
Binlerce yıllık zaman yolculuğunun en keskin dönemeci, Palu’dayız... Her kralın iştahını kabartan, elde etmek için orduların peşi sıra savaştığı, onlarca seyyahın görmek için gece gündüz yollarını arşınladığı yedi bin yıllık kadim şehirdeyiz. Dünya’nın stratejik olarak zapt edilmesi en zor kalelerinden biri olan
Palu Kalesi’nin zirvesine çıkıp göz
alabildiğince uzanan sıra dağları, dümdüz ovaları, gürül gürül çağlayan
Murat Nehri’ni, arada bir geçen Van Gölü Ekspresini izliyoruz. Küçük bir termosta
çayımızı yudumlarken tek kavgamız çayımızın
miktarı... O son yudumu içmemek, son pozu çekmemek için kavga ediyoruz kendimizle... Ayrılmak,
bu coğrafyaya veda etmek hepimizin yüreğine
dokunuyor.
Ama o anlara daha var... Gelin önce hep
birlikte Palu’ya gidelim!
Elazığ’ın 77 kilometre doğusunda bulunan, Anadolu kokan küçük ama bir o kadarı da yerin altında olan Palu’ya gidiyoruz. Ulaşmak
oldukça rahat ve zahmetsiz bu ilçeye, ister kendi aracınızla ister toplu taşımayla isterseniz de trenle
Palu merkeze kadar gelebilirsiniz. Sıcakkanlı, yardımsever ve bir o kadar da
meraklı insanlar karşılayacaktır sizi, tıpkı bizde olduğu gibi!
Daha önce çok az
duyduğunuz ve itiraf etmek gerekirse dinlemesi oldukça keyifli bir şiveyle Türkçe konuşan bu halk kendi içinde sanki
10 bin kişilik koca bir akraba topluluğu gibi, herkesin birbirini tanıdığı bu
coğrafyada yabancı olduğumuz ayan beyan ortaya çıkıyor. Ama
bunu dert edinmeyin, farklılıklara açık yardım
etmeyi dört gözle
bekleyen yaşlı amcaların yanına yanaşıp sohbet edin, zira bu coğrafyanın kültürü dışarıya
karşı oldukça bakir. Her gelenin ilk defa keşfedeceği
onlarca şey var bu yaşlı amcaların mazisinde... Uzun uzun sohbet ettikten sonra
şayet kolunuzdan zorla tutulup misafir edilmediyseniz şehrin 1 buçuk kilometre ötesinde bulunan 3 yıldızlı oteline
gidebilir gecenizi Palu Kalesi’ne ve onun eteklerine dizilmiş olan onlarca
tarihi eseri izleyerek geçirebilirsiniz.
Yan yana sıralanmış onlarca tarihi eserden zamana meydan okuyanlar
kalmış bugüne sadece... Eski kayıtları, hafızaları
biraz zorlayınca aslında her biri birbirine yapışık binlerce evin, konağın ve
sosyal yapının varlığını öğreniyorsunuz. En azından bir zamanlar ayak
bastığınız yerin şimdikiyle pek de alakalı olmadığını anlıyorsunuz. Neyse ki
arkeoloji var! Geçmişte var olan birçok yapının yeniden inşası için çalışan bir avuç insanın varlığı 10 sene gibi kısa bir sürede farkını hissettirmeye yetmiş. Son 10 yılda birçok eser aslına uygun biçimde
yenileniyor veya yapılıyor birçoğu bitmiş ziyaretçilerini bekliyor. 7
bin yıl önceye uzanan tarihin sır perdesi, biz
zaman gezginleri için Kalkolitik Çağ’dan başlıyor.
Palu Kalesi
Palu’ya gelmeden kendisini göstermeye
başlayan Palu Kalesi’ne gideceğiniz zaman kendinizi önceden hazırlayın. Zira kale deyince aklınıza gelen kalelerden biraz
farklı Palu Kalesi. Etrafı doğal surlarla çevrili, üzerinde pek ev veya benzeri yapı da bulunmuyor. Zira 7 bin yıl önce insanlar burada yerin üstünden çok altında yaşamayı tercih etmiş. Dışarıdan
bakıldığında devasa bir kartal yuvasına benzeyen kalenin içinde sonunun nereye gittiği belli olmayan tüneller ve odaların varlığı bütün gizemini korurken üzerinde soylu mezarları, kayaların
oyularak yapıldığı bir kilise ve devasa büyüklükte ki çivi yazıtı dikkat çekiyor. Urartu Kralı Menuan’ın 3 bin yıl önceden bugüne
seslendiği bu kitabede Kral Menua kendisini ve verdiği savaşları anlatıyor. “Bu
kitabeye zarar veren, silen, buna yardım eden kimseyi Tanrı Haldi, Teisaba, Sivini
yok etsin. O, güneş ışığından yoksun edilecektir.” demeyi
de ihmal etmiyor. Kale, tarihin birçok döneminde önemli hadiselere tanıklık etmiş, mesela
Artuklu Hükümdarı Balak
Gazi ile Selçuklu Sultanı Ayşe Hatun düğünü Palu
kalesinde yapılmış. 1071 de Malazgirt'te Sultan Alparslan'ın karşısına devrin
gelmiş geçmiş en büyük ordusuyla çıkan Bizans Kralı Romen Diyojen'in
Malazgirt'e geçmeden önce
ordusunu 40 gün boyunca Palu'da dinlendirdiği ve kalede
kaldığını da bilmenizi isterim. Nice hükümdarların hükümranlığı esnasında
seyrettikleri bu manzaranın şimdi gözlerimizin önünde olması bizi her ne kadar
kral veya sultan yapmasa da mutlu ettiği kesin! Bizce bu kalenin mazisinde
keşfedilmeyi bekleyen daha çok şey var!
Tarihi Palu Köprüsü
Türkiye’nin en görkemli 13 köprüsü arasında bulunan bu tarihi eser uzun yıllar boyunca İstanbul ile
Bağdat’ı bağlayan en önemli köprülerden olmuş, Murat Nehri üzerinde
kurulan eserin tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmemekle birlikte bölge hayatını şekillendiren en önemli
eserlerden biri olduğu ortada. Zira İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun bu köprüden geçmesi tarih
boyunca yöre halkının ekonomik ve kültürel karakteristik özelliklerini belirlemiş. Köprünün hemen yanında yapılan Palu Konağı ise içinde bulunduğunuz ambiyansa da ayrı bir renk katmış.
Çemşit Bey Külliyesi
Yöre halkı için en önemli isimlerin başında gelen Çemşit Bey
Osmanlı beylerinden olup ‘Palu Fatihi’ olarak anılmaktadır. Rivayete göre Palu’nun fethi sonrasında Palu Kalesi’ne çıkan Çemşit Bey, okunu fırlatıp düştüğü yere adına
bir cami yaptırılmasını istemiş. Dönemin
mimarları tarafından uzun emekler sonucu yapılan cami, siyah kesme taş kullanılarak
Osmanlı mimarisine göre inşa edilmiştir. Cami, medrese, türbe ve hazire kısımlarından oluşan yapı çalışmalar sonucunda oldukça görkemli bir görünüme kavuşmuştur.
Surp Lusavoriç Kilisesi
Tam olarak ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen kilisenin
sekiz yüz yıllık bir geçmişi olduğu sanılmaktadır. Bir asıra yakındır kullanılmayan kilise
zamanın yıkıcılığına yenik düşmüş olsa da
hala ayakta durmaktadır. Kubbesi ve yan duvarları zamana yenik düşen kilisenin, duvar süslemeleri tahrip olmasına rağmen hala
kendini belli etmektedir. Restorasyon sürecine
yakın zaman da girmesi beklenen kilisenin Palu kültürünü ve
yaşayışını anlamamız açısından oldukça önemlidir. Zira bu kiliseyle Ulu Cami
arasında ki mesafenin yüz metre bile olmaması bizlere bir zamanlar
bu coğrafya da ezan ve çan seslerinin huzur içinde birlikte yükseldiğini, farklı iki dinin aynı çatı altında hoşgörü, barış ve
kardeşlik ile eda edildiğini işaret etmektedir.
Palu tarihi dokusunun yanı sıra doğa turizmi potansiyeli de oldukça yüksek bir ilçe. Türkiye’nin bütün güzelliklerini
içinde barındıran bu küçük yer son dönemlerde yaptığı yatırımlar ile birçok farklı alanda sportif faaliyetleri yürütmeye de elverişli hale getirilmiş. Tertemiz ve serin suyuyla Murat Nehri
üzerinde yapılabileceklerin sınırı sadece hayal gücüyle sınırlanabilirken, macera severler için rafting ve kano imkânlarının yanı sıra koyu andıran yüzme alanlarıyla da yaz mevsimini severlere güzel anlar yaşatmaya da hazır bir ilçe. Henüz yapan çıkmamış ama bence yamaç paraşütü, dağcılık
ve kış turizmi için de oldukça elverişli alanlara sahip Palu, yeni yerler keşfetmek isteyenlere
şiddetle tavsiye ederiz. Nacizane bisiklet sürmeye âşık
yazarınız olarak belirtmek isterim ki mükemmel MTB
ve downhill bisiklet rotalarına da sahip bir coğrafya, kaldı ki kalenin
eteklerini bisikletle turlayıp tarihi eserleri gezdikten sonra ter atmak için Murat Nehri’nin serin sularına girmek bence yapılacak en güzel gezi planı. Yüzdükten sonra
bir kasaptan kendi bütçenize göre yaptırabileceğiniz Palu tavayı, taş fırında odun ateşinde
pişirdikten sonra afiyetle yemek bence hem midenize hem de keyfinize bayram
ettirecektir. Bunu bir düşünün siz!
Düğünlerin, dillerin
ve en büyük savaş
arifelerinin yolları hep Palu’da kesişmiş. İnsanlık tarihinin her devrinde
sahne almış Palu, üstelik geçmiş hergünün hatırasını yeniden yaşatarak insanlığa,
kültüre ve
gezginlere de armağan etmiş. Bütün bu
olayları alt alta topladığınızda bir Palu havası almanın zamanı gelmeli
diyorsanız sizi bu mevsim #ComeToPalu demeye davet ediyoruz!
Turist değil gezgin olun (Anthony Bourdain)
Yazı Ve Fotoğraf
Özgür Ahmet DAĞ - Faruk SAYLAN, Enver HANCI