Kahvehaneler

Yıllar önce Anadolu insanı dostluğu, sıcaklığı kahvehanelerde yaşardı. Sohbetlerin, saygının ve dostlukların kaynaştığı kahvehaneler şimdi anılarda kaldı, içilen kahvenin, çayların lezzeti damaklarda yaşar oldu.


Mahalle ve köy kahvelerinde herkes birbirini tanırdı. Köy kahveleri bir çeşit serbest kürsü olup, dinleyen olsun olmasın herkes fikrini açıkça söyler ve tartışırdı. Kahvenin bir köşesinde yaşlıca birisi, tavşanın nasıl vurulacağından, pişirilmesine kadar tecrübelerini anlatır. Tavşanın önüne atış yapılmasını söylerken, bir diğeri yokuş yukarı koşan tavşanın ensesine iki kulağının arasına atış olursa etine zarar gelmez der. Bu defa pişirme konusunda bir anlaşmazlık çıkar, iddialar sürerken biri diğerine ''Sende onu pişirecek hanım mı var?'' deyince sandalyeler yanlara çekilerek toplantıya son verilir. Bazı kahvelerin önünde çardak altında öğlen yatıp uyuyanlar olurdu, çoğu zaman dama ve kağıt oyunları oynanırdı.  Kağıt oyunlarına ezan okunurken ara verilir sonra devam edilirdi. Ocakçı çay bardaklarını yıkarken ''cırk, cırk'' sesleri çıkardı, o zamanlarda her kahveci kahvesini kendisi kavurur, el değirmeninde ve dibekte ezerek öğütürdü. Ama eski kahvelerin en güzel tarafı tel gergili tahta sandalyelerdi.

İnsanların bir araya gelip diyaloga girmesine olanak sunan, gündelik hayatı doğrudan etkileyen eğlence türleri ve mekanlarının başında hiç kuşkusuz kahvehaneler geliyordu. Bu dönemde ortaya çıkan kahvehaneler ilk kapalı genel eğlence merkezleri olmuştu. Hafız Hüseyin Ayvansarayı’nın ilk kahvehanelerin açılışına düşürdüğü “kahvehane mahall-i eğlence” tarih mısrası bu mekanların eğlence kültürüyle iç içe geçtiğinin bir kanıtı olsa gerek. Şunu unutmamalı ki kahvehaneler Cumhuriyet dönemine kadar hiçbir zaman salt kahve içilen yerler değildi, aynı zamanda birer eğlence mekanlarıydılar da. Karagözcüler, curcunabazlar, hokkabazlar, soytarılar, meddahlar, çengiler, köçekler, çalgıcılar da kahvehanelerin dumanlı ortamını genişlettiler. Kahvehaneciler ünlü meddahları, çeşitli gösterici ve eğlendiricileri belirli aralıklarla ağırlamak için çaba gösteriyorlardı, çünkü böylelikle kahvehanenin müşterileri çoğalıyor, öte yandan da adı, saygınlığı artıyordu. Gösterici ne yapacağını ve ne kadar süreceğini önceden kararlaştırıyor, ücreti kahvehaneci tarafından ödeniyordu. Kimi uygulamalarda göstericinin ücretini müşterilerin ödediği de oluyordu.

Kimi kahvehanelerinin yerinin belirlenmesinde gerek onun özel işlevleri gerekse müdavimlerinin bulunduğu yer ve az çok kamusal özellikleriyle dolaysız ilişkisi belirleyici olabiliyordu. Sürekli müşterilerinin çoğunluğu değişmez ve aynı kişilerden oluşuyorsa, kahvehane belli bir gruba ait olabilirdi. Örneğin kimi kahvehaneler bir meslek loncası üyelerinin toplanma yeriydi. Günümüzde de kahvehaneler, toplumun büyük çoğunluğuna göre oldukça işlevli yerlerdir. Bilmediğiniz bir köye, kasabaya yada bir şehre gittiğinizde girip rahatça dinleneceğiniz ve çayınızı yudumlayabileceğiniz, adres veya bilgi alabileceğiniz yada vakit geçirebileceğiniz tek yer kahvelerdir. Bununla birlikte artık kahvehaneler zamanın, zamansızca öldürüldüğü ve umutların yaşatılmaya çalıştığı mekanlar haline dönüşmüştür.


Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül bir sohbet ister kahve bahane”

Yazı Ve Fotoğraf
M. Fatih Özsoy