FENERİMİN AYDINLATTIĞI DÜŞLER

Görünce hepimizde başka başka duygular uyandıran Fenerlerin bana hissettirdikleri ve beni alıp götürdükleri yerlerin hikayesidir size anlatacağım...

 

Düşlerimiz kadar renkli, yalnızlıklarımız kadar özgür fenerlere yolcu oluyoruz bu kez. Çocukluğumuzun "anı Kumbarası"nda biriktirdiğimiz nadide heyecanların kapısını tıklatıyoruz.
Büyümüşlüklere aldırmayışımızın emaresi fenerler.
Çeşit çeşit, rengârenk…
Her birimizin ruhu gibi farklı, her birimizin sureti gibi aynı.
Bir ateş böceği ne kadar aydınlatırsa, işte o kadar aydınlatır dünyayı.


Gösterişli aydınlatmalar olması yanı sıra, içindeki mumun ateşiyle anında tutuşup kül oluverecek kadar da basittir oysa. Belki de hayatlarımız gibi, içi bizi dışı sizi yakıyordur bir çırpıda. Dışarıdan bakıldığında her zorluğa göğüs geren, olgun akıllarımızın üstesinden geleceğini sandığımız, metanetli olma edalarına bürünürken; içerde küçük bir serzenişle, gemilerimizi alabora etmek için tozu dumana katan fırtınalarımızın harcını yoğururuz durmadan. İçimizle-dışımız arasındaki harp yüreğimizi yorarken, biz büyümenin verdiği mantıkcılık oyunlarına alışmaya çalışırız diğer yandan. Kimlik arayışımızın mücadelesinde debelenirken, en büyük yardımcımız hatıralarımızdır kuşkusuz. Bir çocuğun elinde gördüğümüz pamuk şeker, lunaparkta bir köşeye atılmış atlıkarınca ya da bir ağacın dalına asılmış kâğıttan fener, beynimizin odalarında arşivlediğimiz çocukluğumuza götürmeye yeter bizi. Büyümeyişimizi sakladığımız o mahzende “dünya telaşı” gibi lahzaları idrak edemeyen, minik bir yürek oturur. Kendimizi buhranların nirvanasına çıkarttığımız her an, sıkıntıların mengenesinden kurtarmak için dikilir karşımıza. Sevinçle fener alayının gelmesini beklediğimiz bir anı, mum sönmesin diye küçük bedenimizi, heybetli rüzgâra siper etme telaşı… Çocukluğumuzun silsilesi, tasavvurlarımıza filmin şeritlerini döşerken; yüzümüzde oluşan tebessümden bihaber gözümüzü takıveririz fenerlerin ışıltısına. “Zaman- Mekân- İnsan” tamlamasının şeytan üçgeni yerine , “Hayal- Çocukluk- Umursuzluk” tamlamasının yaşam üçgeninde korunmaya alınmış buluruz, yıllanıp yorulan zihnimizi. Biz içimizin gel-gitlerini düşlerimize vura vura dinginliğe kavuştururken; feneri aydınlatan o mum da yavaşça bırakır kendini azalmışlığa.
Mum erir, ateşin harı söner, fener karanlıkla buluşup yokluğunu ilan eder.

Kendinize bir renk seçin, sonra bir fener, ardından yeni düşler edinin.
Mumu yakın ve bırakın fezaya,
Nasıl olsa, yok olacaktır tüm kavramlar gibi zamanla.

 

SÖZLÜKTE FENER

Saydam bir maddeden yapılmış ya da böyle bir maddeyle donatılmış, içinde ışık kaynağı bulunan aydınlatma aracı.

KÜLTÜRLERDE FENER

Genelde festivallerde kullanılan fenerler Çin Tayvan ve Japonya'da daha çok yaygın olarak kullanılıyor. Tayvan'da özel bir fener festivali bile var. Asya da tapınaklarda da kullanılan fenerler kullanım yerlerine göre şekil almış ve sınıflandırılmış. Özellikle gece gökyüzüne bırakılan fenerler festivallerin gözdesi. Polonya'da Guness rekorlar kitabına girmek için 11 kişi aynı anda gökyüzüne fenerler bıraktılar ve gök yüzü alev toplarıyla doldu.

Batıda daha çok Noel'de kullanılan fenerler Çin topları olarak ta anılıyor.

BİZDE FENER

Günümüzde süsleme ve kutlamalarda aksesuar olarak kullanılan fenerin Konyalı çocuklar için başka bir anlamı var.

Daha çok Konyamız'da kutlanan şivlilik üç ayların başlangıcının ve Regaip kandilinin müjdecisidir. Dünyanın değişik coğrafyalarında farklı kültürel kutlamalara sahne olan Üç Aylar’ın başlangıcı Konya’da sadece ibadetle mükellef yetişkinler için değil, çocuklar için de heyecenla beklenen bir zamandır. Üç Ayları iple çeken çocuklar için o gün, Ramazan Bayramı’na kadar sürecek mutluluk kervanının başlangıcıdır.
“Regaip Kandili günü sabahı, sabah namazından sonra mahalledeki üç ile on beş yaş arasındaki kız erkek çocukları sokak başlarında toplanarak ilk kapıdan başlamak üzere kapıları birer birer çalarak açılmasını beklerler, kapı açılması biraz gecikti mi hep bir ağızdan ve tempo ile şu maniyi söylemeye başlarlar.

"Şivli şivli şişirmiş/Ergen oğlan pişirmiş/İki çörek bir börek/Bize, namazlık gerek"

İşte bu sabahın gecesinde Regaip Kandilinin müjdecisi olan fener alayı şehri ışıl ışıl aydınlatırken özellikle çocukların neşesi görülmeye değer. Ellerindeki rengarenk, körüklü, silindirik, küresel kağıt fenerlerle birlikte sokaklara akın eden çocuklar fener alayı ateşleri etrafından çeşitli oyunlar oynar..Neredeyse Konya’nın her mahallesinde yakılan fener alayı ateşleri şehrin havasını değiştirir..
Neyse ki bu gelenek Konyamız da halen yaşatılıyor.

TARİHTE FENER

Fener İnsanlar tarafından çok eski zamanlardan beri kullanılmaktadır. Avrupa’da bilhassa 16. yüzyıldan itibaren evlerin merdivenleri, sofalar, odalar, güzel fenerlerle donatılmış, daha sonraları özel binaların bahçe ve içleri bunlarla süslenmiştir. Fenerlerin içinde önceleri mum yakılırdı. Yanıcı yağlara batırılan fitillerin yakılması esasına dayalı fenerler de vardı.

Anadolu’da sokak lambalarının olmadığı, 20. yüzyıl başlarına kadar, her yerde yaygın olarak fenerin çeşitli tipleri kullanılmıştır. Bekçilerin, yatsı namazına gidenlerin, gezmek için çıkanların, yangına koşanların kullandıkları lambalar, yüzyıllarca insanlara faydalı olmuştur. Ramazan günlerinde, bayramlarda ve mühim günlerde önemli yerler geceleri fenerlerle süslenirdi. İstanbul’un fethinde gemilerde ve surların tarafında fenerlerle yapılan şenlikler Bizanslıları dehşete düşürmüş, gece yarısında hepsinin âniden aynı anda söndürülmesi halkı panik içinde kiliselere koşturmuştur.

Eski zamanlarda yine sokaklarda gezerken el-feneri taşırlardı. Bu çeşit el-fenerlerinin muşambalı ve camlı olmak üzere iki çeşidi vardı.  Muşambalı el-fenerleri körüklü bir boru şeklinde olup, katlanarak kapanır ve istenildiği zaman kolaylıkla açılırdı. Bunlara “İşkembe fener” de denilmiştir.Muşamba fenerlerin dâire şeklinde olan alt ve üst kısımları pirinç veya gümüşten kabartma işlemelerle süslenirdi.Camlı fenerlerin bugün için de kullanılan elektrik, havagazı, gaz yağıyla yanan çeşitleri vardır.

 

TEŞEKKÜR

Vitrinlerin de ki Fenerleri bize veren

Konya Kulesite AVM

Faik Sönmez mağazasına  Teşekkürlerimizle...

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
Semiye Güleş Foto:Taha Palaz