Bir
kış günü yolum Fransız Rivierası’nın en gözde şehirlerinden biri olan Nice’e
düştü. Fransa’nın beşinci büyük ve en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri. Pahalı
olduğundan ne yazık ki gitmeye cesaret edemeyip sürekli ertelemek zorunda
kaldığım bir kent aynı zamanda.
Ne
de olsa yüzyıllar boyunca sanatkârların, aristokratların tatil yeri olmuş.
Günümüzde de sosyetenin gözdesi. Magazin haberlerinde sıkça rastlayacağınız, yerli
yabancı ünlü şahsiyetlerin tatil mekânlarından biri.
Şehir
tarihi mimarisi, doğal güzelliğiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde olup aynı
zamanda Fransız Rivierası’nın başkenti. Müzeleri, eğlence mekânları,
restoranları ile renkli bir tatil beldesi.
Nice
gezimin detaylarını bir başka yazımda sizlerle paylaşacağım. Bugün sizleri
götüreceğim yer Matisse Müzesi. Müze, sanatçının eserlerinin bulunduğu en büyük
koleksiyona sahip. Ünlü ressamın yaşamını, çalışmalarını araştıran uzmanlar
için zorunlu bir durak.
Roma
kalıntılarının bulunduğu Cimiez Bahçeleri'ndeki zeytinliğin içinde, tamamen
yenilenmiş bir Ceneviz villası karşılıyor beni. Sanatçının resimleri, yüzlerce
çizim, baskı, fotoğraf, bronzdan yapılmış heykeller, resmettiği kitaplar
sergilenmiş. Usta ressamın stilinin ve yeteneğinin gelişim aşamalarının
belgeleri niteliğindeler.
Müze,
aynı zamanda Matisse'e ait birtakım nesnelere de ev sahipliği yapıyor. Eserler
büyük ölçüde sanatçının kendisi, eşi ve mirasçıları tarafından bağışlanmış.
Matisse,
aynı zamanda hevesli bir sanat alıcısı olduğundan koleksiyonundaki bazı
eserleri müzede görebilirsiniz.
Matisse
Müzesi şehrin Cimiez bölgesinde kalıyor. İngiltere'den buraya akın eden
aristokratların lüks villalarını inşa ettikleri bölge. Şehir merkezinden 5
numaralı otobüsle 1,50 € ücret ödeyerek müzeye gidebilirsiniz. Giriş bileti 10 €.
Fovizm akımının
öncüsü kabul edilen Henri Matisse, 20. yüzyılın en önemli ressamlarından biri.
1869 yılında Fransa'nın kuzeyinde, Le Cateau-Cambrésis’de doğdu. Hayali
hukukçu olmaktı. Paris'te hukuk okudu. Ancak yirmi yaşında rahatsızlandığında
bir süre yatmak zorunda kaldı. Annesi, hastalık sürecinde sıkıntısını
hafifletmesi için ona resim malzemeleri aldı. Resme karşı bir ilgisi olmadığı
halde resim yapmak onu daha önce hiç olmadığı kadar mutlu etmişti. Hayatının
kırılma noktası diyebiliriz. Hukuk
alanındaki kariyerine son vererek tamamıyla resme yöneldi.
Paris’e
giderek Academie Julian’da William Bourgereau’nun sınıfına kaydoldu. Aynı
zamanda kısa bir süre sonra, École des Arts Décoratifs’e yazıldı. 1895 yılında
sınavı kazanarak Fransız
sanatçı Gustave Moreau'nun öğrencisi oldu.
Sabahtan öğleye kadar atölyede
çalışıp öğleden sonra Louvre'a gider saatlerce resimleri seyredip resim yaparmış. Bu
süreç on yıl aralıksız devam etmiş. Başarısını da bu şekilde çalışmasına borçluymuş.
Matisse,
hayvanları, bitkileri, insanları, aklınıza gelebilecek her tür nesneyi
inceleyerek, etüt yaparak resimlerini oluşturur. Ezbere asla yapmaz. “Ben,
nesneleri değil, aralarındaki ilişkiyi boyuyorum,” der. Görüntüyü değil
kavradığını, hissettiğini resmetmektedir. Doğal görünümü aktarmaya uğraşmaz.
Etkiyi boyar. Sanatının anahtarı budur. Motif yaratan bir sanatçıdır aynı
zamanda. Doğu minyatürlerinden çok şey öğrendiğini söyler.
Renkleri
büyük bir ustalıkla kullanışıyla Modern Sanatın en büyük sanatçılarından biri
olarak kabul edilir. İsmi, dönemin ünlü ressamları Picasso ve Kandinsky ile
birlikte anılır.
Kansere
yakalandığında doktorlar güneşli bir yerde yaşamasını tavsiye eder. Paris soğuktur.
Matisse, Coulliore ve Korsika'ya gider ama en çok Nice'in güneşini ve özel
ışığını sever.
1916’da
Nice’e gelir. Bir süre otelde kalır, daha sonra ev tutar. “Her sabah bu
ışığı tekrar göreceğimi anladığımda, mutluluğuma inanamadım. Nice’den ayrılmamaya
karar verdim ve hayatımın çoğunu burada geçirdim,”der. Matisse, 1954 yılında Nice’de
mide kanserinden vefat eder.
Bir
gün yolunuz bu eşsiz sahillere düşerse gezinizin içine Matisse Müzesi’ni de
dâhil etmeyi unutmayın. Kuşkusuz sanatın ışığı bambaşka bir boyut
kazandıracaktır seyahatinize.
Gün
batmak üzere. Ünlü ressamın sıra dışı renklerini arkamda bırakıp uçsuz bucaksız
maviliklere doğru yol alıyorum. Kışı bu kadar güzelse kim bilir yazı nasıldır
bu şehrin?
Yazı Ve Fotoğraf
BENİAN ÇULHAOĞLU