KRAL ÜLKESİNİN HALKI SULAWESİ

Sembolü efsanevi haycan figürü “garuda” olan bir uçakla, Türkiye’de belki de çok az bir kesimin tanıdığı, İngiltere büyüklüğünde bir adaya doğru uçuyoruz. Bu adanın adı: Sulawesi veya Selebesi.

            Sulawesi Adası, kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmış. Ujung Pandang, Güney Sulawesi’nin başkenti; “Ujung”, “yarımada”; “Pandang” ise bir yaprak türü demekmiş.

Doğu Endonezya’nın en önemli limanı olan Ujang Pandang’da Flâman mimarîsi hemen göze çarpıyor. Şehrin kalesinde, ülkenin özgürlük savaşçılarından Prens Diponegoro’nun 27 yıl hapsedildiği hücre var. Prens, 1825 - 1830 yıllarında Java adasında, Hollândalılara karşı verilen mücadelede etkin bir rol oynadı. Yakalandı. Bir süre başkent Cakarta’da hapis yattı. Bugün bir millî kahraman olarak anılan Prens Dinonegore, daha sonra da Rotterdam Kalesi’nde hapsedildi.

            Sulawesi Adası’nın ilk Avrupalı misafirleri Portekizliler. Daha sonra XVI. yüzyılda buraya gelen Hollândalılar tam 350 yıl adaya hükmetmişler. II. Dünya Savaşı’nda 1943 - 1945 yılları arasında burayı istilâ eden Japonlardan çok çekmiş Sulawesi halkı.

Güney Sulawesi’nin kıyı ve ovalarında bugün Makasarlar, Bugi ve Mandallar yaşıyorlar. Bugiler denizcilik ve balıkçılık alanında ünlendiler. Bugiler, inşa ettikleri gemilerle Avustralya kıt’asına kadar uzanmışlardı. Müslüman olan bu kabilelere “deniz çingeneleri” lâkabı takıldı.

Sulawesi Adası, volkanik tepeler, bambu ormanları ve güzel plâjlarla kaplı. Muz ağaçlarında muzların her türünü bulmak mümkün.

İstikamet Kuzeye Doğru, Hedef: Torajaland

Otobüs ilerledikçe, yeşilin bin bir tonu içinde güzel bir doğa ile karşılaşıyoruz. Sağda, solda pirinç tarlaları ve yengeç ve karides havuzları. Son yıllarda sahillerde pirinç tarlalarının yerini, daha kazançlı olduğu için tatlı su ve deniz suyunun karışımı ile doldurulmuş yengeç ve karides tarlaları almış.

Pirinç, şüphesiz adanın ana ürünü. Özel bir bölümde yetiştirilen fideler, su içindeki tarlaya ekiliyor ve üç ay sonra ürün toplanıyor. Saplar dökülerek pirinç taneleri alınıyor ve bu pirinç, güneşte 4 - 5 gün içinde kurutuluyor. Sarı renkli ve kabuklu olan ham pirinç, bu şekilde bir süre saklanabilir; ama, eğer onu pişirecekseniz kabuklarını ayırmanız gerekiyor. Sulawesi Adası’nda yılda ortalama iki kez ürün alınıyor.

Bir mola esnasında çiroz gibi kurutulmakta olan onlarca yassı balığın iplere dizildiği dükkânları meraklı gözlerle süzdük. Sulawesililer, genelde buzdolapları olmadığı için bu kurutulmuş balığı tercih ederlermiş.

Yılan derisi gibi kabuğu olan “Salak” meyvesinden hepimiz hoşlanıyoruz. Ama, kabuğunu soyarken benim gibi parmağınızı kesmeyin sakın!

Her hasat mevsiminde evlilikler, cenazeler ve hacca gidenlerin sayısı artar. Endonezya’da hacca gitmek bir prestijdir. Kartvizitlerinde isimlerinin önüne koca bir (H) rumuzu eklenir.

“Tongana”: Gemi Evler

Dağlara doğru yükseldikçe kayık şekilli, geleneksel “Tongana” adı verilen ilginç evlerin sayısı artıyor. Atalarının buraya kayıkla geldiklerine inanan Toraja yerlileri, evlerine de bu şekli vermişler. Ayrıca, tüm evlerin ucu Animizm inancına göre tanrının bulunduğu yön olan “kuzeye” bakıyor. Tongkonan evlerinin süslemelerinden, o evin sahibinin toplum içindeki yerini de anlamak mümkün. Zaman zaman evleri tekrar yapmak da, aileye bir onur kazandırıyor. Her evin yanında aynı geleneksel şekilde daha ufakça bir ev var. Bu, “pirinç evi” olarak anılıyor. Toplanan tüm pirinçler, bir arada yaşayan klân üyeleri tarafından bu eve konuluyor.

Yükseldikçe kakao ve kahve ile tanışıyoruz. Yıl boyunca yeşil kalan kakao ağacı, 15 metre boyunda ve kamelyanın soydaşı. Ağacın dalları yatay uzanıyor ve çiçekleri ağacın gövdesinde açıyor. Meyvesi altı ayda olgunlaşıp kiremit rengini alıyor. Meyve, 50 adet beyaz tohum yani, kakao taneciği içeriyor. Tanecikler bazı işlemlerden geçirilerek ham kakao elde ediliyor.

Yol boyunca, geçtiğimiz kasabalar, oldukça temiz ve çiçeklerle bezenmiş. Her evin önünde bulunan tabelâlarda “Temiz olun, doğayı sevin, zamanınızı değerlendirin.” gibi öğütler var. Zaten belediyeler zaman zaman en temiz kasabayı seçerek ödüllendiriyormuş.

Tedung: Zavallı Mandalar

Manda, yani “Tedung”, Madagaskar gibi burada da çok önemli. Manda, pirinç tarlalarında az çalışır; ama, en önemlisi kurban edilir, eti yenir, derisinden ayakkabı ve camilerde kullanılan davul yapılır. Elbette tedung sahibi olmak oradaki halk için bir itibardır. Hele manda beyaz başlı ve mavi gözlü ise fiyatı 3 - 4 kat artar. Bu mandalar şaşırtıcı derecede güzeller. Doğrusu dünyanın hiçbir yerinde ben bu kadar güzel manda görmedim.

Cenaze evine, adet olduğu üzere hediye olarak şeker satın alıp gittiğimizde, tabutu evin avlusunda bulduk. Tabutun önünde aile reisinin çocukları oturuyordu. Kurban edilecek mandalar ise dışarıda dizi dizi bekliyorlardı; ama, kurban edileceklerini hissetmişlerdi ve dokununca korkudan titrediklerini hissettim. Bir an kendimi onların yerine koydum ve ürperdim. Kurban edilen mandanın boynuzları, evlerin önüne dizilip iftiharla ilân ediliyor ve asılı boynuzların sayısı o ailenin övünç kaynağı oluyor.

Tanatoraja’da da diğer bölgelerin çoğunda olduğu gibi, cenaze çok önemli. Aile büyüğüne saygı sonsuz. Çünkü, aile büyüğü ikinci yaşamını Buya’da gerçekleştirecektir. Bu atalarının Aluktodolo (Animist) dininde bu şekildedir.

Tamakula… Hasta Kabul Edilen Ölüler ve Cenaze

Evin ölüsü bazen Tamakula (hasta) kabul edilip bazı özel iğnelerle evde 2 ile 3 hatta 4 sene bile saklanabilir. Çünkü, tüm aile toplanmamıştır veya ailenin, itibarlı ve çok manda kurban edilecek bir cenaze töreni ve bir mezar yaptıracak parasal gücü olmayabilir. Şanla, şerefle yapılmalıdır bu tören. Tüm aile bu iş için seferber olur. Bu arada ölü ailesini ziyaret eden herkes de hediye götürmelidir. Cenaze evinde aile siyahlar giyer; ama ölüm onlar için hayatın son tecrübesidir. Doğumdan ve düğünden çok daha önemlidir.

Cenaze kalkınca ruh eve geri dönmemelidir; yoksa bu, aile için büyük sorun ve huzursuzluk olur. Bu nedenle, ölünün mezara götürüldüğü süslü tabut taşıyıcı, bir kere daha kullanılmaz. Mezarın başına bırakılır. Tanatoraja’da mezarlar üç çeşittir: Doğal mağara mezarları, oyulmuş kaya mezarları ve ev mezarları. Ama tanrı Ma Tua mutlu olmalıdır ve ölünün ruhu geri dönmemelidir. Bir de bebek mezarları vardır. Eğer bebek, dişi çıkmadan ölürse, animist inançlara göre yaşayan bir ağaca açılan kovuğa konulur. Böylece ağaçla bütünleşir, onun lâteksini süt olarak içer ve anne artık, ağacı bir çocuğu olarak kabullenir. Ağaç yaşadıkça çocuk da yaşayacaktır. Bebeğin ruhu geri gelmesin diye ağaç üzerindeki kovuk, ailenin evinin ters yönünde açılır.

Ertesi sabah erkenden Rotterdam Kalesi’ni geziyoruz. Rotterdam Kalesi’ni, Sulawesi’nin en parlak dönemine imzasını atan Sultan Hasanuddin, 1545 yılında yaptırmış. O zamanlar kalenin adı, şeklinden dolayı, “Kaplumbağa Kalesi” olarak anılıyormuş. Adaya gelen Hollândalılara karşı direnen Sultan Hasanuddin’in adı bugün başkentin hava limanına bile verilmiş.

Hollândalılar kaleyi onarıp ilâveler yaparak kendilerine askerî bir üs yapmışlar. İsmini de komutanların doğduğu kent olan “Rotterdam Kalesi” olarak değiştirmişler.

Artık Sulawesi adasını terk etmenin zamanı geldi. Hasanuddin Hava Limanı’ndan uçağımız kalkarken, Sulawesi’ye hareket ederek bu bozulmamış kültüre tanık olan ilk Türk grubu olmanın mutluluğu gezi arkadaşlarımızın gözlerinde

Yazı Ve Fotoğraf
Prof. Dr. Orhan KURAL