
Tayland’ın başkenti Bangkok’tan, Kamboçya’nın başkenti Phnom
Penh’e 1,5 saatlik uçak yolculuğu ile ulaşıyorum. Türklere kapıda vize
veriyorlar. Vize işlemlerimin ardından, akşam saatlerinde, bir taksiye binip
otelime doğru ilerliyorum. Ülke hakkında ki ilk izlenimim, Kamboçya’nın
yaşadığı Kızıl Khemer katliamının travmasını halen atlatamamış olmasıydı.
Baktığım her yerde katliam halen sürüyor yada dün bitmiş gibi bir hava
esiyordu.
İnsanlar Kamboçya’ya ne görmek için gider? Tabi ki Siem Reap
şehrinde ki Anghor Wat tapınaklarını görmek için giderler ama ülkenin kötü
geçmişiyle yüzleşmekten de kaçamazlar.
Sabah saatlerinde heyecanla şehrin çarşısını pazarını
dolaşmak için dışarıya çıkıyorum. Başkentin ana caddeleri ve meydanları
beklediğimden sakin. Birkaç sokak gezip bir pazara giriyorum. Kamboçyalıların
yüzerlide, uzak doğu insanlarının yüzerlinde görmeyi beklediğim gülümsemeyi
göremiyorum. Sanki herkes yasta…
Kamboçya’nın beni hayrete düşüren ve anlamakta zorlandığım
bir geçmişi var. İşte o geçmişte yaşananlar, bugün ülke halkının halen yakasını
bırakmıyor. Nüfusu 40 milyon olan ülkede bir o kadarda mayın var ve o mayınlar
halen insanları öldürmeye yada sakat bırakmaya devam ediyor. Sokakta gördüğüm
insanlar ya 1975 yılında yaşanmış soykırımı yaşamış yada tanığı. Her dört
kişiden birinin mayınlar yüzünden kolu, bacağı kopmuş veya kör olmuş. Tüm
bunlara yazının ilerleyen yerlerinde yeri geldikçe değineceğim.
Başkent Phom Penh’de ilk olarak Kızıl Khemerler zamanında
hapishane olarak kullanılmış, bugün ise soykırım müzesi olan Tuol Sleng’e
gidiyorum.
Tuol Sleng Soykırım Müzesi
Kamboçya'nın başkenti Phnom Penh şehrinde
bulunan ve 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da iktidarı elinde
bulunduran Kızıl Kmerler tarafından
gerçekleştirilen soykırıma ilişkin bilgi
ve belgelerin yer aldığı, işkencelerin anlatıldığı müze.
Şu anda müzenin
bulunduğu bina Kızıl Kmerler iktidarı döneminde sorgulama ofisi ve hapishane
olarak kullanılmış ve 1975 yılından 1979 yılına kadar yaklaşık 17.000 kişi
burada hapsedilmiş. Hapsedilen 17.000 kişiden yalnızca 12'sinin buradan sağ
olarak çıkabilmiş.
Hapishane müzenin girişinde,
mahkûmlar için 10 kuralın yazılı olduğu bir tabela var. Altı numaralı kural
dikkatimi çekiyor. “Kırbaçlanırken, elektirik verildiğinde ve sana işkence
edilirken ağlamayacaksın”. Mahkûmların işkence görürken ve öldükten sonra
resimleri çekilmiş. Şimdi bu hapishane müzenin duvarları bu resimlerle dolu.
V.I.P mahkûmların
kaldığı içerisinde yalnızca metal bir yatağın bulunduğu bir odaya giriyorum.
Mahkûmun zincirle yatağa bağlandığı yatağın yanında, ihtiyaç gidermek için
kullanılan bir kap ve sorgucuların masası var. Duvarda ise burada işkence
görmüş ve ölmüş mahkûmun fotoğrafları. Diğer sıradan mahkumların toplu olarak
kaldıkları hücreler ise insanın kanını donduracak derecede kötü durumda…
Duvardaki
fotoğraflara bakıyorum. Kimi mahkûmlar fotoğraflar çekilirken, Kameraya
cesaretle gözlerini dikmiş bakıyor, kimisi dehşet ve korkuyla. Bazı mahkûmlar,
nasıl olurda aynı ülkede yaşadığı bu insanların kendisine böyle bir dehşeti
anlayamamış gibi bakıyor. Bu mahkûmlar arasında, kucağında çocuğu ile kadınlar,
erkekler, gençler ve çocuklar var. Fotoğraflara bakmakta zorlanıyorum. Sonraki
gezeceğim yerde daha vahşice şeylerin yaşandığı yerleri göreceğimden habersiz
asık suratımla soykırım müzesinden ayrılıyorum.
Kızıl Khmer Ölüm Tarlaları
Ülke genelinde toplu
katliam yapılmış 20 binden fazla yer var. Toplamda yaklaşık 2 milyon kişinin
işkence, açlık ve hastalık sonucu öldüğü söyleniyor. Bu rakama iç savaş
sırasında ölenlerde eklenince sayı 3 milyonu geçiyor.
Kızıl Khemer lideri
Pol Pot katliamda sınır tanımamış. Cephaneden tasarruf etme gerekçesi ile
infazlar zehir kullanarak, büyük bıçak ya da keskinleştirilmiş bambu
çubuklarıyla yapılmış.
Ülkenin çeşitli
yerlerinde, içinde kurbanları öldürmede kullanılan kasaturalar, bıçaklar, tahta
sopalar, çapalar, bükülü tırmıklar ve bu gereçlerle öldürülmüş kurbanların
kafatasları kanıt olarak bulunur. Hatta çocuklar bile cellâtlar
tarafından, başları yağmur ağacı kütüklerine vurularak öldürülür ve anne-babalarının
yanına çukura atılırmış. Buradaki amaç çocukların büyüdüğünde anne-babalarının
intikamını almalarının önüne geçmiş. Bazı kurbanlardan kendi mezarlarını
kazması istenirmiş. İnfaz edilenler bu toplu mezarlara gömülmüş. Bu ölüm
tarlasında kurbanların kafatasları, kıyafetleri ve çocukların infaz edildiği,
infaz ağacı gibi mekânları görüyorum. Yüzümdeki asıklık kemikleşiyor, boğazımda
düğümlenen acı hissi ve sıkışan kalbimle oradan ayrılıyorum. Bu ölüm tarlası
binlercesinden sadece biriymiş, birçoğuna dokunulmamış bile…
Anghor Wat
Bir araç kiralayıp, başkentte 400 Km uzakta
bulunan Siem Reap şehrine gidiyorum. Buraya geliş sebebim dünyanın en büyük
tapınağı olan Anghor Wat’ı görmek. Buraya sadece tapınak demek haksızlık olur. Burası
aslında çoğu tapınaklardan oluşan bir şehir. Kral 2. Suryavarman (1115-1145)
tarafından yaptırılmış, tapınak şehir Anghor Wat ,eski Babil,Mısır
uygarlıklarını aratmayacak büyüklükte ve güzellikte. Kral 2. Suryanvarman’ın
vefatından sonra şehir bitirilemeden kaderine terk edilmiş. Buraya harcanan
para nedeniyle ülke iflas etmiş ve Khmer uygarlığının sonu gelmiş. Bugün bir
ucundan bir ucuna 60 km bulan şehirde gezilecek her biri bir birinden ihtişamlı
ve gizemli bir çok yer var. Ben bu yazımda bunlardan sadece birini ele
alacağım. Bu arada belirmeliyim, Kamboçya bayrağında bu tapınağın üç kulesi
yerini almış.
Ağaçlar Tarafından İşgal Edilmiş Tapınak Ta Prohm
Mutlaka bir yerlerde
fotoğraflarını gördüğünüz bu yer gerçekten büyüleyici. Kamboçya ormanlarında
bulunan ağaçların yüzlerce yılsonunda yuttuğu tapınak bugün ağaçlarla
bütünleşmiş durumda. Angelina jolie’nin Tomp Raider filmini burada çekmiş
olmasıyla da ünlenen tapınak, her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret
ediliyor. Tapınak 1992 yılında UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine
alınarak, koruma altına alınmış.
Tapınağı gezerken
kendimi başka bir gezegende hissettim. İpek pamuk ağaçlarının kökleri, binaları
sarmış. Metrelerce uzunlukta ki ağacın kökleri on metre yukardan sarkıp
binaların çatılarından girip pencerelerinden çıkmış. Bir diğer kök yatay olarak
metrelerce ilerleyip, başka bir binanın duvarlarını aşıp, bir diğer binanın
salonunda, yer altına doğru yol almış. Ben anlatmaya çalışmayayım, en iyisi
fotoğraflara bakarak ne demek istediğimi anlayın.
Tapınak duvarlarında
Apsara koruyucu meleği figürlerinin yanı sıra, hayvan figürleri de bulunuyor.
Bu hayvan figürleri arasında dinozorların olması şaşırtıcı. Bu insanlar bin yıl
önce dinozorların varlığını nereden biliyorlardı?
Defalarca gitseniz
görmekten bıkmayacağınız bir yer. Her mevsim, her saat farklı görünüyor
gözünüze. Hava açıkken,kapalıyken,sabah erken,öğleden sonra ve hatta gece bile
görmek istiyorsunuz burayı.
İki saat gezdim iki
dakika gibi geçti. Bu tapınak ile ilgili videyu Köşe Bucak Dünya Youtuba
kanalımıza yükledik oradan izleyebilirsiniz.
Kamboçya gezim
bittiğinde içimde tarifi mümkün olmayan duygu karmaşaları vardı. Görkemli
geçmişinden eser kalmamış ülke bugün dünya’nın en fakir ülkeleri arasında.
Kamboçyalıların yaşadıkları bir türlü kafamdan çıkmıyor. Ama gene de gidilesi
görülesi bir ülke Kamboçya…
YOUTUBE:Köşe Bucak
Dünya
Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami Palaz