MAKYAJLI ŞEHİR KARLOVY VARY

“Şehrin de makyajlısı olur muymuş!” demeyin. Bir gün yolunuz Karlovy Vary’ye düşerse ne dediğimi anlarsınız. Karlovy Vary, Çekya’nın Bohemya bölgesinde, Prag’a 127 km uzaklıkta, adını Roma İmparatoru IV. Karl’dan alan Almanya sınırına yakın bir şehir; “Karl’ın Kaplıcası” anlamına gelmekte. Kral IV. Karl, bir gün avlanırken tesadüfen bir sıcak su bataklığı bulmuş ve oraya bir yerleşim kurulmasını emretmiş. Böylece 1370 yılında kurulmuş bu makyajlı şehir.

Avrupa’nın genelinde, sıradan tuğlayla yapılmış binaların ve evlerin dış cephelerinin sıvalarla, heykellerle ve motiflerle süslenmesi normal bir durum. Çekya’da bu iş, turist çekmek amacıyla biraz abartılmış, Karlovy’de ise üst boyutta. Şehre en büyük makyaj 19. yy.da geçirdiği büyük yangından sonra yapılmış ve şehir “banyo vergisi” ile restore edilmiş. Sonra yapılan binalar da şehrin genel siluetine uygun yapılmış. Bütün binalar birbiriyle uyumlu ve bakımlı. Sovyet etkisi döneminde yapılmış bir kaplıca otel olan bina hariç. Halkın ona verdiği isim ise “Çirkin Bina”. Adres tariflerinde de “Çirkin binanı önünde, arkasında, yanında…” gibi ifadeler kullanılıyor. Pek çok Avrupa şehrinde de görüleceği üzere, şehrin ve evlerin muhtelif yerlerine yerleştirilmiş saksılardaki çiçekler şehre daha bir güzellik katmakta. Şu an kim olduğunu hatırlayamadım ama meşhur Avrupalının biri biz Türkler hakkında: “Bunlar çok barbar bir millet, bir şeyden anlamazlar, 500 yıl balkanları yönettiler ne dillerini öğretebildiler ne de dinlerini değiştirip kendilerine benzetebildiler.” demiş ya ben de aynısını bu Avrupalılar için söylemeden geçemeyeceğim: Ne bu kardeşim böyle! Bunlar çok barbar, o güzelim yerlere şöyle 10, 20, 30 katlı envai çeşit ucube dikip bir türlü modernleştirememişler. J

Çekya, genel olarak zaten yeşil fakat Karlovy Vary’nin yeşilliği ancak Doğu Karadeniz’in yeşilliği ile kıyaslanabilir. Şehre, Prag tarafından girerken yemyeşil tepelerden başka bir şey görmüyorsunuz. Kıvrım kıvrım inen yolların kenarındaki otel ve villalardan sonra otobüsünüz sizi bir otoparka bırakıyor ve şehre, belediyenin ücretsiz olarak tahsis ettiği bir belediye otobüsü ile ulaşabiliyorsunuz. Elbette tren yolu ulaşımı da mevcut.

Çevrede, yaklaşık olarak 100 kadar kaynağın olduğu söylenmekte. Bunlardan 12 tanesi şehrin içine getirilmiş ve çeşmelerle halkın kullanımına sunulmuş. Bunlardan en sıcak olanı 72o ve şehrin meydanında, küçük bir havuzun ortasında, bazen 10-12 metre yükseğe kadar fışkıran fıskiye şeklinde. Diğerleri kapalı birer mekânın içine alınmış; her birinin numarası, adı ve sıcaklığını gösteren birer levhası var. Bu sulardan, şehre özgü ve şehrin turistik eşya satılan her yerinde bulabileceğiniz yassı ve ülüklü bardaklara doldurup, ağzınızı yakmadan içebilirsiniz. Sular çok tuzlu ve içindeki farklı maddelerden dolayı bazısı çok pis kokmakta. İçmekte zorlanabilirsiniz. Genellikle içmece olarak kullanılan ve özellikle böbrek hastalıklarına iyi gelen suların yanında farklı kaynaklardan getirilerek banyo şeklinde otellerde kullanılan kaplıca suları da bulunmakta.

Tabii ki elinizdeki bardaklarla şifalı suları içtikten sonra yürüyüş yapmanız gerekmekte. Çekler bunu da ihmal etmemiş ve oldukça yağışlı olan bölgede misafirlerin ayakları çamur üstleri yaş olmasın diye “kolonada” denilen yürüyüş yolları yapmışlar. Çeşmelerin hemen karşısındaki yürüyüş yolu ahşap. Şehri ziyaret eden Yunan kralının gönlünü almak için Helenistik yapılara benzer şekilde bol mermer sütunlu bir yolla bu yolu uzatmışlar. İleride çirkin binanın önündeki parka kadar devam ediyor bu yol.

Şehrin pek çok binasında orada kalan veya ziyaret eden ünlü kişilerin adlarının yazılı olduğu levhalar mevcut. Kimler gelmemiş ki buraya! Krallar, kraliçeler, ünlü sanatçılar, askerler… Sultan Vahdettin ile Almanya seyahatinde (15 Aralık 1917-4 Ocak 1918) böbreklerinden rahatsızlanınca burası Atatürk’e de tavsiye edilmiş. Atatürk, tedavi için Şevki Bey’le birlikte Enver Paşa’dan izin alarak gezi sonrası 1918 yılında buraya gelmiş ve Freud’un da kaldığı Carlsbad Plaza otele yerleştirilmiş. Dr. Werner tarafından kür uygulaması yapılmış. Otelin dış cephesinde Freud ve Atatürk için birer levha bulunmakta. Tabii ki özel olarak ayrılmış mekânı ziyaret etmek ve fotoğraf çektirmek her şeye bir fiyat biçen Avrupalılar tarafından ücrete bağlanmış. Yıllarca Türkiye’deki büyükelçilikte çalışmış ve bir Türkle evli rehberimiz, bu otelin tam karşısında bulunan lüks GrandHotel Pupp otel yerine, ona göre ikinci sınıf sayılan bu otele yerleştirilmesinden dolayı Atatürk’ün biraz bozulduğu ayrıntısını veriyor.

Şehir, coğrafi olarak “Tepla” ırmağının aktığı vadinin sonunda kurulmuş. Şehri, Tepla ırmağının kenarı ve Ohre ırmağının kenarı olarak iki yerleşime ayırmak mümkün. Ohre nehrinin kenarındaki yerleşim normal bir şehir hayatını yansıtırken, Tepla ırmağı etrafındaki yerleşim, neredeyse tamamen sağlık turizmi ve turizme ayrılmış durumda. Esas gezilen yer de burası. Şehirde pek çok termal otel ve havasından dolayı sanatoryumlar bulunmakta. Vadideki yerleşimde, açık alanlar da dâhil olmak üzere sigara içmek yasak.

Şehir, çeşitli sanat faaliyetlerine ve doğal güzelliklerinden kaynaklanan dekor özelliği sayesinde film çekimlerine de ev sahipliği yapmakta. 2006 yılında gösterime giren Casino Royal filminin bir bölümü de bu şehirde çekilmiş. İşin mantığını kavrayarak turistik gezinin “fotoğraf çekinebilinecek ilginç yer/mekân” olduğunu fark eden Çekler, fotoğraf çekinecekler için Prag’da olduğu gibi burada da gün boyunca çeşitli ilginçlikler ortaya koyuyor. Mesela ben oradayken kumdan heykeller yapılıyordu.

Şehirde hayat Prag ile aynı pahalılıkta sayılabilir. Şehirde nispeten ucuz ve çok pahalı oteller mevcut. Ancak her yıl Haziran ayının sonlarında düzenlenen Film Festivali sırasında(bu yıl 51.si düzenlenmiş) ve güzellik yarışmasının yapıldığı tarihlerde fiyatlar astronomik boyutlara ulaşabiliyormuş. Şayet kalmak niyetindeyseniz bu tarihlere denk getirmeyin derim.

Çekya’nın tamamında olduğu gibi bu şehirde de hizmet sektörü çok yavaş ve hantal. Yarım saat geçtiği hâlde verdiğiniz yemek siparişi gelmeyebilir, lütfen sabırlı olun ve bağırıp çağırmaya kalkmayın, müşterinin gönlüne göre hizmet verildiği Türkiye’de değilsiniz. J Çeklerin kendilerine özgü bir mutfakları yok ama şehrin muhtelif yerlerinde sıcak sıcak satılan kâğıt helvası güzel.

Şehirde biri de Türklere ait çok sayıda hediyelik eşya satılan yer var. Kristalleri ile ünlü Bohemya bölgesinde bulunan şehirde çok çeşitli kristal hediyelik eşyalar bulmak mümkün. Fiyatlar çok değişken ancak Belediye binasının karşısında, Tepla ile Ohre’nin kesişme noktasına yakın yerdeki dükkânlar diğerlerine göre daha hesaplı. Kırılmadan getirebileceğinize inanıyorsanız alabilirsiniz.

Eğer sağlık turizmi için gitmemişsek Prag’dan 60 Euro’dan başlayan fiyatlarla günü birlik turlara katılıp şehri ziyaret etmek en mantıklısıdır. Böylelikle rehber hizmetinden de faydalanabilirsiniz. Yine, şehir içinde gezinti için fayton kiralayabilirsiniz.

Şayet vaktiniz olursa otobüs parkının etrafındaki ormanların içinde ve Tepla ırmağının kıyısında yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin derim. Bir de şehrin ucundaki köprüye çıkarak Tepla’nın Ohre’yle kesiştiği yeri, grafitisi ile meşhur Çekya’nın, o yol üzerinde bir kavşağın altındaki yaya geçidinin duvarına yapılmış mükemmel duvar resimlerini görün.

Ne diyelim? Gidin, görün ve gelin “Bizde bundan çok daha güzel yerler, suları çok daha şifalı kaplıcalar varken biz niye güzelleştiremiyoruz ve meşhur edemiyoruz?” diye hayıflanalım. L

Yazı Ve Fotoğraf
Doç. Dr Yusuf SÜLÜKÇÜ