Hayata Kısa Bir Mola. Kırk Delikli Bulgur Pilavı

Bir sevdadır dağlarda gezmek, bir tutkudur. İnsanı alır zirvelerinde gezdirir hayatın.  Herkes heves eder zirvelerde gezmek için ama kimse de sabah sıcak yatağını bırakıp, gün doğmadan yola çıkmayı göze alamaz. Çevremden bir çok arkadaş sitem eder. “Beni niye dağa götürmüyorsun? Bir gün beni de götür” diye. Ben de seve seve kabul ederim. “Hadi”derim gideceğim gün, “ kalk gidiyoruz dağa tırmanacağız.” “ Eee bu saatte uyanılır mı? Daha çok erken.”  Gün doğmadan yola çıkmayı bilmiyorsan, zirvede olmak yerine, zirvede olanları izlersin ancak.

Her keyfin bir bedeli vardır, zorluğu vardır.  Emek vermeden hiçbir başarı elde edilmez. Gönlü dağlarda gezip dolaşmak isteyen, sırt çantasını geceden hazır eder.  Çünkü dağlar çetindir, zorludur. Zayıflık kabul etmez.  

Dağ tırmanışları güneşin yakıcı etkisinden kurtulmak için erken saatlerde başlar. Üç, dört saat sürekli güneş altında yol almak, insanı daha fazla yorar. Ama gün doğmadan serinde yol almak hem keyifli olur hem de fazla yorucu olmaz.  

Tırmanış esnasında her şey suskun her şey sessiz. Sadece kuş sesleri duyulur. Bir de insan kendini duyar bu sessizlikte. Kendini dinler, kendini sorgular.

Toros dağlarının Seydişehir de kalan bölümleri zor da olsa, tırmanış için uygundur.  Dağlarda 1800 metre sonrasında su bulmak zordur. Sadece belli bölgelerde kar çukurları vardır.  Bu nedenle tırmanırken içmek için, çay ve yemek için gereken su miktarı zirveye taşınır. Zaten tırmanırken de en fazla yorucu olan su taşımaktır.

Tırmanış bitip zirveye ulaşınca kısa bir süre dinlenilir. Kıyafetler değiştirilir.  Yemek hazırlığı başlar. Önce iki tane yüksek taş bulunur çay için ocak yapılır. Taşların üzerine  gelecek şekilde bir sopaya çaydanlıklar asılır, bu sopa, taşların üzerine yerleştirilir. Etraftan toplanan çalı çırpı ile ateş yakılır. Bir taraftan çay hazırlanırken başka bir ocak daha hazırlanır. Kekikli kırk delikli bulgur pilavı.

Ocak yapıldıktan sonra, normal bir tavaya tereyağı koyarak eritilir. Üzerine ince ince doğranmış biber ve domatesler ilave edilerek güzelce kavrulur. Her kişi için bir çay bardağı ölçüde bulgur pilavı tavaya eklenir. Bir süre karıştırılır.  Üzerine su ilave edilir.  Suyun seviyesi pilavın seviyesinden bir parmak fazla olur. Kısık ateşte pilavın pişmesi sağlanır.  Ara ara suyu kontrol edilir. Kaynamaya başlayınca delikler ortaya çıkar.  Bazen üşenmeden sayarım kırk delik mi diye. Suyu çekilinceye kadar pilav kaynar. Daha sonra ateşten indirilir. Üzerine kekik ilave edilir.  Artık kekikli bulgur pilavımız hazırdır. Buz gibi ayran eşliğinde bir tava pilav, beş dakika içinde buhar olup uçar sanki. Yemekten sonra közde pişmiş çayımızı manzara eşliğinde yudumlarken, sohbet koyulaşır. Çayımıza dem olur, yudum yudum içilir.

Belki de milyon dolarlarınız vardır. Çok zenginsinizdir ama sizin paranız bu keyfi satın almaya yetmez.  Yağ alırsınız, pilav alırsınız, domates, biber, tava alırsınız.  Fakat… Bunları yemek için kendinize vakit ayıramıyorsanız, bir yaylaya, bir dağ başına çıkıp kendinize bir iyilik yapmıyorsanız sizin zenginliğiniz boşunadır.  Zenginlik sahip olmak değil, sahip olduklarının tadını çıkarabilmektir.

Bir gün yolunuz Toroslara düşerse pilav sizden manzara benden olsun. Yanında çay da hediye…

Yazı Ve Fotoğraf
Turgut Karabacak