GEÇMİŞİN RENKLİ YÜZÜ; GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ

Yağmurlu bir Kapadokya gününde, balonların yükselişini hava şartlarından göremeyişimizin üzüntüsünü bizi sarmasına izin vermeden hemen kendimizi Göreme Açık Hava Müzesi’ne atıyoruz.

Kocaman bir manastır kompleksiyle karşı karşıyayız. Rahip ve rahibelerin kaldığı yerler –haliyle- karşılıklı konumlandırılmış farklı peribacalarının içine oyulmuş ve yaşam düzenleri; havalandırma boruları, odalar, yemek yapılan yerlerin islerinden kararan duvarlar ile yeraltı kentlerinde gördüklerimizle birebir.

Sevgili okuyucu, sen sormadan söyleyeyim, kiliselerin içindeki duvar resimlerin renkleri aynen o kadar canlı. Bunun bir sebebi yakın tarihte gerçekleştirilen restorasyon olsa da bir diğer sebebi nemrut nemrut oturması için her kilise içine dikilen görevliler bana kalırsa. Görevlilerin varlığı freskleri insan tahribatından biraz korumuş olsa gerek. Benim buradaki şansım, bu muhteşem coğrafyayı iki tur rehberiyle dolaşmak oluyor. “İçeride fotoğraf çekmek yasak”, “kiliselerin içinde yalnızca üç dakika geçirebiliriz” uyarılarının oraya gidene kadar gerçekdışı olduğunu düşünen bana, kocaman bir tokat geliyor; çünkü içeride sahiden fotoğraf çekmek yasak. Ve dedikleri gibi, yüce Kültür Bakanlığı bir kilise içinde en fazla üç dakika geçirilmesine izin vermiş. Yaz mevsiminde yaşanılan kalabalıktan ve bekleme sürelerinden dolayı mantıklı bir kural gibi gelse de kulağa, 1 Ocak sabahının köründe arkamızda hiçbir grup olmamasına rağmen kilise içerisinde yeterince vakit geçirildiğimiz söylenerek çıkarılmamız da ayrı bir yeni yıl hediyesi.

Fotoğrafların çoğunluğu görevli dikmeyi unuttukları Elmalı Kilise’den. Bir de Aziz Basileus Kilisesi’ni kimse önemsememiş olacak ki, orada da kimse yoktu. Bu iki kilise arasındaki fark ise Elmalı Kilise’de sıva üzerine yapılan resimler, Aziz Basileus Kilisesi’nde tamamen taş üzerine yapılmış. Duvar üzerine dekoratif amaçlarla çizilen ve kemer görünümü verilmesi hedeflenen çizimler ise pek tabii arkaik.

Müzenin içerisindeki kiliselerde sistematiği henüz oturtulmamış bir litürjiden bahsediyoruz. Yani, “kubbeye Pantokrator İsa (Evrenin Hakimi İsa) yapılır, yemekhaneye Son Akşam Yemeği sahnesi çizilir, kilise hangi azize adanmışsa muhakkak içeride o azizin bir betimi bulunur” gibi bir sistem var ancak biraz sonra göreceğimiz Tokalı Kilise’deki gibi bir sahne sıralaması mevcut değil. Daha çok “şuraya da bir Aziz Gregorius çizelim” gibi düşünülerek yapılmışlar.

Tokalı’ya gelmeden önce Çarıklı Kilise’ye giriyoruz. Bu kilisenin önemi, yerdeki bir çarık izinden dolayı İsa’nın buradan göğe yükseldiğinin halk efsanesi şeklinde anlatılması.

Bir de tabi Yılanlı Kilise’miz mevcut. Bu kiliseden son hatırladığım “abla valla bak ben sanat tarihçisiyim hiç mi fotoğraf çekemem” diye ajitasyon yapıyor oluşum. Yine de kilisenin içinde yer alan ve o döneme göre oldukça ilginç kabul edebileceğimiz hermafrodit (aynı anda hem kadın hem erkek figür) betimlemesini gizliden gizliye çektim.

Yılanlı’dan sonra girişinin ayrı bir ücrete tabi tutulduğu Karanlık Kilise’ye bir bakış atıyoruz. Diğer kiliselere nazaran çok daha az güneş ışığı aldığından dolayı buradaki freskler oldukça iyi korunmuş durumda. Kiliseye girince başka bir gezegene girmiş gibi başınız dönüyor adeta. Yine gizliden fotoğraf çekmesem çatlardım tabi ki, o sırada nemrutluğunu sevdiğimin görevlisi geldi “bu yaptığınız hırsızlık” diye çemkirmeye başladı. İnsan diyemiyor ki, zamanında ülkeyi soyup soğana çevirmiş hala da bulduğunuz tüm sanat eserlerini kaçırmaya devam ediyorsunuz; zaten var olan kilisede, halihazırda var olan duvar resmini, para ödeyip de içeri girdiğim yerde fotoğrafını çekemeyeceksem zaten gelmeme gerek yok Google Maps’ten de dolaşırım. J

Göreme Açık Hava Müzesi’nden çıkıp hemen birkaç adım aşağısında yer alan Tokalı Kilise’ye giriyoruz. Anlatılanlara göre kilisede bir kemerden diğerine uzanan altından kocaman bir kemer varmış. Bu tokanın –başka bir şey olması zaten düşünülemez- yerinden çıkarılmaya çalışılmasıyla duvarda sıvaya dair ne varsa dökülmüş, kilise de adını buradan almış. İki dönemde inşa edilen kilisenin birinci bölümünde Kutsal Kitap “sırasıyla” betimlenmiş, hani yukarıda bahsetmiştik ya bir sistematik yoktu diye. Heh burada artık Meryem’e Müjde’den İsa’nın Çarmıha Gerilmesi’ne kadar kitap gibi okuyoruz.

Kiliseye ait fotoğraflar, söylememe gerek yok, yine gizli çekim. Birinci kısımda görevliler durduğu için orayı çekemedim. Kilisenin ikinci bölümündeki bu vurucu indigo mavisi denilen renk ise sırf buraya özel olarak zamanında başka yerlerden getirilmiş. Kilisenin ikinci bölümüne ait en çok dikkatimi çeken ise Tahtta İsa kompozisyonunun solunda yer alan küçük kerubim oldu. Gördüğümüz tüm bu kiliseler içinde tek örnek. Kökeni Asurlulara dayanan figürün kelime anlamı “eşik koruyucusu”. Şimdi neden Asurlular’da surların, kapıların, kent girişlerinin kanatlı boğa, kanatlı aslan figürleriyle korunduğu biraz daha açıklık kazanıyor.

Kerubimlerin dört kanadı, dört de yüzü var. daha sonra Hristiyanlıkla bu yüzler, İncil yazarları olan Marko, Matta, Lukas ve Yuhanna’ya yani kanatlı aslan, kanatlı boğa, kanatlı insan (bazen melek) ve kartal betimlerine dönüşmüşler. 

Göreme Açık Hava Müzesi’nin, Göreme’nin diğer güzelliklerinde başka suratı asık görevliyle karşılaşmama dilekleriyle geride bırakarak yeni lokasyonumuza doğru yola çıkıyoruz. 

Yazı Ve Fotoğraf
Doruk Conker ŞAHİN