
Eğer Selçuk’tan çıkıp İzmir’e geri
dönecekseniz, haritalar size iki yol seçeneği sunuyor; birincisi ücretli,
ruhsuz bir otoban, diğeri ise Menderes üzerinden, yollarda ilginç kuşlar,
kartallar hatta şanslıysanız leylekler dahi görebileceğiniz virajlı bir yol. Biz,
Selçuk’a giderken değil ancak dönerken aslında yolları karıştırdığımız için
kendimizi Menderes’e sürerken bulduk. Bir süre yol gittikten sonra kahverengi
Klaros tabelası gözümüze çarptı ve ani bir karar, fren ve refleksle direksiyonu
sağa kırdık hemen.
Tarihteki önemini bizim de ancak gittikten
sonra anladığımız, tüm turistik merkezlere bu kadar yakın olmasına rağmen
böylesine az bilinen Klaros’un hikayesi ise şöyle; M.Ö. 13. Yüzyılda bu
coğrafyaya göçen Akhaların ilk lideri Rhaikos ülkesinden sürülen rahibe Manto
ile evlenir ve inanışa göre Klaros Kehanet Merkezi Manto’nun yasının sonucu
olan gözyaşlarından inşa edilir. Ve yine inanışa göre, bu gözyaşlarından oluşan
kutsal suyu içen kahinler tanrılarla iletişime geçerek kehanetlerde bulunur.
Tabii Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte
M.S. 4. Yüzyılda terk edilmiş olsa da tanrı Apollon’ adanan Yunanistan’daki
Delphi ve Didim’deki Didyma Apollon tapınaklarından sonra Klaros’taki Apollon
Tapınağı da terk edilene kadar bilicilik merkezi olarak işlevini korumuş. Biraz
sanat tarihi perspektifinden incelemek gerekirse eğer, buradaki tapınak M.Ö. 2.
Yüzyıla tarihlenmesinin yanı sıra, Hellenistik dönemde İyonya’da yapılan tek
Dor tapınağı olması bakımından da önemli. Çünkü Büyük İskender’le birlikte
Hellenistik dönemde Doğu ve Yunan kültürü, dolayısıyla da sanat üslubu birbirine
entegre olmaya başlamıştır. Arkaikliğin getirdiği sadelik yerini daha canlı,
hareketli, dinamik mimarilere bırakmış; Dor üslubundan Korint üslubuna geçiş
yapılmıştır.
Tapınağa giden yol sütun, heykeller ve kahine
danışmaya gidenlerin yazdıkları kitabelerle donatılmış. Dahası, tapınağa çıkan
merdiven basamaklarında bile yazıtlar bulunması bu kutsal alanı oldukça ilginç
kılıyor.
Büyük İskender’e kadar yalnızca kurulların
taleplerini karşılayan kutsal alan, Büyük İskender’in kişisel başvurusu
sonrasında bireysel olarak da başvurular kabul etmeye başlamıştır. Ortaya
çıkarılan bilgiler ışığında, bu başvuruların Kuzey Afrika’dan İngiltere’ye
kadar uzanması. Bir diğer bilicilik merkezi olan –yukarıda bahsi geçen- Delphi
Apollon’una yalnızca Hellenler başvurabiliyorken, Klaros “barbarların” da
başvurmasına izin veren, “dünya vatandaşlığı” kavramının Anadolu’da uygulandığı
bir lokasyon.
1907 yılında kazıları başlayan ve aralıklarla
devam eden kazı çalışmaları, Prof. Dr. Nuran Şahin’in kazı başkanlığını yapmaya
başlamasıyla bir Türk kazısı olmuştur. Ülkemizde tanınırlığı ve bilinirliği
kısıtlı bir antik kent olsa da günümüzde “Yeni Apolloncular” adıyla anılan ve
rahipleriyle Klaros’a gelen ABD’li grupların olduğu biliniyor. Apollon’un
bölgedeki kehanetlerine ve manyetik bir alanın var olduğuna inananlar, tapınak
içerisindeki suyla ayaklarını ıslatıp buradaki enerjiden faydalandıkları
ritüeller gerçekleştiriyor.
En ilgincini ise en sona bırakmak istedim;
Klaros sözcüğü Helen dilinde “kısmet çekimi, arazi” anlamına gelse de asıl
kökeninin Luvi dilindeki “kıyı, iskele” anlamına gelen “Kalara” dan geldiği
düşünülmektedir. Burada Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı İnsan şiirini tekrar
anmak isterim;
“Gelenler adamdı, buldukları insan
İnsan yalnız Tanrı’nın yarattığı mahluk.
İnsan mahluktan, adam insandan çıktı.
Tanrı’nın insanı yer ve içer,
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.”
Şimdiyse; Luvi dili, kehanetler ve en büyük
öğretmenimizin yazdığı şiirin arasındaki boşlukları doldurmak için sevgili
okuyucu, seni davet ederim.
Yazı Ve Fotoğraf
Doruk Conker ŞAHİN