Geçenlerde Bir Uğradım Bizim Arnavutköy'e…

Resim yaparken de böyleyim, aylarca düşünüp bir günde tasarlıyorum- çiziyorum- boyuyorum, anormalliğim sınır tanımıyor yani! Uzun bir süredir gene yazamadım biliyorum tamam kızmayın, artık Ali Sami Bey’in, Derya sınıfta bırakacağım demesi üzerine şuana kadar ket vurmadığım başarı karnemin zedelenmemesi uğruna ve tembellik nişanesini takmamak için yazdıklarımı toparlamaya karar verdim;) Aslında şöyle ki içinde bulunduğum işimden dolayı şantiye sahasında zamanımın çoğu geçtiği için sakin kafa yazabilmem pek mümkün olmadı ve son aylarda pekte yerimde kaldığım söylenemez. Şimdi Derya çok rahat yazıyorsun yaa…diyebilirsiniz,çünkü aklıma nerde ne geliyorsa (set, cafe, yol, şantiye, atölye vb.) elimin altında ne varsa orda karalıyorum sonra birleştiriyorum, öyle zannetmeyin vintage masa başında gözlük gözünde önünde misss gibi kahvesi geçmiştir bilgisayar başına yazıyordur diye;)

Evet, girişimizden sonra buyurun gelişmemize geçelim efendim. En son ki yazımda Arnavutköy’den bahsedeceğimi söylemiştim ki bu süre biraz uzadı ve gene kendini ele verdin Derya gecikme konusunda! Bir süredir Arnavutköy’deyim yerleşke olarak ve bu yüzden biraz anlatmak istedim işin açıkçası.

Arnavutköy'ün yerleşim yeri olarak kurulduğu tarihi saptamak güç, ancak arşivlerden çıkan haritalardan bölgenin 1850'li ve 1890'lı yıllarda dahi (Arnaout Kevi) Arnavutköy ismiyle anıldığı, haritalarda da bu isimle yer aldığı bilinmektedir. Daha detaylı bilgilere ise 1920'li yıllardan itibaren ulaşılabilmektedir.

Arnavutköy, mübadeleden önce yaklaşık 180 haneden oluşan Rum köylülerin yaşadığı ve şimdilerde “'Eski Köy”' , “'Köy içi”', “'Aşağı Köy”' gibi değişik adlarla anılan bir bölgede yer alıyordu. 1923 Lozan Anlaşması çerçevesinde; Yunanistan ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşayan halkların değişimi “'mübadele”' protokolünün imza altına alınmasıyla birlikte karşılıklı göçler başlamıştır. Halkların karşılıklı değişimini öngören Protokol gereği bu bölgede yaşayan Rum Köylüler Yunanistan'a, Yunanistan Drama bölgesinde yaşayan Müslüman Türkler ise bu bölgeye yerleştirilmişlerdir.

Türkler, bu bölgeye yerleşim esnasında Rum köylüleri ile 2 ay beraber yaşamak zorunda kalmışlardır. Daha sonra Rumlar kendilerine ait bir kilisenin de bulunduğu bu bölgeden evlerini bırakarak anlaşma gereği kendi topraklarına göç etmişlerdir. Arnavutköy İstanbul’un dördüncü büyük ilçesi olma özelliğini korumuştur. Kısaca bir tarihine değinmek istedim sizi sıkmadan.

Şimdi gel gelelim; Arnavutköy’de “meyhaneden başka gidilecek mekân var mı?” demeyin!Arnavutköy’ün olmazsa olmaz meyhanelerini sıralasak bu liste ikiye katlanır ama amaç bu değil! Amaç, Arnavutköy’de keyifli bir gün geçirmek. Bu sebeple kahvaltı yapabileceğiniz bir kafeden, kahve molasına gidebileceğiniz bir pastaneye, deniz kenarında keyif çatacağınız dondurmadan ağızlara şenlik mantıya, romantik bir akşam yemeğinden balıkçıya kadar her şeyi sizin için seçicem.

Arnavutköy aslında bir balıkçı cenneti olarak bilinir. İlk olarak Fishmekan ile başlayan balıkçı mekânları daha sonra Eftalya, Arnavutköy Balıkçısı, Surbalık, Zıpkın ve Atlas’la devam etti. Ama artık bu kavram değişiyor gibi çünkü sahil boyunca deniz manzaralı kafeler de artık Arnavutköy’de yerlerini almaya başladı.

Öncelikle bir kahvaltı yapalım, benim gibi peynir deliliğiniz varsa çeşit çeşit yiyelim, çay tiryakisiyseniz yanında güzel bir çay içelim derseniz sahil kenarında güleç yüzlü servisiyle Emirgan’a uğrayabilirsiniz. Çay önemli bir husus lütfen es geçmeyelim, çayın bile derdi olur aslında; dumanı üzerinde olduğuna göre, unutulduğunda soğuduğuna göre, bekleye bekleye acıdığına göre onu dertlendirmenin anlamı yok dimi;) evet yediniz içtiniz hadi bakalım oturmaya mı geldik! İstanbul Arnavutköy, tarihi oldukça eskilere dayanan bir belde demiştim dolayısıyla Arnavutköy’e geldiğinizde gidip görmeniz gereken pek çok yer var. Boğazı en güzel gören sokaklardan biri olan Ayaz Bostanı Sokağı’na girelim, orijinalliğini yitirmemiş, pencerelerindeki çürümüş perdenin en az 60 senelik olduğu her halinden belli olan ahşap yapının gözünüzden kaçması olanaksız. Arnavutköy, hızla Karaköy-Bebek mekânları ile rekabet edecek duruma geldi.Hele ki semtin sokaklarını keşfetmek, esnafın neşeli atışmalarına şahit olmak çok keyifli. Arnavutköy'de son dönemde farklı konseptlerde birçok mekân açıldı. Semte yeni bir soluk getiren mekânlar sayesinde; bugüne kadar oralara yolu düşmeyen gezginlerin bile 'Bir uğrayalım' dediği bir yere dönüştü. Şimdiye kadar sıra sıra dizilmiş balıkçıları ile kafamıza kazınan semtin en popüleri ve en yenisi Hudson... Bu mekânın etrafında bulunan Any, Luzia, Alexandra, Antica Locanda ve Kavanoz gibi farklı ve sıra dışı konseptteki mekânlar da kendi kitlesini oluşturmuş durumda. Hepsi her akşam tıka basa doluyor.

Müzeyyen ablam ve Zeki abimle anam babam balık yapacaz derseniz içinizi ısıtacak sarımsı mekânıyla çeşit çeşit mezeleriyle sofranızı gerdanlık gibi süsleyecek Hayri babama gidin;)Arnavutköy’de manzaralı mekândan bol bir şey yok ama ara mahallede böylesine güzel, böylesine keyifli bir mekân az bulunur.

Önce masanızı roka salatası, lakerda, fener güveç, tarama, börülce, soyalı uskumru ile bir donatın. Kâğıtta levrek, lüfer, kalkan, mercan, çipura ve dil burada yiyebileceğiniz balıklardan. Sonra yok demedin gittik abbovvv bilmiyorduk falan demeyin bana, hem ne demişler "Kaçan balık büyük olur, kaçamayan ızgara.”

Evet, ilerlemeye devam biraz yokuşlar çıkacağız nefes nefese kalacağız ama değecek ben sizi boşa yürütürmüyüm hiç. Siz dua edin bir Karadenizli olarak yaylalara çıkan yollarda benimle değilsiniz ;) Ara sokaklarda hem eski cumbalı evleri hem de mahalle kültürüne ait izleri bugün bile bulabilirsiniz. Gezinti sırasında Kader teyzemin evinin oradan geçerken, beni benden alan o kokuyla pencereye tünüyorum ve bir kedi edasıyla mırlayarak kabak çiçeği dolmamı kapıyorum ve yürümeye devam. Sevmiyorum ben siteleri, lojmanları vb. hissiyatsız ruhsuz beton yığınlarını, yok böyle sevgi sıcaklık hiçbirinde. Sorarsın “ nerde oturuyorsunuz?” cevap; “bilmem işte A-B-C konakları- lojmanları vs” kimi tanıyon hiç kimseyi… Buradaki kafa olayı güzel bakın hastalığa, başağrısına, romatizmaya bire birebir; sakin, samimi, kuş sesleri var, otopark derdin yok, nerden geçersen geç eve gidene kadar doyarsın zaten, aaa akşam kahvelerine çağrılırsın, idaayı kaybeder bira ısmarlarsın, sabah işe giderken esnafa usta rast gele dersin huzuru bol keseden yani.
Bölge Tarihi camileri ve kiliseleri ile de ilgi çekici. Tevfikiye Camisi’ni, Arnavutköy Rum Ortodoks Taksiarhi Kilisesi, Boyalı Köşk Kasrı’nın günümüzde yapılan bir kopyası olan bina görmeniz gereken tarihi mekânlar arasında. Arnavutköy Çarşısı’na gidip alışveriş yapabilirsiniz ilginç şeyler bulacağınızdan şüpheniz olmasın.

    Yorulduk diyenler gelin sizi komşum diye demiyorum ama Fotini Cafe’ye götüreyim. Günün yorgunluğunu atmalık, mola vermelik, kitap okumalık, bilgisayarını alıp huzurlu huzurlu çalışmalık, resim yapmalık, kahvenizi yudumlarken mahalle arası tatlı gıybetler etmelik, süper ev yemekleri yemelik bu yeri es geçmek olmazdı amma ve lakin çocuklu aileler için adeta biçilmiş bir kaftandır. Çünkü çocukları çılgına döndürecek; içinde top havuzlu kaydırak, tahta oyuncakları ve çocuk kitapları dolusu bir oda var. İtiraf ediyorum arada gidip bende oynuyorum:)) bu altın bilgiyi verdikten sonra geçelim menülerine: bir kere mola için ya da öğün arası atıştırmalıklarınız için gayet yerinde bir seçenek. Kahve yanına alacağınız kekler bir kahve daha içirici, çiftlikten getirdikleri organik malzemelerle hazırlanan ev yemekleri dışında benim gibi vejetaryen olanlar için seçenekler ve çocuk menüleri de var.

      Burada eskiden ulaşım yaya ve tramvay yoluyla gerçekleşirmiş. Ortaköy’den Arnavutköy’ü de geçip Bebek’e nostaljik bir tramvay eşliğinde denizle bakışarak gitmeyi ne çok isterdim, kim istemez ki!

Benim işe dönme vaktim malum emekçi kesimi için zaman önemli, “Seyahat etme; düşüncelerimizi değiştirmek, ön yargılarımızdan kurtulmaktır.” Demiş Amos Bronson Alcott.Yolculuk ederken, gözlerinizi yanınıza almayı unutmamanız dileğiyle, sevgiler…

 

 



 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Derya Uzun