungle’da kokain, meyva ve kahve yetişiyor.
Kolesterolü olmayan Alpaca etinin tadı tavukla et arası bir yerlerde. Lama etinden ‘caki’ denen bir tür pastırma yapılıyor. Kemiklerindense iğne. Bu hayvanlar max 20 kg yük taşıyabiliyor. Lamalar alpacaya göre daha ince boyunlu ve daha yağlı hayvanlar olduğundan yünü kullanılmıyor çünkü kokuyor. ‘Vicuna’ bir tür alpaca ve gırtlak tüyleri dört senede bir kesilip şal yapılıyor, şalların fiyatı 800 $, paltoların fiyatı ise 5.000 $. Şallar sertifika ile özel tahta kutu içinde satılıyor. Vicuna yününden halının ise Peru dışına çıkarılması yasak.
Şehir hakkında teoriler ne olursa olsun Machu Picchu kuşkusuz ki kutsallığa adanmış bir başyapıt, oldukça spirütüel bir yer. Devasa sıradağlarıyla nehirleriyle doğanın gücünü iliklerinizde hissediyorsunuz. Sürreal bir resim bu. Şehirse zaman tüneline takılmış. Acaba benim gördüğüm şu lama yavrulu kadını herkes görüyor mu? Şu yanımdan geçen rengarenk kıyafetli kadın gerçek mi? Dokunabilir miyim? Yoksa kaybolup gider mi? Parmaklarım bir hayale dalar gibi dalıp gider mi siluetinden? İnka kanun üçlemesi hep gerçek olabilir mi; çalma, yalan söyleme, tembellik etme...
Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare Sözener