
Bakü’de, İnce Sanatlar Üniversitesindeki konferanslardan arta kalan
zamanımı Azerbaycan’ın tarihi ve kültürel miraslarını gezip görmeye, müzeci
gözüyle incelemeye ayırdım. Bugün İçeri Şeher’i gezmek üzere sanatçı
arkadaşlarım ressam Lale Hüseyinova ve müzeci Orhan Alhasov beni aldılar ve
İçeri Şeher’e doğru yola çıktık. Üniversiteden on beş yirmi dakikalık bir
mesafen sonra şehrin Ortaçağ’dan kalan surlarının kapısına ulaşıyoruz. İçeri Şeher
Bakü’nün adeta kalbi gibi tarihi sokaklar, Ortaçağ camileri ve kale duvarları
ile çevrili zamanın muhkem bir Ortaçağ şehri.
Şirvanşahlar Devleti’nin ikinci başkenti olan bu antik yerleşim yeri
Azerbaycan tarihinin de en önemli kültürel mirasıdır. Görkemli kapılardan
birinden yavaş adımlarla İçeri Şeher’e giriyoruz.
Bakü’nün bu Eski Şehri’nde zaman sanki farklı
akıyor, adımlarımız yavaşlıyor gibi… Lale Hanım durmadan anlatıyor, her köşede
farklı hikayeler saklı ve attığımız her adım bir çağın yankısını taşıyor. Muhteşem bir mimari, her ne yana bakarsanız
bakın tarihin içinde yürürken taşlarla örülü
duvarların, gizemli sokakların ve beyaz kubbeli yapıların arasında
resmen zamanın durduğunu hissediyorum.
Eski şehir
bronz döneminden günümüze kadar birçok kültüre ev sahipliği yapmış bir anlamda
önemli bir şehircilik kültürü örneğidir. Şehir şu anda hem tarih ve mimarlık
miras alanı hem de Azerbaycan deyimi ile bir yaşayış bölgesidir. Burada bulunan özelikle üç anıt eser; Kız Galası,
Şirvanşahlar Sarayı ve Muhammed Camisi. Azerbaycan mirasının en sembol anıt
eserleridir. Buna ilaveten Eski Şeher içinde yaklaşık 28 adet daha anıt eser
bulunduğunu Orhan Bey bize hatırlatıyor.
İçeri Şeher,
sadece geçmişin izleriyle değil,
aynı zamanda bir şehri gerçekten hissetmek isteyenler içinde bir anlamda zaman
makinesi gibidir. Hazar Denizi’nin kıyısında, tepe üzerinde yapılmış, yerleşim merkezi 22
hektarlık bir alan, yüksekliği 8-10 metre, genişliği 3,5 metre olan yüksek
duvarlarla çevrelenmiş bir sur kentidir. Üçlü surlar, Kız Galasi ve diğer
yapılarla birlikte şehir bir savunma kalesi görünümündedir. Şehrin konuşlandığı
yapı planı askeri ve savaş taktiğine göre düşünüldüğünden adeta bir labirent
izlenimi de vermektedir.
Yavaş
adımlarla Şirvan Şahlar Sarayı’na doğru yaklaşırken düşünüyorum, bu eski şehir
tarih kokan sokakları ve dar pasajlarıyla sadece gözlere
değil, ruha da hitap etmekte. Bir zamanlar bu sokaklarda düşünürler sanatçılar
şairler yürürken, şehre dair hayalleri de onlarla birlikte yürüyordu. Çünkü
aynı zamanda Bakü bir sanat ve sanatçı şehridir. Birçok sanat atölyesi birçok
sanat galerileri sanat merkezlerini burada görebilirsiniz.
İçeri Şeher’de en önemli eser Şirvanşahlar
Sarayı. Sarayın girişinde müzeci olduğumu ve basın kartım olduğunu
söyledim lakin gişe görevlisi gayet lakayt bir şekilde kabul etmiyoruz deyince
Orhan Bey; hocam boş verin ben alıyorum dedi. Müzeci olmam ve uzun yıllar müze
yöneticiliği yapmış olmam sebebiyle meslek hassasiyeti belki de benimkisi, bana
göre müze ziyaretçisi çok değerlidir, tarihe, kültüre, sanata önem veren ruh
güzelliği ve estetik değerlere sahip kişilerdir ve nezaketle karşılanıp
nezaketle uğurlanmalıdırlar.
Saray 9. yüzyıl ve 16. yüzyıllar arasında Şirvan Devleti’nin hükümdarlarına
ev sahipliği yapmış. Şirvanşahlar Sarayı, 15. yüzyılda Bakü’nün ekonomik ve
siyasi öneminin artması sonucunda Şirvanşahlar şahı İbrahim Halilullah’ın
döneminde yapılmış. Halilullah sarayını Şamahı’dan Hazar Denizi’nde önemli bir
liman kenti ve muhkem kale olan Bakü’ye taşımıştır.
Saray bu
şehrin kalbinde bir taht gibi
yükselmiş tam da bulunduğumuz noktadan. Saray kompleksinin
bütünü aynı zamanda inşa edilmemiş olup farklı zamanlarda eklenen birkaç
binadan oluşmaktadır. Sarayın ana binası 1420’lerde, türbeler 1435’de, Minareli
Şah Cami 1441’de, Divanhane ve Seyyid Yahya Bakuvi Türbesi 1450’lerde yapılmış.
Sarayın doğusunda Murad kapıları (1585), ve hamam kalıntıları yer alıyor. 1964
yılında Şirvanşahlar Sarayı müze ilan edilerek devlet korumasına alınmış ve
UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’ne 2000 yılında kaydedilmiştir.
Ortasında havuz bulunan geniş bir dış avludan geçerek kemerli
görkemli bir kapıdan saraya giriyoruz. Görkemli bir salon bizi karşılıyor. Bu
salonun taşlarında, bir zamanlar o kudretli hükümdarların ayak izlerini
hissediyoruz sanki... Çok fazla ziyaretçi yok sakince yakın doğunun en
görkemli mimari eserlerinden biri olan saray kompleksini gezmeye devam
ediyoruz. Taşın adeta gergef gibi işlendiği süslemeler, taşlara oyulan hat
yazıları, kusursuz oymaları, eşsiz Şirvan Qalçaları (halıları).
Saray Koleksiyonları
Şirvan Şahlar dönemine ait altın takı koleksiyonu, döneme ait el yazması
Kur’an Mushafları bizi adeta büyülüyor. Yer yer Şirvan Şahlar kültürüne ait
objeler, dönem savaş aletleri, kılıçlar, kamalar, yasam objeleri ibrikler,
kandiller, çini örnekleri, renkli şebeke çerçeve sergilemeleri, dönem
kıyafetleri, giysiler ve yaşam objeleri sergilemeleri, mutlaka görülmeli. Saray
sahip olduğu pencereleri ve keskin hatlarıyla etkileyici beyaz kubbeleri
ziyaretçilerine muhteşem bir atmosfer sunuyor.
Şirvan Şahlar Dönemi müzik mirasına ait enstrümanlar, örnek çalgı
uygulamalarına ek olarak saray kompleksinin içinde ahşap oymaları kalem işi
tavan motifleri mevcuttur. Altın Çağın ihtişamı gibi
saray kompleksinin içinde, pek çok taç kapı, mescid, cami, hamam ve anıt
görülebiliyor.
Şah Camisi
Caminin planı dikdörtgendir. Küçük bir harem,
kadınlar için küçük bir mescit ve servis odaları bulunmaktadır. Şirvan Şahların
mezar tonozuna dönük bulunan kuzey portali, doğudakinden daha görkemlidir. Bir
yer altı çıkışına inen ikincisi, saray sakinleri için tasarlanmıştı. İki mescitten oluşan
mütevazi bir cami olup birinci mescit şah ve diğer saray erkanı için diğeri de
kadınlar için ayrılmış bulunuyor. İki kademeli
pencereli mescit, küresel bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap, sarayın güney
ucunda yer almaktadır. Caminin portalının açıklığı, prizmatik hacmin sade arka
planında açıkça belirginleşmiştir, hafifçe keskinleşen karotlar ile iki kubbe
ile son bulmuştur. Şirvan Şahlar Sarayı’nın görkemli duvarları ve Şah
Camisi’nin eski taşları, bir zamanlar gücün, zarafetin ve kutsallığın
simgeleri gibi saray kompleksi içinde yürürken bunu hissetmemek mümkün değil.
Seyyid Yahya Bakuvi Hazretleri
Bu
komplekste Bakü’nün manevi mimarı Seyyid Şeyh Yahya Bakuvi’nin Türbesini
ziyaret ediyoruz. Seyyid Yahya Hazretleri Şirvan Şahlardan I. Halilullah
döneminde yaşamış bir alim, mutasavvıf bilge bir şahsiyet olup yaklaşık 30
kadar eseri bugünlere kadar ulaşmıştır. Ağırlıklı olarak tasavvufi karakterde
eserler vermiş olan kendisine Yahya Şirvani de denilen bu büyük düşünür, şair
ve mutasavvıf Halvetiyye tarikatının ikinci kurucusu olarak kabul edilmektedir. Seyyid Baküvi aynı zamanda bir Halvetilik virdi olan Virdu-Sattar'ın da yazarıdır. 2013 yılında
UNESCO Genel Konferansının 36. oturumunda Seyid Yahya Bakuvi’nin 550. yıl dönümünün
dünya çapında kutlanması kararı alınmış ülkemizde de bazı etkinliklere konu
olmuştu yanılmıyorsam. Kabrine inip dua etmek fırsatını bulduk, güzel bir
manevi atmosferi var, bunu oradaki bazı ziyaretçilerden de işittik. Yine saray müştemilatı içinde Şirvan
Şahlara ait mezarları da bu bölgede görmek mümkün.
Hamam
15. Yüzyılda yapılan ve kullanma suyu
yeraltı kaynaklarından sağlanan döneme ait seramiklerle süslenmiş hamamı da
gezdikten sonra bir zamanlar burada, kaçamak bakışlarla göz göze gelen aşıkların
hikayelerini, çeşmelerin serin
sularını, rüzgârın hafif
esintisini, bütün bu taş
duvarların derinliklerinden gelen gizemli bir şarkının nağmelerini arkamızda bırakarak saray gezimizi
bitiriyoruz.
Yazı Ve Fotoğraf
Salih DOĞAN