KAŞIĞIN HİKAYESİ

Geçtiğimiz aylarda vefat eden Kaşıkçı Dede Mustafa Sami Onay ile birkaç yıl önce Konya adına güzel bir proje için şehirde bilgi toplarken yollarımız kesişti. Oturup uzunca muhabbet ettik. Bu güzel anlatımın bir kısmını daha fazla insana anlatabilmek için bazı yerleri not aldım. Ben de kaşık metaforunu ondan öğrendim. Bir odun parçasından öğrenebileceğimiz ne olabilirdi ki? Hz Mevlana’nın Ney Metaforundan sonra beni çok etkileyen hikayelerden biri oldu. Onda da kamışın hikayesini öğrenmiştik. İnsanın tüm evreni içinde taşıdığı ve doğayı nasıl temsil ettiğinin muhteşem bir örneğidir Kaşık ve Ney. Aslında doğadaki ağaçlar çiçekler böceklerle aynı sınavdan geçiyor gibiyiz. Her birimiz bir diğerimiz ile terbiye ediliyor. Kamil insan olabilmek için manzaraları farklı çetin yolların talibiyiz yaşadıkça

Kaşıkçı Dede’nin, mesleğine aşık ve onun hem maddi hem ruhani boyutunu böylesine içselleştirmiş bir insanın sözlerine kulak verelim.

Hikayeyi öğrenmek için sabırsızlanıyorum öncelikle Kaşıkçı Dede Mustafa Sami Onay kaşıkçılığa nasıl başladı?

Konya’da 4. Nesil kaşıkçıyım. 12 yaşından itibaren kaşıklara zımpara yaparak başladım. Aileden gelen bir gelenektir bizde. Şuanda ekonomik şartlar ve metal kültürünün Anadolu kültürüne ağır basmasından dolayı tahta kaşığa talep yok. Şimdi kendimden sonra kızımı yetiştiriyorum ve birkaç tane engelli arkadaşımızı yetiştiriyorum. Resmi olarak yetiştirip sertifika verdiğim kimse yok ancak başka mesleklerden gönüllü olarak çok fazla insan bu sanatla ilgileniyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ölmeye yüz tutmuş mesleklerin ustaları “Bir Ustadan Bin Ustaya” projesi kapsamı içinde 17 yıl önce yaşayan bir usta olarak keşfettiler beni. Belirli sınavlardan geçerek bana bir kimlik verdiler. Bakanlığın sanatçısı oldum.

Kaç çeşit kaşıktan bahsedebiliriz?

Mevlevi geleneği ile beraber, Türk İslam geleneğinde çorba, yemek, pilav, hoşaf, tatlı, mama, kahve ve baharat kaşığı gibi pek çok kaşık türü bulunmaktadır.  Öncelikle bunlar kaşıktır yani yemeği ağıza aktarma aracı olarak kullanılırlar. Bunlardan ayrı bir de yemeği kaba aktaran araç gereçler vardır bunlar da ahşaptan yapılan kepçe kömçe gibi çeşitlerdir.

Bu arada aile olarak biz hala ahşap kaşıkla yemek yiyiyoruz.

Siz aynı zamanda bir sanatçısınız. Yaptığınız sanatı nasıl yorumluyorsunuz?

Sanatın sadece fiziki tarafıyla değil görünmeyen bilinmeyen boyutu ile de ilgileniyorum. İnsan yaşamı ile bağlantılı mesleklerden biridir kaşıkçılık. Beni bu sanatın mistik boyutu daha çok ilgilendiriyor. İnsanı kamile ulaşmanın bir göstergesidir kaşıkçılık. Odundan size hizmet eder hale geliyor. Bu yönüyle ilgilendiğim için yurtdışından ve yurt içinden çok kişi özellikle arar bulur beni

Yolda bir odun gördüğünüzde kışın olursa yanınıza alırsınız, mangal için alırsınız ya da ayağınızla itersiniz. Ancak ehlinin eline düşerse tekme attığınız ahşap size hizmet eder hale gelir. Bu odun parçası bir ağacın dalı idi ve biz onu anasından özünden ayırdık. Bir idi iki oldu. Daha sonra odunu ikiye ayırdık oda iki oldu ve hizmetini tamamladığında yine döneceği yer topraktır. Ağacı kestiğinizde ağaç ağlar gözyaşı akar tıpkı yeni doğmuş bebek gibi. Annesinden ayrılır. Kaşığa baktığında insan gibidir kafası gövdesi vardır. Biz bunu ehil ellerde işliyoruz. Örneğin ilk darbeyi boğazına vururuz. Çünkü yukarıda akıl var aşağıda kalp. Kalp ile akıl arasındaki nefs bağlantısının azalması gerekiyor. Nefsin körelmesi gerekiyor. Daha sonra kafanın dünyevi işlerlerle meşgul olmaması için kafasının boş olması gerekiyor. Bu ağacın da sana hizmet etmesi için içinin boşaltılması gerekiyor. Bu yüzden kaşığın baş tarafını oyarız. Kaşık sizde neye hizmet edecekse ona yönlendirmek zorundasınız. Tıpkı insan gibi. İnsan da belli bir olgunluğa gelince ne olacağına karar verir. Bu oyma işlemlerini neyle yaparız testere, zımpara pek çok şey… İnsan da olgunlaşması için sıkıntılar, kırıklıklar yaşaması gerekir. Böyle olgunlaşır. Kamil insana ulaştıktan sonra sırlanır. İşte kaşık da size hizmet etmesi için sırlanması gerekir.  Ağacın gözyaşı çam sakızıdır. Bunun içine tatlı badem yağı ve keten tohumu da konularak belli oranlarda bunların üçü (benmari usulü ile) yavaş yavaş kaynatılır, hem hal olurlar. Daha sonra ince bir tülbentten geçirilerek arındırılır ve kaşıkların üzerine sürülerek sırlanır.  Allah gün içinde iki kez oksijeni yeniler biri sabah diğeri ikindi. Sabah bu karışımı sürerek kaşığı dışarı koyarsanız güneşini, oksijenini alır ikindin de arkasını çevirirsiniz orası da alır böylece kaşık parlak ve sağlam olur.

Nefs terbiyesi ile kaşık arasındaki bağlantı nedir?

İnsana dair yapılan sanatın tamamı insanı anlatır aslında. Sanatın içinde gerçek sanatçısını aramak zorundasınız. Odun mu beni terbiye etti yoksa ben mi oduna şekil verip onu terbiye ettim? Odun beni terbiye etti. Kaşığı yaptığımda küçük bir budak çıktı üzerinde. Nefsim der ki bunu 10 lira yerine 5 liraya sat. Ama Kur’an kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkasına yapma diyor. Bunu satmak ne sanatkara ne de insanlığa sığar. İşte nefsimle mücadelemde odun beni terbiye etti. Odun sana dikkati, estetiği, zarafeti öğretiyor. Konya, bozkır olmasına ve şimşir ağacı hiç olmamasına rağmen, nasıl oldu da

Konya Bozkır bir alan ve şimşir ağaç da neredeyse yok peki kaşık üretimi nasıl burada          geleneksel  el             sanatları  arasında   yer aldı?  

Tarihte bilinen ilk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi'nin ana mesleği, kaşıkçılıkmış. Kaşıkçılık mesleği, Hoca Ahmet Yesevi'nin öğrencileri ve takipçileri olan Horasan Erenleri tarafından Anadolu'ya  getirilmiş. Anadolu  Erenleri, hem              meslek hem de Hoca Ahmet Yesevi'nin hatırası olarak bu mesleği yaşatmışlar. Kaşıkçılık, önce Karaman'da (Larende) yaygınlaşmış; üretilen kaşıklar, daha büyük bir yerleşim ve  pazara sahip olduğu için Konya'ya getirilerek satılırmış. Mevlana Celaleddin-i Rumi Karaman'dan Konya'ya geldiğinde onunla   birlikte gelen Horasan Erenleri, bu mesleği yaygın hale getirmişler. Tasavvuf ekolünün üç ana damarı olan Mevlevilik, Bektaşilik ve Ahilik'te kaşık ve kaşıkçılık mesleği, Hoca Ahmet Yesevi'nin mesleği olarak kabul edilirmiş, dervişler ve Ahiler; kaşıkları kuşaklarında kutsal bir hatıra olarak taşırlarmış. Yeniçeriler ve deliler börklerinde tahta kaşık mutlaka bulundururlarmış. Çift taraflı kaşık, Mevlevi Dergahına yeni gelen Can'a verilirmiş. Bir tarafıyla çorba, pilav yenir; diğer tarafıyla hoşaf içilirmiş. Kaşığın sapının yuvarlak olması elde kolayca döndürülebilmesini sağlamak içinmiş. Aynı kaptan yemek yenildiği için kaşığın sofraya bakan kenarıyla yemek alınır, diğer kenarıyla ağıza götürülürmüş. Böylece mümkün olduğu kadar ağza değen kenar yemeğe daldırılmamış olurmuş. Kaşık her ağaçtan yapılır; fakat ustalara göre en iyisi şimşir olanıdır. Şimşir ağacı; mikrop barındırmaz, yağını suyunu yemeğe yansıtmaz, yemeğin yağını, suyunu, lezzetini emmez. Yemek kaşığı olarak kullanılacak şimşir ağacına rugan cila atılmalıdır. Rugan cila özellikle kayısı, erik, çam ağaçlarından akan reçineler (sakızlar) toplanarak keten tohumu yağı ve badem yağıyla birlikte kaynatılarak elde edilir. Yani iyi bir kaşıkta vernik değil, doğal olan rugan cila kullanılmalıdır.

Dışarıda doldurulanların içeride boşaltılması gerekiyor. Yani kaşığı hem işleyeceksin hem de Hay zikrini çekeceksin. Konya’da kaşık geleneği tüm Anadolu’da olduğu gibi Anadolu erenleri ile gelmiştir.

Kaşığın üzerindeki yeşil "destarlı sikke"; Hz. Mevlana'nın Konya'da metfun olduğunu ve Mevleviliğin Konya'da doğduğunu sembolize eder. Aşkın çiçeği "lale" ise, derviş olmak için aşk gerektiğini, lale soğanının çiçeğe dönüşmesi gibi             sabırla olgunlaşmak gerektiğini ve pişirdiğimiz aşa aşk katmak gerektiğini                                                 anlatır.

"Aşa katarsan aşk, olur sana aş; aşa katmazsan  aşk  olmaz  sana  aş."                           

Hz. Mevlana

 

KAŞIKÇI DEDE MUSTAFA SAMİ ONAY

1960 Konya doğumlu Mustafa Sami Onay, dedesinden öğrendiği mesleğini yıllarca sürdürdü.

Geleneksel Konya kaşığı yapan bir ailenin dördüncü kuşak ustası olarak mesleğini 50 yılı aşkın süre devam ettirdi. 2015 yılında yılın Ahisi ilan edilen Onay, . Geçtiğimiz yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden 'Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri' ödülünü aldı.

Yaşamı boyunca çok sayıda çırak yetiştirerek kaşık yapım ustalığı geleneğinin yaşatılmasına önemli katkılar sunan Mustafa Sami ONAY, 19 Ocak 2024 tarihinde vefat etti.

Fotoğraflar için: Mustafa Manap, Hüseyin Kanber’e teşekkürlerimizle…

Yazı Ve Fotoğraf
Tuğba Hilal Kabakçı