İslâm Medeniyetinde Kitabın Serüveni


Katkısı için teşekkürlerimizle: Arş. Gör. Abdullah Burgu

 

Konuya girmeden önce kendinizi tanıtır mısınız?

2012 yılında Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldum. Aynı yıl, yine Selçuk Üniversitesinde yüksek lisans eğitimime başladım. Abbasîlerde tercüme faaliyetleri konusunda yaptığım çalışmalarla eğitimimi tamamladım. Şu an Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda Ortaçağ Tarihi Ana Bilim Dalında doktora eğitimim devam etmektedir.

Hz. Peygamber Dönemi’nde Herhangi Bir Kitap Geleneği Mevcut Muydu?

Arabistan’da bir kitap geleneği vardı. Ama bu risale mahiyetinde idi. Yani kısa sayfalardan oluşan evraklardı. Yazının ve kâğıdın kullanılmasına rağmen vahiy sürecinde kâğıt kullanımı oldukça nadirdi. Ayetler, deve kemikleri başta olmak üzere, yaprak ve düz taşlara yazılıyordu. Bunun bazı nedenleri vardı. Mesela kâğıt ithal ediliyordu ve pahalıydı, kullanımı da yaygın değildi. Genellikle vahiy anlık geldiği için daha pratik yazım araçları kullanılıyordu. Ama daha önemlisi, Müslümanlar esasında sanıldığı gibi kitaptan habersiz değillerdi. Kur’an-ı Kerim’in muhtelif yerlerinde “kitap” ifadesi bolca geçmektedir. Kur’an da zaten ümmü’l-kitap olarak anılır. Yani ilk inananlardan itibaren Müslümanların zihin dünyasına, kitap ve okuma-yazma kavramları çok da yabancı olan bir olgu değildi.

Peki, Müslümanlar kitapla nasıl tanıştı?

Hz. peygamberin ölümü ve Ridde Hareketlerini bastırmak için yapılan savaşlarda Kur’an’ı ezberleyen sahâbelerin vefat etmesi Kur’an-ı Kerim’in tek bir nüsha halinde toplanmasını zaruri kılmıştır. Hz. Ebubekir bunun için belagat ve hafızada meşhur sahabeden dört kişiyi Kur’an’ın toplanması için vazifelendirmiştir. Bu sürece de “mesâhif” adı verilmiştir ve Kur’an ayetleri bu dönem ilk kez kitap halini almıştır. Hz. Osman Dönemi’nde fetihler sonucunda İslâm’ın yaygınlaşması ile Kur’an’ın diğer inananlara da ulaşması için kitaplar halinde çoğaltılmıştır. Ayrıca okumada aynı metodun uygulanması için böyle bir çoğaltma ihtiyacı duyulmuştur.

İslâm Dünyası’nda kitap nasıl yaygınlaştı?

Burada önemli bir hususa dikkat çekmek gerekmektedir. Hicri birinci asır itibariyle Müslümanlar hadis derleme geleneğini sistemleştirdi ve müstakil bir ilim dalı haline getirdi. Hadisler râvi zincirleri ile derleniyordu. Bugünümüzün dipnot sisteminin temelini oluşturan çok önemli bir gelişmedir. Alınan her bilgi ana kaynağını işaret ediyordu ve sağlaması yapılıyordu. Bu döneme Tedvin (toplama) Asrı adı verilmiştir. Burada Urve b. Zübeyr ile Şihâb ez-Zührî’nin hadis tedvininde önemli rollere sahip âlimler olduğunu söylemek gerek. Hadis ilminin yaygınlık kazanmasıyla Hz. Peygamber’in hadislerini içeren kitaplar telif edildi. Böylece kitap, İslâm dünyasında daha ilk hicri birinci asır itibariyle kendine ait canlı bir alan bulmuştur. Dünyada hiçbir yerde olmadığı kadar Müslümanlar arasında okuma yazma oranı yükselmiştir.

Antik Mirasın Keşfi ve Tercüme Hareketleri Bu Sürece Nasıl Katkı Sağladı?

İslâm Dünyası’nda antik bilim mirasının sahiplenilmesi Emeviler Dönemi ile birlikte başlamıştır. Ulûmu’l-evâil (eskilerin ilimleri) adı verilen tabii bilimler tercüme hareketleriyle İslâm medeniyetine aktarılmıştır. Emevi prensi olan Halid b. Yezid’in tercümelerle ile ilgili ilk teşebbüsleri başlattığı bilinmektedir. Mısır’dan bir tabip heyetini Şam’a davet ederek kimya, simya ve tıp ile ilgili birtakım kitapların tercümeleri yaptırılmıştır. Abbasîler Dönemi’nde ise daha ilk halifelerden itibaren antik bilimlere özel bir ilgi gösterilmiştir. Abbasî halifesi Mansur Dönemi’nde sarayda Hizânetü’l-Hikme adı verilen büyük bir kütüphane kurulmuştur. Burada Sanskritçe, Grekçe, Yunanca, Süryanice ve Farsça tıp, astronomi, kimya, coğrafya, edebiyat ve felsefe kitaplarının tercümesi yapılmaya başlanmıştır. Mesela Kelile ve Dimne bu dönemde tercüme edilen edebî eserlerden biridir. Abbasî halifesi Me’mûn Dönemi’nde ise bu saray kütüphanesi Beytü’l-Hikme adıyla kurumsal bir yapıya bürünmüştür. Artık tercümeler devlet destekli yapılır hale gelmiştir. Bu dönemde genellikle Aristo, Platon, Galen, Hipokrat gibi bilgin ve filozofların eserleri Arapçaya tercüme edilmiştir. Mantık, matematik ve cedel ilmi ile ilgili kitaplar İslâm medeniyetine kazandırılmıştır. Bu zamanda İslâm medeniyetinin başkenti olan Bağdat, tüm dünyadan ve antik bilim merkezlerinden gelen kitapların toplanma yeri haline gelmiştir. Tabiri caizse, âlim ve mütefekkirler için de bütün yollar Bağdat’a çıkar hale gelmiştir.

Eğitim-Öğretimde Kitap Nasıl Kullanılmıştır?

İslâm Dünyası’nda eğitim-öğretimin temel şartı gurbettir. Talebeler ilim için Endülüs’ten Maveraünnehir’e kadar birçok şehri dolaşırdı. Şehrin meşhur âlimlerinin tedrisatından geçip icazet alırdı. Alanında ihtisas sahibi olan talebe ders verme yetkisine sahip olurdu. Mescid ve cami sadece ibadet için kullanılmıyordu. Buralar birer mektepti. Daha sonrada medreselerin kurulmasıyla eğitim-öğretim sistemli bir hale geldi. Burada kitap ile ilgili önemli bir durum vardır. Dersler halka şeklinde işlenirdi. Hoca anlatırdı ancak talebeyle müzakere ve münazara yaparak. Tüm bunlar talebe tarafından yazılı kayıt altına alınırdı. Dönem sonunda bu kayıtlar Ta’lika adı verilen ders kitaplarının kendiliğinden oluşmasını sağlardı. Bu şekilde dersler kitaplaşmıştır. İbn-i Sina ve Gazali gibi âlimlerin bu metotla yazılmış kitapları vardır.

Kitabın İslâm Medeniyetine Genel Katkıları Nelerdir?

Müslümanlar sadece telif eserlerde bulunmamışlardır. Kitabın tarihini de incelemişlerdir. Bunu da fihrist adı verilen özgün eserlerle yapmışlardır. Mesela kendisi de Bağdat’ta bir kitapçı olan İbn Nedîm’in el-Fihrist’i böyle klasik bir kitaptır. Zamanla da İslâm medeniyetinde büyük külliyatlar ortaya çıkmıştır. Siyer, meğazi, coğrafya, tarih, hadis, fıkıh, vefeyât kitapları XIII. yüzyıl itibariyle büyük ansiklopedik eserlere dönüşmüştür. Coğrafya kitapları Selçuklular ve Osmanlılar ’da ciltlerle ifade edilen seyahatnameler şekline bürünmüştür. İslâm dünyasında kitap sadece bir telif faaliyeti olmamıştır. Müstensih, mücellit, müzehhip, varrâk gibi geleneksel el sanatlarına da kapı aralamıştır.

İslâm Medeniyetinin Kayıp Kitapları Var Mıdır?

İslâm medeniyetinin kitaplarının hepsi günümüze kadar ulaşamamıştır. Bunun birçok nedeni vardır. Haçlı Seferleri ve Moğol istilasında birçok kültürel ve ilmî birikim ortadan kaldırılmıştır. Haçlılar İslâm Dünyası’ndan kaçırdıkları kitapları Avrupa’ya taşımıştır. Avrupalılar bunların birçoğunu sanki kendileri yazmış gibi tercüme ederek yayınlamışlardır. Modern zamanlarda ise Doğu’nun birçok kütüphanelerinden Müslüman âlimlere ait kitaplar çalınarak Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde bulunan müzelerde sergilenmektedir. Ayrıca Farabi, Biruni, Gazali, Mesudî gibi âlimlerin eserlerinin bir kısmı günümüze gelememiştir. Bunlardan ancak kendi eserlerinde isimlerini zikretmelerinden dolayı haberdarız.

Konuyla İlgili Tavsiye Okumalar Nelerdir?

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir; Oryantalistler birçok hususta İslâm Dünyası’na fikri ve kültürel anlamda zarar vermişlerdir. Fakat İslâm bilim tarihi üzerine olumlu bir katkıları vardır. Müslüman âlimlerin kitaplarını kütüphanelerin tozlu raflarından bulup neşretmişlerdir. C. Brockelmann bunun beş ciltlik bir bibliyografyasını çıkarmıştır. Rahmetli Prof. Dr. Fuat Sezgin ise bunu daha da büyüterek 17 ciltlik ‘İslâm Bilimler Tarihi’ni yazmıştır ve bu Müslümanların tüm teliflerini içermektedir. İslâm medeniyetinde kitabın serüveni için Johannes Pedersen’in İslâm Dünyası’nda Kitabın Tarihi, George Makdis’in Ortaçağ’da yükseköğrenim kitaplarına bakılabilir. Kitapçılık ve sahaflık sanatı ile ilgili hatıratları içeren eserler okunabilir.

 

Yazı Ve Fotoğraf
Mehmet Mertek