HER ANIN TADINI ÇIKARAN ŞEHİR: SEUL

Yine bir Uzakdoğu macerası bizi bekliyor. Bu defa rotamız Seul. Uzakdoğu’nun en önemli turizm fuarında Konya’yı tanıtmak için yola çıkıyoruz. Konya uçuşunu da dahil edersek 12 saatlik uçuştan sonra Güney Kore’nin başkenti Seul’deyiz.

Kore’ye giderken vize almanıza gerek yok ancak pandemiden sonra genel durumunuzu belirten ve Kore’ye giriş çıkışınızı kontrol etme maksatlı K-ETA belgesi almak zorundasınız. K-ETA başvuruları 9 Euro karşılığında internetten yapılıyor ve 2-3 günde sonuçlanıyor.

Havaalanında Türkçe “Kore’ye Hoş Geldiniz” ile karşılanıyoruz. Havaalanı başkent Seul’e yaklaşık 2 saat uzaklıkta Incheon Bölgesinde. Konaklamamızı İngiltere’den de çok iyi bildiğim zincir otellerden birinde, merkeze 30 dkakika yürüme mesafesinde bir bölgeden seçtik. Otel seçerken Booking, Agoda gibi global siteleri de tercih edebilirsiniz. Ülkenin para birimi won ve 1 won 0,025 TL. Ancak ülkede belki de görebileceğiniz en ucuz şey 1000 von yani 25 TL. bundan sonra vereceğim fiyatları bunun üzerinden hesaplayabiliriz J.

En az 8 şeritli, her adımda devasa ekranların bulunduğu (sonuçta Samsung’un evi burası), doğanın insanla bütünleştiği caddelerinden geçerek otelimize vardık. Şanslıyız ki otelin hemen yanında Seul’un en büyük balık pazarı vardı. Hemen orayı gezmek için dışarı çıktım. Seul bir balıkçı şehri gibi denizden çıkan her şeyin sofraya geldiği bir şehir. Balık pazarında aklınıza gelebilecek her türlü deniz ürününün kurutulmuşları satılıyor. Yüzlerce farklı balık türü karides, yosun vb. müthiş ağır bir balık kokusu ile gezinizi tamamlayabilirsiniz. Fiyatlar Kore parası TL’den yüksek olmamasına rağmen pek de makul değil. Örneğin balık kuruları 16.000 – 28.000 von (400 – 800 TL) arasında değişiyor.

Uykusuzmuşum kimin umurunda J çıktık balık pazarından ve şehrin tam merkezi Myendong Bölgesine gidiyoruz. Seul gece gündüz hep canlı, yaşayan bir şehir ve o şehrin kalbi de burada atıyor. Kore hepimizin bildiği gibi kozmetikte bir numara. Dolayısıyla her yerde farklı farklı kozmetik markalarının dükkanlarını bulabilirsiniz. O en meşhur mağazanın kapısından girdiğimde kendimi kaybettim çünkü fiyatlar Türkiye’nin 1/3’i kadar. Bu arada Seul’de gıda hariç pek çok ürünün fiyatı Türkiye’den çok daha ucuz özellikle kozmetik. Güzelliklerine, öz bakımlarına giyim kuşamlarına çok özen gösteren bir millet var karşımızda. Maskeler, nemlendiriciler, kapatıcılar, o Kore filmlerinde bembeyaz Kore kadınlarının dudaklarındaki parlak rujlar J ve sayısız ürün… neyse Seul’de bulunduğum süre boyunca çok kez gittim o mağazaya. Bir de Daiso (bu mağazanın adını vermeliydim gideceklere yol göstersin J) adında sizi çıldırtacak bir mağaza var. Seu’de her köşede bir tane bulursunuz mutlaka ama 9 katlı en büyük mağazası Daiso Myeongdong Main’i ziyaret etmenizi, uçuşta ekstra yük hakkı satın almanızı ekstra bavul temin etmenizi şiddetle öneririm J. Çünkü bu mağazada kozmetikten, elektroniğe, ev ve kamp eşyalarına aklınıza gelebilecek her şey var ve en pahalısı 5000 von (125 TL) J. Ayrıca Myendong’da tüm Kore lezzetlerini tadabileceğiniz sokak satıcıları var. Zannedersiniz ki Kore’de lezzet sadece sokakta. Bizde lüks olan deniz ürünlerini sokakta tadabilirsiniz ayrıca oraya özgü gimbap, yumurtalı ekmek (ben bayıldım), şekerlemeli meyveler, mochi, çikolatalı meyveli krepler, takoyaki, kruvasan taiyaki gibi lezzetleri deneyebilirsiniz. Amaaaaa chickhen and beer tarzı mekanlarda yediğim sosolu tavuklar muhteşemdi. Yanında Soju dedikleri lokal içkilerini deneyebilirsiniz. Meyve, cheesecake, buz ve dondurmanın harika uyumu Bingsu ile yemeğinizi bitirebilirsiniz (tavuklar 25 – 30 bin, küçük şişe Soju 9 bin, Bingsu ise 20 bin von civarında). Noodle severseniz buradaki yiyecek marketlerinde yüzlerce çeşit bulabilirsiniz. Hassasiyetiniz varsa bir görevliden yardım isteyin çünkü çoğunun içinde domuz ürünü var.  Kıyafetlerin zarafetine ve fiyatlarına hiç girmiyorum.

Kore’de ucuz diye bir algıya kapılmayın çünkü zaten hepsi bu ülkede üretiliyor. Halkın alım gücü de oldukça iyi. Bir taksici ile muhabbet ettik. Şoförün aylık geliri 4 bin dolarmış (Kore’de asgari ücret 250 dolar civarında) 500 dolarını kira ödüyormuş. Geri kalan 3500 (Yaklaşık 5 milyon von) dolar oldukça iyi bir rakam çünkü 4 çocuklu bir ailenin geçimi için 4 milyon von öngörülüyor ki Kore en düşük doğum oranına sahip ülke J. Bu taksici abimiz kendisinin çok fakir olduğunu ve enflasyona karşı zorlandığını söyledi J.

Neyse Seul’de alışveriş çok keyifli ancak bunun yanında tarihi ve doğası ile Uzakdoğu’nun en güzel şehirlerinden biri. Şehirde eski geleneksel mimari ile gökdelenler bir arada. Ulaşım konusunda hiç sıkıntı yaşamadık. Tabi ki çok büyük bir metro ağı var ancak uber gibi uygulamalar sayesinde taksi ile de çok ucuza seyahat edebilirsiniz.

Gelelim gezilecek tarihi mekanlara… Myeondong Bölgesine giderken karşımıza büyük bir katedral çıktı. Myeondong Katolik Katedrali. Burası Kore’deki ilk Katolik ibadet yeri ve bölge olarak da (Sogong-dong) ilk Koreli Katolik din adamı Andrew Kim Tae-gon’un ayin yaptığı ilk yermiş. Gotik bir mimariye sahip olan katedralin yapımı 1898 yılında tamamlanmış.

Bilin bakalım Gangnam Bölgesinde ne var? Belki de Kore’nin turizm atağı olarak da bilinen o meşhur Gangnam şarkısında yaptığı o el hareketinin kocaman bir heykeli J. Merak ediyorsanız burayı da ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca burada bulunan COEX ve Starfield bileşik alışveriş merkezi içinde hep fotoğraflarda görmeye alışkın olduğumuz devasa rafları ile Starfield Kütüphanesi bulunuyor. Alışveriş sonrası kahvenizi alıp sessiz bir köşede kitap okuyup dinlenebileceğiniz kesinlikle deneyimlemeniz gereken bir yer. Hazır buraya kadar gelmişken muhteşem Bongeunsa Tapınağı’nı ziyaret edin. Burası bir Budist tapınağı ki burada Budizm yaygın bir inanç. Burada bir kıyaslama yapmam gerekiyor sanırım. İnsanların zihinlerindeki tanrı algısı sanatlarına da yansıyor. Daha önce Çin’de ziyaret ettiğim Budist tapınağındaki tanrı figürleri, öfkeli ve şiddet motifleri taşıyordu ve insanı korkuya savunmaya itiyordu. Ancak Seul’deki bu tapınak Kore’nin eğlenceli yapısını yansıtıyor çünkü tanrı figürlerinin tamamı gülümseyen ya da nötr daha pozitif motifler içeriyor (ben biraz da komik buldum ama inanç işte). Tapınak Sudo Dağı’nın muhteşem doğasında şehrin ortasında bulunmasına rağmen gürültüsünden izole edilmiş bir yerde bulunuyor. 794 yılında Kore’nin üç krallığından biri olan Silla Krallığı Döneminde en yüksek rütbeli rahip Yeonhoe tarafından yaptırılmış. Tapınağın hemen girişinde sizi eğlenceli tanrı figürleri bekliyor. Ayrıca rengarenk örtülü açık bir koridordan geçerek tapınağın ana bölümlerine ulaşıyorsunuz. Giderken sağ tarafınızda Orta Asya Türk kültüründe de gördüğümüz kaplumbağa üzeri yazıtlar sergileniyor. Kaplumbağanın uzun ömrü ile üzerinde taşıdığı yazıtı sonsuzluğa taşıdığı düşünülür. Aynısını Orhun Kitabeleri’nde de görüyoruz. Aslında bu da Asya’ki etkileşimimizin en güzel örneği olarak çıkıyor karşımıza. Yolun sol tarafında ise Buda’nın hayatından kesitlerin yer aldığı heykeller bulunuyor. Tapınağın ibadet bölümleri muhteşem Asya mimarisi ile inşa edilmiş ahşap üzeri kök boya ile süslenmiş. Tapınağın tam ortasındaki 23 metre uzunluğundaki Mierug Daebul heykeli bölgenin pek çok yerinden görülebiliyor. Tapınağa 20 dakika yürüme mesafesindeki hanedan mezarlarını da ziyaret etmenizi öneririm çünkü yürüyüş yapabileceğiniz muhteşem bir doğa parkının içinde yer alıyor.

Kore’ye gitmişken bir saray görmeden olmaz. Biz vaktimizden dolayı yalnızca Changdeokgung Sarayı’nı ziyaret ettik. Saray meşhur Joseon Hanedanı tarafından inşa edilmiş beş büyük saraydan biri. 15. Yüzyılda Kral Taejong tarafından yaptırılmış. Saray geleneksel Uzak Doğu mimarisi ile inşa edilmiş pek çok yapıdan oluşuyor. Binalar beton üzerine oturtulmuş ahşap yapılardır ve her birisi geleneksel süsleme yöntemleri ile süslenmiştir. Saraydaki Gizli Bahçe yapısı ve onun doğa ile uyumluluğu en ayırt edici özelliklerindendir ve bundan dolayı 1997 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. Saraya giriş ücretli ve içeride geleneksel kıyafetlerden Hanbok kiralayıp sarayı Jaseon Hanedanlığının bir üyesi gibi gezebilirsiniz. Şansınız var ise nöbet değişimi gibi görkemli bir ritüeli izleyebilirsiniz. Geleneksel kıyafetli Kore askerleri sizi asırlar öncesinde bir sahneye götürüyorlar.

Seul’de yalnızca iki müze gezebildim. Seul Ulusal Müzesi ve Kore Savaş Anıtı ve Müzesi. Her gittiğim şehirde ulusal müze varsa mutlaka ziyaret ederim. Çünkü şehrin tarihini en iyi bu müzelerden öğrenebiliriz. Kore’nin ulusal müzesi karşılaştırmalı bir dünya tarihi sunuyor size. Dünya medeniyetlerinin tamamını içinde barındıran bir tarih anlatıyor. Zaman tüneli gibi… İki katlı müzede Kore kültürünü mimarisini sadece somut değil soyut kavramları da görebiliyorsunuz. Örneğin sessizliği anlamanız için ilk olarak sizi sessizlik odasına alıyorlar. Sessiz ol ve sadece düşün… Müze rehberleri ise robotlar J. İsterseniz size ücretsiz olarak eşlik edip sizi yönlendiriyorlar hatta takip edip etmediğinizi bile kontrol ediyorlar.

Kore Savaş Anıtı teknolojinin müzeciliğe yansıması gibi. Kore Savaşına ait tüm eserler sergileniyor ayrıca savaş Kore’nin dahil olduğu sahnelerin tamamı ekranlarla çevrilmiş karanlık odalarda üç boyutlu olarak anlatılıyor. Yere oturarak izlediğiniz bu sahneler sizi içine çekiyor.

Seul kısa sürede gezilecek bir şehir değil. Tecrübe etmeniz gereken sayısız mekân var. Hem tarihi hem doğası hem de günümüzde sahip olduğu teknolojisi ile size farklı olanaklar sunuyor. Dolayısıyla sadece Seul ile kalmak istemiyorsanız Kore’ye en az 10 gün ayırmanız gerekiyor. Çünkü daha gezmediğimiz geleneksel evlerle dolu köyleri, çıkamadığımız dağları, giremediğimiz denizleri var. Yazıyı çok uzattım kusura bakmayın ama eminim daha anlatmadığım pek çok yer var.

Seyahatle kalın…

Yazı Ve Fotoğraf
Yazı ve Fotoğraflar: Tuğba Hilal Kabakçı