
Hatay ilimizin merkezi
olan Antakya, dinlerin ve medeniyetlerin binlerce yıldır birlikte yaşadığı,
bitmek tükenmek bilmez bir insanlık hazinesidir. Tarihi ve kültürel doku
zenginliği bakımından ülkemizin en önemli şehirlerinden biri konumundadır.
Geçmişin kültürel izlerini bugünde ayrıntısı ile yaşatabilmekte ve bu atmosferi
misafirleri de deneyimleyebilmektedir. Bende Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesinin düzenlediği bir konferans için bulunduğum bu güzel
şehrimizi, Antakya Habib-i Neccar Panoraması’nı da yapan değerli dostum Öğretim
Görevlisi Gökhan Maraşlıoğlu ile birlikte gezme fırsatı buldum.
Antakyamızın geçmişinden
bugününe bir yolculuk yapabilmek için Hatay Arkeoloji Müzesi’ni adım adım
gezmelisiniz. Bizde, orada ki kültürel mirası görebilmek, hikâyelerine yeniden
tanık olabilmek, bu kenti ve ülkemiz zenginliğini kavrayabilmek için müzeye
doğru yola koyulduk.
Daha önce, arkeolojik
kültürel mirasımız açısından dünyanın sayılı müzelerinden biri olduğuna
inandığım Hatay Arkeoloji Müzesi’ni, Boğaziçi Üniversitesinde katıldığım
konferansların birinde çok güzel ve detaylı bir anlatımın yapıldığı bir sunum
da izlemiştim. Sonrasında müzenin tarihi ve gelişimi hakkında biraz araştırma
yapma fırsatım da olmuştu. Öncelikle bu muhteşem kültürel miras mabedinin
tarihinden bahsetmek istiyorum.
1932 yılında Antakya ve
çevresinde yürütülen kazılarla ortaya çıkan eserlerin bir mekânda toplanması
fikri, kazıları yürüten Fransız arkeolog M. Prost’un önerisi ile ortaya
çıkıyor. Malum o yıllar Hatay Fransız idaresinde bulunuyordu. O dönemde
çıkartılan eserlere uygun olarak M. Mişel Booşer tarafından bir müze projesi
hazırlanmış. 1934 yılında temeli atılan müze binasının 1939 yılında inşası
bitirilmiş, 23 Temmuz 1948 yılında Hatay’ın Anavatana katılmasının 10.yıl dönümünde
ziyarete açılmıştır.
1932-1939 yıllarında
Princeton Üniversitesinin yaptığı araştırmalarla müzenin esas zenginliğini
oluşturan mozaikler ortaya çıkartılmıştır. Bu zenginlikler, merkezi Antakya’da
olmak üzere Harbiye, Narlıca, Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazılar
sonucu çıkartılan ve koleksiyonu tamamlanan mozaiklerdir. Bugün Antiokheia
kökenli birçok eser, Hatay Arkeoloji Müzesi ile birlikte başta Princeton
Üniversitesi Sanat Müzesi (ABD), Worcester Müzesi (ABD), Louvre (Fransa) olmak
üzere maalesef dünyanın yaklaşık 20 müzesine ve özel koleksiyonlarına dağılmış
durumdadır.
Bu kayıplara rağmen,
Kültür ve Turizm Bakanlığımız ve Hatay Valiliğimizin finans desteği ile yeni
binasına kavuşan müze, dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonunu sergileme
fırsatına sahip olmuştur. Ülkemizde tasarlanmış modern bir müze binası olarak
dikkati çeken proje Mimar Kemal Nalbant tarafından hazırlanmış ve 2011 yılında
başlayan inşaat çalışmaları 2014 yılında tamamlanmıştır. 53.500 metrekare üzerinde
16.000 metrekare alana oturtulan müze yapısının 32.754 metrekarelik kapalı
alanında 10,700 metrekare devasa bir sergileme alanı düzenlenmiştir.
Tekrar gezimize dönecek
olursak, dünyanın en geniş repertuarlı ve Akdeniz Bölgesi’nin en etkileyici kültürel
mirası seçkisini görme heyecanı beni ziyadesiyle sarmış durumda. Adımlarımı
hızlandırıp bir an önce bu eşsiz hazinenin koleksiyonlarını keşfetmek
istiyorum.
Müze girişinde bizi ilk
karşılayan şey duvardaki “Doğu’nun Kraliçesi Antakya” yazısı. Bütün hikâye bu
cümlede özetlenmiş aslında çünkü bu müze eşsiz koleksiyonlara sahip bir krallık
gibi... İlk bakışta fark edeceksiniz ki eserlerin kendileri de sergileme
biçimleri de cidden hayranlık uyandıracak düzeyde. Şimdi müzeye dair bölümleri
gezi rotası kapsamında birlikte gezelim...
Üç
Ağızlı Mağara
Hatay’da yaşam MÖ 43.000
ile MÖ 17.000 yılları arasında Üçağızlı Mağarası’nda başlar. Hatay Arkeoloji
Müzesi’nin yeni sergi alanına Samandağ İlçesi, Meydan Köyü’nde bulunan Üçağızlı
Mağarası canlandırılması ile girilmektedir. Ardından Geç Tunç Çağı’na ait bir
mezar ile karşılaşıyoruz, dönemin bütün gömme ritüellerinin yansıtıldığı bu
mezar hayli ilgimizi çekiyor. Dikkat çeken sergileme tekniği, eserin bütün
boyutlarını gözlemleme ve inceleme şansı veriyor size.
II.
Şuppiluliuma
Müzedeki en önemli
eserlerin başında MÖ 1.100 ile 800 yıllarına tarihlenen Hitit Kralı II.
Şuppiluliuma’nın heykeli gelmektedir. İri gözleri, sakalları ve bukleli
saçlarıyla Anadolu’yu kıtlıktan kurtardığı bilinen, bir elinde başak diğer
elinde mızrak bulunduran çok uzak olmayan bir zamanda Reyhanlı kazılarında
ortaya çıkartılmış 1,5 m boyundaki Şuppiluliuma heykeli müzenin en gözde eseri
olma özelliğini taşıyor. İri gözleriyle dikkat çeken bu büyük Hitit Kralı ile öz
çekim yapmadan gitmek olmazdı elbette. Bizde birçok ziyaretçi gibi bu
aktiviteyi yaptıktan sonra diğer salona doğru geçiyoruz.
Eşsiz
Mozaikler
Antakya, Harbiye,
Güzelburç, Samandağ ve çevresinde yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan
mozaiklerle, müzenin mozaik koleksiyonu tamamlanmış. Müzede MS 2-5. yüzyıllar
arasına ait mozaikler ziyaretçinin ilgisine mimari mekân canlandırmalarıyla
birlikte sunulmuş. Bu da ziyaretçiye daha fazla inceleme fırsatı ve birçok
açıdan yorumlama fırsatı sunuyor.
Orta bölümde MS 5. yy
tarihlenen Yakto Mozaiği’ne yer
verilmiş. Konusunu mitolojik karakterler ve av sahneleri oluşturmakta. Büyük
Ruh ‘Megalsofya’ etrafında, hayvanları avlayan ve mücadele eden Yunan
mitolojilerinin Narkisos, Tresias, Aktion ve Adonis gibi karakterlerini görme
şansına sahip oluyoruz.
Dikkatimi çeken
mozaiklerden birisi de ince bir çizgi ile sınırlandırılmış beyaz zemin üzerinde,
bir elinde iki ince olta çubuğu diğer elinde omuzunda tuttuğu iki ucu kafesli
uzun sopa bulunan “Zenci Balıkçı Mozaiği”
oluyor.
Neşeli
Ol Hayatını Yaşa Mozaiği
Müze ziyaretçilerinin
ilgi odağı olan ve müzenin vazgeçilmez öz çekim mekânı haline gelen, bir dönem
medyada da çokça yer alan, üzerinde Grekçe ‘Neşeli Ol Hayatını Yaşa’ yazılı MÖ
3. yy tarihlenen mozaik favorilerimden biri oldu. Müze uzmanı arkadaşımızın
anlattığına göre ‘Türkiye'de eşi olmayan bir mozaik’ ve sadece İtalya'da buna
benzer bir mozaik olduğunu öğreniyoruz. Diğer taraftaki, açık renk zemine
işlenmiş ve çevresi çizgilerle çevrilen, üzerine Grekçe isimlerinin yazıldığı
gece perileri Tiritenler ve su perileri Nereid figürleri işlenmiş olan “Gece Âlemi Mozaiği”de müzenin
gözdeleri arasında bana göre.Müzede başka çok sayıda mozaikler var.
Lahitler
Salonu “Antakya Lahdi”
2018 yılı nisan ayında
teşhiri tamamlanarak ziyarete açılan “Lahitler Salonu”nda antik çağdaki ölü
gömme gelenekleri ve kültlerine dair eserler; lahitler, urneler, ostotekler ve
mezar stelleri yer almakta. Şüphesiz müzenin şaheserlerinden birisi de lahitler
salonunun son odasında sergilenen ve eşsiz bir sanat eseri olan ünlü ‘Antakya
Lahdi’. MS 265-270 yıllarına tarihlenen uzunluğu 2.47 m, genişliği 1.22 m,
yüksekliği ise 1.20 m olan bu lahit Roma Dönemi heykeltıraşlığının adeta
zirvesi niteliğinde. Tek kelimeyle muhteşem… 1993 yılında Harbiye’de yapılan
bir temel çalışmasında tesadüfen bulunan eser inanılmaz işleme detaylarına
sahip. Lahdin her cephesinde döneme dair çeşitli sahneler canlandırılmış. Ön
dar yüzünde yeraltı tanrısı Hades’e giden bir kapı ve kurban verme sahnesi,
arka dar yüzünde soylu aileye ait figürler ve geniş yüzeylerinde gençlik,
olgunluk ve yaşlılığa dair tasvirlere yer verilmiş.
Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki
sergileme tekniği gerçekten ülkemiz müzeciliği açısından son derece önemli bir
yere sahip. Kronolojik sıralama, etiketlemeler, örneklemeler, yerleşimler, eser
aydınlatmaları ve mekânla bütünlükleri harikulade.
Arkeoloji Müzesi bugün
mozaik koleksiyonu bakımından Dünyanın ve Türkiye’nin en büyük mozaik
müzesidir. 8 sergi salonu ve açık sergileme alanlarıyla günümüzde dünyanın en
geniş sergileme alanlı mozaik müzesi olma özelliğini de taşımaktadır.
Bahçesinde de birtakım eserlerin sergilendiği müzenin 5 adet deposu mevcut olup
müze envanterinde 2011 yılı itibarıyla 35.433 eser mevcuttur.
35
Bin Eserlik Envanter
1933-1938 yılları
arasında Amik Ovası’nda Cüdeyde, Dehep, Çatalhöyük ve Tainat'ta, Chicago
Üniversitesi Chicago Oriental Institute tarafından kazı çalışmaları
yapılmıştır. British Museum adına Sir Leonard Wolley, 1936 yılında Samandağ’ın
El-Mina Mevkii’nde, 1937'den 1948 senesine kadar da aralıklarla Açana Höyüğü’nde
yürüttüğü kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkardığı muhteşem kültürel miras,
en güzel şekilde korunarak sergilenmektedir.
Neolitik Dönem’den Demir
Çağı’nın sonuna kadar yerleşilmiş olan höyük kültürleri, Amik Ovası’nda yer
alan Tell Kurdu, Tell Tayinat ve Tell Aççana höyük mimarilerinden esinlenerek o
dönemin yapıları müze içerisine inşa edilmiş. Bu yapılardan çıkan buluntular
özel mekân düzenlemeleriyle sergilenmekte. Yine teşhir salonlarında, Dörtyol da
bulunan Kinet Höyüğü ve diğer bazı höyüklerden çıkarılmış küçük buluntuların
sergilendiği vitrin düzenlemeleri mevcut.
Mitolojide önemli bir
yeri olan Tykhe, Hellenistik Dönem’den itibaren Antiokheia’nın şans
tanrıçasıdır. Roma Dönemi’nde de varlığını sürdüren Tykhe, Antiokheia’ya özgü
sembollerle bilinmekte. Sergide Antiokheia Tykhe’nin tasvir edildiği heykeller
ve sikkeler yer almakta. Mitoloji bölümünde Helenistik ve Roma Dönemi’nde
inanılan tanrı-tanrıça ve kahramanların heykelleri de sergilenmekte.
Binlerce yıl öncesinde
insanların yaşadığı antik mağaralardan, Hitit Kralı II. Şuppiluliuma’ya,
Atçana, Tell Tayinat ve Tell Kurdu Höyüğü kazılarında çıkarılan tarihi
değerlerden, Orta Çağ ve İslami Dönem’e ait sikke koleksiyonlarıyla muhteşem
bir koleksiyona sahip müzede ayrıca
Habib-i Neccar Cami, Bayezıd-i Bistami Türbesi ve Payas Külliyesi’nin
aslına uygun olarak yapılmış maketlerini görmek de mümkün. Modern sergileme
yöntemleri ve teknolojilerinin kullanıldığı bu müze ülkemiz adına gurur verici
ve sahip olduğumuz kültürel miras anlamında eşsiz bir hazine.
Büyük İskender ve
sonrası, Sasani, Helenistik ve Selevkos dönemleri Hatay’a dair eserlerin
sergilendiği alanları gezerek, ziyaretimizin sürdüğü 3 saat boyunca geçmişin
görkemli günlerine neredeyse zamanda yolculuk yaptık diyebilirim.
Bu eşsiz müzeyi bana
gezdiren sevgili dostum Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Gökhan Maraşlıoğlu’na teşekkür ediyorum. Sizler de bu büyük tarih ve kültür
hazinesini görerek Antik Çağ, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine dair
hikâyelerle dolu mozaiklerle zamanda yolculuk yapma şansına sahip olabilirsiniz.
Yazı Ve Fotoğraf
Salih Doğan