
Kim demiş zamanda yolculuk yapılamaz diye? Ben zaman zaman
yapıyorum. Hadi abartmayayım, kısmen zamanda yolculuk ediyorum, diyeyim. İnanın
siz de zamanda yolculuk yapabilirsiniz. Mesela gidin Afganistan'a, pat en az 80
yıl geçmiştesiniz. Ben bu yazımda 16. yy.a kadar uzanan, zaman yolculuğumdan
bahsedeceğim.
Bunun için Kopenhag
Açık Hava Müzesi’nin kapısından içeri adımımı atmam yeterli oldu. Bir anda günümüz
zamanından kopup, 1650 ila 1950’li yıllar arasında seyahat eder oldum. Dünya'nın
en büyük ve en eski açık hava müzesi olan Kopenhag Açık Hava Müzesi, 86 dönüm
arazi üzerine kurulmuş devasa bir müze ve hatta daha bile ötesi. İçinde yaşamın
24 saat sürdüğü müze mi olurmuş!
İsterseniz öncelikle yaşam kısmından başlayayım. Burada
çalışan müze görevlileri direk 16, 17. yüzyılın yaşam şekil ve standartlarına
adapte olmuşlar ve öyle yaşıyorlar. O zamanın kıyafetlerini giyiyor, o zamandaki
gibi çamaşırlarını kül ile yıkıyor, gene o zamandaki gibi hamurlarını yapıp, o
zamanın fırınlarında pişiriyorlar. Tereyağlarını da öyle yapıyorlar, unlarını
da. Orada gezerken 200 yıl öncesinden mayalanmış hamurdan ekmek yapıyorlardı.
Her yapılan hamurdan maya için biraz ayrılıp, maya olarak kullanılıyor. Zaten
unu yaptıkları değirmen de o tarihlerden kalma, pişirdikleri fırın da.
Tereyağını o zamanın usulleriyle yapıyorlar. Sürdükleri fırından çıkan 200
yaşındaki sıcacık ekmeğe afiyetle yedik.
Danimarkalılar kültür miraslarını korumak ve gelecek
nesillere aktarmak üzere böyle bir müze kurmaya karar vermişler. Tüm İskandinav
bölgesinin o zamanlardaki yaşamını yansıtan müze kurulmaya karar verilmiş ve
özellikle Danimarka'dan olmak üzere tüm civardan çiftlik evleri, değirmenler,
atölyeler, zamanın fabrikaları, ahırlar tüm orijinal halleriyle tuğla tuğla
sökülüp, bugünkü müze alanına getirilip yeniden
kurulmuş. Öyle ki Çiftlikler, evler, iş yerleri, içinde ki tüm
mobilyaları, kullanılan tüm kap kacak, her şeyiyle getirilmiş ve gerçek
konumuyla konumlandırılmış. Buraya
taşınan evler arasında ünlülerin de evleri var. Ben sadece birinden
bahsedeceğim: Masalcı Amca Hans Christian Andersen.
Şimdi burada tüm yaşam koşulları ile o yıllar yaşatılıyor. Buranın
bakkalına gittiğinizde hâlen o zamanda satılan ürünlerin satıldığını
görüyorsunuz. Eczanesinde bitkisel ve hayvansal ilaçlar satılıyor ve
inanabiliyor musunuz, bunları satın alabiliyorsunuz. "Eczacı Bey, şuradan
bir kirpi dikeni ile bir kaç damla yılan zehiri paket yapabilir misin!"
desen var yani.
Müzede kırsal ortamda 100’den fazla bina var. Malikânelerden
tutun da, darülaceze binasına kadar, demirci atölyesinden, ayakkabıcıya yaşam o
çağlardaki şekliyle devam ediyor. Hatta bizim müzeyi ziyaret ettiğimiz akşam
bir orta çağ düğününe davetliydik. Tıpkı o zamanki gibi bir düğün olacağı
söylendi. Gelin, siyah gelinlik giyor falan filan. Akşam Türkiye'ye dönüş
yolculuğumuz olduğu için katılamadık.
1897’de açılışı yapılan müze, Kopenhag’ın 16 km kuzeyinde
yer alıyor. Danimarka tarihi, kültürü ve o zamanki yaşamı hakkında tam fikir
sahibi olabilmeniz için her şey düşünülmüş. Sürekli etkinliklerle o yaşama
şahit hatta dâhil oluyorsunuz. Etkinlik değil aslında bildiğin yaşam. Ayakkabı
atölyesinde tahtadan el yapımı ayakkabı yapımı devam ediyor. Demir atölyesinde
nallar yapılıyor. Evlerde ev hanımları günlük işlerini yapıyor. Beyler tarlada
ya da işlerinde. Baya baya bir yaşam sürüyorlar!
Çalışanların tamamı 19. yy.a ait kostümlerle karşınızda. Bir
adam dokuz şişle yün çorap örüyor, bir çocuk çiçekten taç yapıp, bana veriyor,
bir kadın elimi çekip fal bakıyor, başka bir ev hanımı evindeki kuzine sobada
yaptığı krepi tatmamı istiyor. Bir diğer hanımın külle çamaşır yıkamasına
yardımcı oluyorum. Kısacası ben de bir günlüğüne zamanda yolculuk edip yüz
yıllar öncesini yaşıyorum.
|
Yazı Ve Fotoğraf
Ali Sami PALAZ