MASALIMSI ŞEHİR BREMEN

      Bana göre dünya üzerindeki şehirlerin bazılarının ruhu vardır. Senin-benim gibi yaşarlar. Yani bana öyleymiş gibi geliyor. Mesela İstanbul, Mekke, Şam, Kudüs…

 

      Son zamanlarda şehirlerin karakteri olduğunu da düşünmeye başladım. Almanya için düşünürsek, Köln dinç kalmış yaşlı bir adam, Münih, aristokrat, kendini beğenmiş. Stuttgart, üretken delikanlı. Frankfurt kendine özgü kâmil insan. Berlin çok cefa çekmiş, yüz çizgileri karizması olan bürokratik, kültürlü bir yaşlı genç. Bremen ise cıvıl cıvıl renklerle bezenmiş giysileriyle sanki bir masal kahramanı.

 

      Bremen’in Kuzey Almanya’nın önemli liman ve sanayi şehri olması, dış ülkelere pamuk, yün, pirinç, tütün, kömür satması beni hiç ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren şehrin iyi korunmuş masalımsı evleri ve hiç bozulmamış tarihi.

 

     Şehre ilk girişimde, bir masal şehrine giriyormuş izlenimine kapılıyorum. Eski tuğla binaların yanı sıra sanki şekerlemeden yapılmış gibi duran evleri, caddede oyuncakmış gibi ilerleyen tramvayı görüyorum. Şehrin eski meydanına vardığımda ben de çoktan masal kahramanlarından biri oluveriyorum. Yanımda Bremen mızıkacıları kılığına girmiş tiyatro oyuncuları sokak gösterisi yapıyor. Bir grup öğrenci Bremen’in kurucusu, insan hakları ve özgürlük savunucu Roland’ın heykeli önünde şarkılar söylüyor. Birkaç güvercin yerden bir şeyler atıştırıyor. Aynı meydanın bir köşesinde Bremen’in yılda beş milyon turist çekmesine neden olan Mızıkacıların heykeli bulunuyor. Grimm kardeşlerin yazdığı masalın kahramanları olan eşek, onun üzerinde köpek, köpeğin üzerinde kedi, en üste de horozun bulunduğu heykel tüm dünyaca biliniyor ve ziyaretçi akınına uğruyor.

 

     Masal şöyle: Yaşlanan eşek, köpek, kedi ve horozun sahipleri bu hayvanlardan kurtulmaya niyet edince, hayvanlar kovulmayı beklemeden kendileri çiftliklerinden ayrılmaya karara veriyorlar. Yolda birbirleri ile karşılaşınca. Birbirlerine “Bre berber” yok öyle değildi. “Arkadaşlar, bu yaştan sonra ne yapacağız, bari gidip Bremen’de mızıkacılık yapalım” derler ve yola düşerler.  Az gider uz gider, dere tepe düz giderler. Henüz Bremen’e yolları varırken akşam olur ve bir köhne evde geceyi geçirmeye karar verirler. Gece hırsızlarla karşılaşırlar, hırsızları korkuturlar, falan filan... Hikaye böylece sürüp gidiyor. Mesele şu ki bu masal kahramanlarının heykeli Bremen’e çok yakışmış, adeta dekoru tamamlamış ve iyi pazarlanmış.

 

     Demiştim ya Bremen ikiye ayrılıyor. Eski ve yeni. Eski Bremen’de yerler Arnavut kaldırım. Binalar taş ya da tuğla, evler yüzyıllar öncesindeki gibi. Bremen’in eski yüzü özellikle korunmuş. O bölgede tek bir yeni yapı göremiyorsunuz, tüm evler ve binalar eskiden olduğu gibi restore edilerek yenilenmiş. Roland heykeli ve Bremen Mızıkacılarının da bulunduğu meydanın etrafında tarihî bir binada Bremen Belediyesi bulunuyor, yanında tiyatro, yanında meclis derken bir han... Handa el işçiliği ile yapılan takılar gemiler vs... Tabi her yerde Mızıkacıların bibloları ve süs eşyaları.

 

     Bremen sayesinde bir masala dahil olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tüm binalar, ağaçlar, kuşlar sözleşmişçesine bu masaldaki yerlerine sadık kalıyorlar. Her gelen ziyaretçiye aynı masalı tekrar tekrar anlatıyorlar. Yolunuz düşerde, Bremen’e giderseniz, eski hanın girişinde sağda ahşap yuvasıyla bir kuş var. Geleni o karşılar, gideni o uğurlar. Hani hatırlamaz, ama siz gene de bir selamımı götürüverin.

 

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami PALAZ