
Luang Prabang ‘altın Buda’,
Laos ise ‘milyonlarca filin ülkesi’ anlamına geliyor. Evlerde komunist bayrağı
orak çekicin yanısıra, Laos bayrağı da dalgalanıyor. Laos’un bira reklamlarında
bile orak çekiç resmi var.
Laos komünist bir ülke
olduğundan bir Laoslu sizi evinde kalmaya davet ederse önce, ‘Köyün şefinden
izin kâğıdı aldın mı?’ diye sormak gerekiyor. Eğer izin kâğıdı yoksa suçlu
sizsiniz. Evli olmadan bir Laos’luyla beraber olmaya kalkarsanız, kanuna aykırı
bir iş yapmış oluyorsunuz ve hapse girip, büyük bir para cezası ödüyorsunuz.
Halk arasında aynı cinsten ya da karşı cinsten birini öpmek de hoş
karşılanmıyor bu ülkede. Farklı bir dine ait materyal dağıtmak kesinlikle
yasak.
Saat 17.30’da hava
karardığından, rahipler Wat Xieng Thong tapınağında Sanskritçe mantralar
tekrarlamaya başlamışlar bile. Tapınaklar Tay binaları gibi sivri uçlu
süsleriyle kat kat üst üste binmiş çatılarıyla rüya gibi duruyor. Tapınağın da,
sarayın da duvarları cam parçacıklarıyla mozaik gibi süslenmiş. Rengârenk cam
mozaiklerden palmiyeler, filler, tapınaklar, pirinç tarlaları yapmışlar.
İşçilik o kadar iyi ki balığın pulları, pirinç çentikleri teker teker
resmedilmiş. Hele bir yaşam ağacı var ki, Budizmin rengi portakal bir tapınak
duvarının tümüne işlenmiş. Hayran olmamak mümkün mü? Bir kapı siyah üstüne
altın yaldızlı desenlerle süslenmiş. Lake mi acaba?
Sabah 6 gibi şehir
merkezindeyiz. Laos’lu kadınlardan lapa, muz ve bir tür dolma alıyoruz.
Rahipler çıplak ayakları ve ellerinde yemek kaplarıyla hızlı adım marş
önümüzden geçiyorlar. Herkes elleriyle mıncık mıncık top yaptığı pirinci atıyor,
muzu atıyor, dolmaları atıyor kaplarına, ama hepsi aynı kaba. Rahipler de
kenarda bekleyen çocuklarla paylaşıyorlar rıziklarını. Öğlen 15.00’ten sonra bir şey yemiyorlar, sadece sıvı tüketiyorlar.
Budizme göre rahip olabilmek
için bazı kurallar var; yalan söylemeyeceksin, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın,
içki içmeyeceksin, ırza geçmeyeceksin. Rahiplerin bir kısmı ailesini onurlandırmak
için, bir kısmı açlıktan, bir kısmı da çalışmak istemediği için bu yolu
seçiyor.
Akşamüstü, tapınakları
gezerken hava biraz serince. O saatte Wat Sene tapınağında çocuk yaştaki
rahiplik öğrencilerini banyo yaparken görüyoruz. Bağrışa çığrışa yıkanıyorlar.
Rahip de olacak olsalar henüz çocuklar. Buralarda su festivali yapılıyor ve
Buda heykellerine su serpip bereket getirmesini diliyorlar.
Ölü, iki gün yas evlerinde tutuluyor,
ruhuna dua ediliyor ve rahiplere bağış yapılıyor. Krallar bağdaş kurmuş şekilde
meditasyon hâlinde yakılıyor. Bu tapınakta bir kral, ejderhalı bir tahtın
üstünde yakılmış.
Mekong nehrinde tekne turuyla
Pak Ou mağarasındaki yüzlerce Buda heykelini görmeye gidiyorum. Kimi meditasyon
pozisyonunda, kimi nirvana... Kimi altından kimi topraktan... Turdan sonra
isteyenler file binebiliyor. Fillerin dışkılarının da vücutlarına orantılı
olduğunu hiç düşünmemiştim doğrusu! Köyde bir kadın yere oturmuş evinin
duvarını örüyor. Yok, yanlış okumadınız, sepet örer gibi evinin duvarını
örüyor. Yağmur fırtınada duvar hasara uğrayınca bir yenisi yapmak kolay oluyor.
Bir yerlerde okumuştum, Hindistan’da kokulu bitkilerden örerlermiş ki yağmur
yağdığın da odanın içi mis gibi koksun.
Pazarda yolunmuş tavuklar,
etler, canlı kurbağalar, sepet altına hapsedilmiş canlı tavuklar, muz
yaprakları üstünde hala kıpırdayan balıklar, rafyaya dizilmiş yengeçler, rengârenk
meyveler, farklı kalınlıklarda bir tür makarna olan noodle’lar, nehir yosununa
susam ve karides karıştırılıp kâğıt inceliğinde kalıplar haline getirilmiş
yiyecekler satılıyor. Kadınlar bir yandan yemek pişirip bir yandan sohbet
ediyor. Biri yaprağa sardığı bir yemeği mangalda pişiriyor, diğeri muzları şişe
dizmiş mangalda ızgara yapıyor. Çocuklar pazar sokaklarında koşturuyor.
Çok acı yiyen Laoslular
kendilerini sivrisineğin ısırmadığını ve terlemediklerini söylüyorlar. Daha iyi
görebilmek için acı biberin suyunu gözlerine damlatıyorlar.
Her şeyin bir ruhu olduğuna
inanan halk, arabanın da ruhu olduğunu düşünüyor ve önüne portakal renkte bir
çiçek ve aynı renkte mum koyuyor. Böylece kendilerini kazaya karşı koruyorlar.
Erkekler arasında örümcekli, ya da yılanlı şaraplar ilgi görüyor. Bir tür mesir
macunu bu şaraplar. Şarabın içindeki hayvanları öyle bir koymuşlar ki, her an
şişeden fırlayacak gibi canlı gözüküyorlar. Laoslu satıcı malını sattıktan
sonra aldığı parayı ürünlerinin üstüne vurup bereket getirmesini diliyor.
Halk, sabah genelde 8.00 civarı kalkıyor. Büyük bir kahvaltı ediyorlar. Çorba,
acı biber ve etin oluşturduğu bir öğlen yemeği yiyorlar. 16.30-19.00 arası
doyurucu bir akşam yemeği yiyorlar. Lokantalar pahalı diye gitmiyorlar. Bahşiş
geleneği yok ülkede.
Evlenirken geleneksel
kıyafetlerini giyiyorlar. Düğün masrafı 2500 $’a kadar çıkabiliyor. Erkek kızın
ailesine bu parayı veriyor. Düğün kızın ailesinin evinde oluyor. Damat alayı
geçerken şarkılar söyleniyor. Damat eve giremesin diye kapının ağzı gümüş bir
kemerle kapanıyor. Erkek içeri girmek için savaşarak, yeni eşini nasıl koruyacağını
kanıtlıyor. Geline altın hediye ediliyor. Laoslular alyans kullanmıyorlar. Nişanlandıktan sonra beraber kalmaları ise
normal karşılanıyor toplumda. Köylerde bir aileye düşen çocuk sayısı 3-12
arası. Kadınlar evlenmeden önce pantalon giymiyorlar, sadece uzun sarong
kullanıyorlar, onlarda uzun olduğundan, erkekler sokakta hiç kadın bacağı
göremiyorlar.
Güneydoğu Asya Oyunları o
günlerde Laos’ta olacağından, oyunlarda ‘sigara içmeyin’ ilanları var her yerde.
Laoslu atletler rahmetli cumhurbaşkanlarının mezarına gidip hayır duası alıyorlar.
Laoslular arasında önemli bir olay öncesi yatırlara gitmek ve şans istemek çok
yaygın. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır diye boşuna dememişler.
Yazı Ve Fotoğraf
Mehpare SÖZENER