Hırka-i Şerif, İstanbul’da Manevi Bir Makam

Mukaddes emanetler ile şereflendirilen Belde-i Tayyibe (İstanbul), hilafet alameti sayılan, Peygamber Efendimize ait iki hırkayı muhafaza göreviyle onurlandırılmıştır. Bu hırkalardan biri; Efendimiz döneminde yaşayan ünlü şairlerden Kâ’b b. Züheyr’in Müslüman olduğu sırada Resulullah’ın huzurunda okuduğu kaside dolayısıyla bizzat Efendimiz tarafından şaire giydirilerek hediye edilen, bugün Topkapı Sarayı Müzesinde muhafaza edilen ve “Hırka-i Saadet” olarak adlandırılan hırkadır.

            İstanbul’un muhafaza ile şereflendiği diğer hırka da efendimizin vefatından sonra Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) Efendilerimizden Veysel Karani hazretlerine hediye edilmesini istediği, Hırka-i Şerif olarak adlandırılan ve günümüzde Fatih’te adına yaptırılan camide muhafaza edilen hırkadır. Veysel Karani annesine sadık, deve çobanlığı yaparak kıt kanaat geçinen derviş bir zattır. İşte bu derviş meşrepli zat, yaşlı ve bakıma muhtaç annesinden efendimizi görmek arzusuyla Yemen’den ayrılmak için bir günlük izin alır. Lakin efendimiz evde olmadığı için onu göremeyen Üveys el-Karani, yaşlı annesinin rızasını kazanmak için geri döner. Bu ulvi davranışı sebebiyle Veysel Karani, efendimiz tarafından hırkalarıyla şereflendirilmiştir. Veysel Karani evlenmediği için bu kutsal emanet kardeşi Şehabeddin Sühreverdi kanalıyla itina ile korunarak günümüze kadar gelmiştir.

            Üveys ailesinin Irak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşadığı dönemlerde buralarda sık sık meydana gelen çatışmalar sebebiyle huzuru kaçan aile Ziver el-Üveysi döneminde Kuşadası’na göç etmiş ve buraya yerleşmiştir. Uhdelerinde Hırka-i Şerif gibi bir emanetin bulunması sebebiyle aileye karşı sürekli saygı gösterilmiştir.

            Üveys ailesi İstanbul’a 1611 yılında I.Ahmed’in daveti üzerine gelmiştir. 57. kuşaktan Merhum Haşim Köprülü (Üveysi)’den nakledildiğine göre;  Hırka-i Şerif, Aile tarafından evde muhafaza edilirken ikamet edilen bazı evlerde hırkanın sallandığı ve evdekileri de korku ve telaşa düşürdüğü, bunun için ailenin sık sık mesken değiştirmek zorunda kaldığını öğreniyoruz.  Günümüzde Hırka-i Şerif Camii avlusunda ilk ziyaretgâh olarak bilinen mekân vaktiyle bir imamın evi imiş. Üveys Ailesi bu eve taşındıktan sonra hırkada sükûnet hâsıl olunca ev yıktırılarak, I.Abdülhamit tarafından basık tek kubbeli bu mekân inşa edilmiş ve hırka-i şerif ilk olarak 1780 tarihinde özel bir mekânda ziyaret edilmeye başlanılmıştır. Bu ziyaretgâh da yetersiz kalınca döneminde yapılan Vakıf Gureba Hastanesi, Haseki Hastanesinin ilk tesisleri, Ortaköy ve Teşvikiye Camileri, Harbiye Mektebi, Bahriye Mektebi, Mecidiye kışlası ve Dolmabahçe Sarayı gibi birçok eserin yanı sıra Sultan Abdulmecid’in emriyle 1847 yılında Hırka-i Şerif Camiinin inşasına başlanmıştır. Yine Merhum Haşim Köprülü (Üveysi)’den nakledildiğine göre; camii inşası sırasında Hırka-i Şerif, Yavuz Selim Camiine özel bir törenle salâvatlar eşliğinde nakledilmiştir. 1851 yılında cami tamamlandıktan sonra Hırka-i Şerif, kendisi için özel yapılan, mihrabın önüne tesadüf eden ve Hırka-i Şerif dairesi olarak adlandırılan hücreye götürülmek için Sultan Abdülmecid’in saltanat arabasına konulmuş ise de bütün gayrete rağmen atlar yürümemiş, nihayet o zaman yedi yaşında olan küçük şeyh Necib el-Üveysi arabaya bindirilince atlar hareket etmiş.

            Hırka-i Şerif Camii çok hassas bir mimari sonrasında ortaya çıkan zarafet ve sanat şaheseri bir yapıdır. Ayrıca ziyaret adabına göre ancak bir dini yapı bu şekilde güzel bir projeye sahip olabilir. İki katlı bina şeklinde tasarlanan yapının avlusuna üç büyük kapıdan dâhil olunurken, camiye girmek için de beş kapı kullanılabilir. Diğer camilerden farklı olarak Hırka-i Şerif Camii iki katlı  ve simetrik bir bina şeklinde tasarlanmıştır. Üst katında cemaatin rahatça ziyaretini gerçekleştirebileceği ayrı giriş ve çıkış koridorları mevcuttur. Hırka-i şerifin mihrabın önüne tesadüf eden ayrı bir bölümde muhafaza edilmesi ziyaret devam etse de harim kısmında ibadetin devam etmesine engel teşkil etmemektedir. 

            Hırka-i Şerif Camii iç bezemeleri hususunda da diğer camilerden farklılık arz eder. Şöyle ki; mihrab, minber ve vaaz kürsüsü sanatsal açıdan ayrı bir değer arz ederken, yapımda kullanılan malzeme bakımından da incelemeye haizdir. Hırka-i Şerif’in muhafaza edildiği hücre duvarlarında da kullanılan çok güzel cila kabul eden kırmızı renkli ve breş taşı olarak adlandırılan bu taş Hereke’de çıkarılmaktadır.

            Hırka- Şerif Camii, hüsn-i hat sanatının en nadide örneklerini sergileyen doğal bir müze görünümündedir. Hattat padişahlarımızdan olan Sultan Abdülmecit’in kendi elleriyle yazdığı yazıları bu camide temaşa etmek insana sonsuz bir huzur verirken devrin en meşhur hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi’yi anmadan geçemeyeceğim. Camii içindeki müthiş bir ahenk timsali olan yazılar ile avlu kapılarındaki yazılar Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ait olmasına rağmen merhum hattat edeben imzasını atmamıştır. Yine devasa boyutlardaki lafzatullah ve  cehar yar-i güzin levhaları ile minber üzerindeki yazı ise hattat padişahlarımız arasında yer alan caminin banisi sultan Abdülmecit Han’a aittir. Cami içinde bu nefasetin en güzel temaşa edildiği yerler hünkâr ve müezzin mahfilleridir. Buralardan bakıldığında kendinizi adeta hat sanatının en nefis eserlerinin sergilendiği doğal bir müzede hissedebilirsiniz.

Hırka-i Şerif de Hırka-i Saadet gibi ramazan ayının on beşinci günü ziyarete açılarak 57. kuşaktan Haşim Köprülü Beyefendi zamanı da dâhil olmak üzere, sadece 1980’li yılların sonuna kadar, öğle ve ikindi namazları arasındaki zaman diliminde sadece on beş gün ziyaret edilirdi. Hatta ve hatta bu on beş günün ilk haftası erkeklere, ikinci haftası hanımlara tahsis edilmiş iken bu durum daha sonraları değiştirilmiştir. Ne var ki bu tarihten sonra nüfusun hızla artarak İstanbul’un kalabalıklaşması ve Resulullah aşkıyla yanan, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin sayısının her geçen gün artması sebebiyle Hırka-i Şerif, Ramazan ayının ilk Cuma günü ziyarete açılmaya başlanmıştır. Sabah saat dokuzdan başlayarak ikindi namazına kadar açık olan ziyaret Kadir geceleri de sahura kadar sürmektedir. Hırka-i şerif resmi bir törenle ziyarete açılır ve arife günü ikindi namazı sonrası dini bir törenle ziyaret nihayete erer. Hırka-i Şerif’i ziyaret edip öğle namazını burada kılmak ve ikindi namazını da Fatih Camii’nde eda etmek neredeyse eski Ramazan geleneklerimizdendir.

Ziyaret adabına göre inşa edilen camide hanım ve erkek ziyaretçiler ayrı ayrı kapılardan gurup gurup alınarak ziyarete başlar, mihrab önüne tesadüf eden mekânda muhafaza edilen mübarek hırkayı ziyaret ederek çıkış koridorundan çıkış kapısına vasıl olarak ziyaretini saygı ve edep çerçevesinde salâvat-ı şerifeler eşliğinde tamamlar.  

            Selâtin camilerinin hepsinde olduğu gibi Hırka-i  Şerif Camii’nde de ziyaret sırasında hünkârın erkânıyla birlikte kullanacağı bir hünkâr dairesi ve namazlarını eda edeceği hünkâr mahfeli bulunmaktadır. Peygamberimizin remzi olan gül motiflerinin hâkim olduğu hünkâr dairesinde eski İstanbul Müftülerinden Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı’ya ait şu dörtlük dikkat çekicidir;

                        Ziyaret kılsın ümmetler ridâ-i can-bahadır bu

                        Cenâb-ı üveys’e ihsân atây-ı Mustafa’dır bu

                        Eşiğine şeref rûy-ı siyâhın sür niyâz eyle

                        Makam-ı Hırka-i pâk-i Habib-i kibriyadır bu

            Hırka-i Şerif, sevgili Peygamberimiz miraca yükseldiğinde üzerinde olduğu rivayet edilen hırkadır. Deseni dolayısıyla işleme tekniği oldukça kompleks olan mukaddes emanet bu yönüyle de bilimsel bir araştırma-inceleme konusudur.

            2010 yılı Ramazan ayında konservasyon ve restorasyon sebebiyle ziyarete açılamayan 1500 yıllık ünik bir eser olan bu emanetin, oluşturulan bilim kurulunun yönlendirmesi ve kontrolü eşliğinde dünya standartlarındaki hassas bir çalışma ile konservasyonu tamamlandı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü mensuplarından Bilim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Nevin Enez çalışmayı; “ Hırka-i Şerif’in konservasyonu sırasıyla; eserin temizliği, buruşuğunun açılması, yıpranmış yerlerinin emniyete alınması destekleyici kumaş ve bir pet yardımıyla desteklenmesi süreçlerini kapsamaktadır. Temizleme işlemi için çok düşük vakumlu medikal aspirasyon cihazları kullanıldı. Uzun bir sürede ve çok özenli bir şekilde eserin lifleri arasından tozun çekilmesi işlemi yapılmıştır. Buruşuk açma işlemi yapılmıştır. Daha sonra buhar verilen yerlerin üzerine cam ağırlıklar konularak emanetteki buruşuk olan bölümler düzleşmeye bırakılmıştır. Üçüncü aşamada da hırka ile aynı renkte boyanan kumaştan, hırka boyutlarında bir hırka daha dikilerek kutsal emanete içten giydirilmiştir.  Sonra hazırlanan petler eserin içine giydirilmiş ve esere hacim kazandırılmıştır. Ve böylece hırkaya taşıyabileceği güçte bir destek verip onu uzun yıllar ayakta tutmak mümkün olacaktır. Ardından eser nem, ısı, ışık ve güvenlik tedbirlerinin olağanüstü alındığı ve onu en az 1500 yıl daha yaşatacak bir vitrine koyularak dış etkenlere karşı da korunmuştur.” şeklinde özetlemektedir.

Yapılan teknik analizler neticesinde pamuklu kumaştan mamul yüzlerce yıllık bir mazisi olan mübarek Hırka-i Şerif üzerinde herhangi bir bakteri ve mantar izine rastlanmamıştır.  Ayrıca boyarmadde analizlerinde Hırka-i Şerif’in bir çöl bitkisinin lifleriyle boyanmış olduğu da ortaya çıkmıştır.

Kendilerini Hırka-i Şerif’in hizmetkarı olarak nitelendiren Köprülü ailesinin Hırka-i Şerif’i gelecek nesillere taşıma kaygısı ile başlattığı bu konservasyon ve restorasyon çalışması dünya standartlarının da üstünde bir çalışmayla başarı ile tamamlanarak, dünyanın dört bir yanından büyük bir özlem ve aşkla ziyaret için gelen peygamber aşıklarını bir nebze de olsa teselli etmeye daha uzun yıllar devam edecektir. Bu yadigârın başucunda nefes alıp veren insanlara ne mutlu… Ne mutlu bu kutlu şehrin insanlarına…

 

            

Yazı Ve Fotoğraf
Sümeyra GÜLDAL - Hırka-i Şerif Camii Vakfı Arşivi