Eskinin Efsunu, bazen bir köy otobüsüyle bazen bir şebit ekmek
kokusuyla bazen de bir eski eşyayla sarar insanı…
Uzun zamandır gidelim
diyerek planladığım ama en sonunda gerçekleştirdiğim bir geziydi. Konya’da Eski
Garaj diye bilinen, köy otobüslerinin hareket yeri olan bir garajdır Eski
Garaj. Özellikle Konya’nın güney ilçeleri olan Çumra, Hadim, Bozkır, Taşkent ve
Aladağ yöresi diye bilinen Torosların eteklerinde ve zirvelerinde konumlanmış
köylere gitmek istiyorsanız Eski Garaj’a uğramak zorundasınızdır. Ayrıca
Karaman ve Karaman’ın ilçelerine de otobüsler buradan kalkar.
Eski Garaj’ın çocukluğumdaki yeri de ayrıdır. Yaz başında kendi
başıma daha çocukken bu garaja gelir, civarında kurulan seyyarlardan cebime
konulan parayla yazın yeni çıkan sebze-meyvelerinden poşetler dolusu alır,
hatta yanına rahmetli babaannem sever diye onlarca şehir ekmeği alır, kocaman
bir çuvalla yaz yolculuğum başlardı. Şehir ekmeği, şu an da hepimizin evinde
tükettiği, her gün eve dönerken aldığımız ekmek. Malum eskiden köyde yaşayan
insanlar yufka ya da “Şebit Ekmek” dediğimiz ateşte, ocak başında zahmetle ama
neşeyle pişirilen hatta şifa yönü ve tat yönüyle şehir ekmeği ile asla mukayese
edilemeyecek bir ekmek yerdi. Eskiden şehirle bağı az olan köy insanı şehir
ekmeği yemeyi ya da ikram etmeyi severdi. Şehirden gelen birisinin şehir
ekmeğini köye götürmesi de güzel karşılanırdı. Ya da ben öyle anımsıyorum.
Günümüzde artık birçok markette şebit ya da yufka ekmekler ekmek reyonlarında
satılan, şehir halkının da severek tükettiği ekmekler arasında. Geçenlerde bir
yufkacıdan böreklik yufka satın alırken canım yine şebit ekmek çekmişti,
almıştım. Ama inanın köy yerinde yapılan ekmek gibi asla değil.
Şebit ekmek üzerine de uzun uzun yazılar yazılabilir. Lakin şebiti
benim yanımda kıymetli yapan, ateşinde piştiği odunun dağ esintilerini ekmeğe
bulaştırmasıdır. Şebit ekmeği lezzetli yapan diğer bir durum ise, köyün temiz
havasının ve suyunun hamurun harcında olmasıdır. Şehirde arasak da
bulamayacağımızı huzurun kaynağıdır şebit ekmek. Hele arasına haşlanmış
yumurta, yağ, taze soğan sarıp- sıkıp yemek ise tam anlamıyla şifadır.
Çocukluk yaşlarım diye adlandırdığım bu zamanlar daha ilkokul
yıllarıma dayanır. Düşünsenize ortaokul öğrencisi bile olmayan bir çocuk 600 km
öteden, başka bir şehirden önce Konya’ya kendi başına gelir, daha sonra o
zamanlarda köy otobüsü ile beş-altı saat süren köyüne giderdi. Günümüz
anne-babalarının cesaret edemediği türden bir durumdur bu bahsettiğim.
Günümüzde imkânsız, diye adlandırılacak bir durum yani…
Aslında maksat Eski Garaj civarında kurulan bitpazarına yolumuzu
düşürmek ve duygularımızı paylaşmaktı. Ama hep bir efsunu olan her eski gibi “eski
garaj” kelimesinin hatırlattıkları bu yazıyı kuşatıverdi. Kimine göre işi
bitmiş, bir şey olmaz dedikleri, kullanmadıkları eşyalar, kitaplar kısaca
insana dair her türlü nesnenin alınıp satıldığı yerlerdir bitpazarları. Osmanlı
İstanbul’unda “Bayat” ya da “Bat Pazarı”, Berlin’in “Strassedes 17. Juni”,
Paris’in kuzeyinde “Marcheauxpuces Saint-Ouen”, Türkiye’de “Bitpazarları”
aslında geçmişin sırlarla dolu yanının “eski” adıyla sunulduğu, el değiştirdiği
eşyaların insanda tarifi imkânsız duygulanmaları uyandırdığı yerlerdir. İnsan
kentin kuşatmasını kırmak ve aslında değişik bir nefeslenme ihtiyacı duyuyorsa -ki
nefesi değiştirmek istemeyen yoktur- böylesi mekânlara ara sıra dalmalıdır
insan. Adımlamak yetmiyor, dalmak gerekiyor ki, o büyü verici havayı
soluyabilsin. Kullanım amacının ne olduğunu bilmediğiniz eşyalar insanı aslında
acziyeti ve bilgisizliği ile de yüzleştiriyor. Bu yüzden böylesi yerler
yüzleşme mekânlarıdır. Gururundan ve kibrinden duvarlar örmüş insanın
duvarlarını yıkma yerleridir.
Yıllar öncesinden kalma kasetler, CD’ler,
video oynatıcılar, telefonlar, teypler, radyolar, ayakkabılar, elbiseler, ütü,
bisiklet, motor parçası, lastik vs, vs, vs...
Her birinde nice öykü gizli...
Kim bilir ne hayallerle alınmıştı bunlar bir zamanlar...
Satanlar, atanlar, biriktirenler, atamayanlar, bakanlar, antikacılar, eskiciler
hepsi burada.
Fırsat buldukça hafta sonu gezilerinin
olmadığı zamanlarda uğruyorum.
Bazen, fotoğraf çekiyorum,
Bazen alıyorum,
Bazen çöpe atmayıp götürüp satıyorum.
Bazen de sadece geziyorum.
Bu pazarın müdavimleri var.
Alan veya satan. Gerçekten bağımlılık yapıyor.
Hiç kullanmasam bile uygun
fiyata bir şeyler denk gelirse zaman zaman param nasip oluyor.
Genelde tarım aleti, takım
taklavat alırım.
Gezerken bazen insanın “Allah'ım
bu da mı satılır!” diye sorası geldiği akla hayale gelmedik neler, neler...
Yazı Ve Fotoğraf
Yazı: Salih Gürbüz Ali Işık Fotoğraflar: Ali Işık