
Bu kez İrlanda’nın
başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri Dublin’e gidiyoruz. Vikinglerin MS
841’den itibaren buraya yerleştiklerini biliyoruz. Saltanatları boyunca Dublin,
en önemli şehir ve ticaret merkezi haline gelmiş.
Günümüzde de
kültür-sanat ve ticaret merkezi olan şehir, refah içinde yaşanabilecek yerlerin
bir sembolü aynı zamanda. Yüzyıllardır yazarları, entelektüel insanları, turizm
amaçlı ziyaretçileri ve halkının dostluğuyla tanınıyor.
Coğrafi konumu
itibariyle oldukça şanslı. Güzel bir körfezin başında yer alıyor. İrlanda
Denizi kıyılarına uzanan, tepelerle çevrili ovanın içinden geçen büyüleyici
Liffey Nehri ile eşsiz bir doğa güzelliği sergiliyor. Nehir, şehri kuzey ve
güney olmak üzere ikiye ayırıyor.
Sosyalleşme mekânı
haline gelmiş pubları, kafe ve restoranları ile turistlerin en çok ziyaret
etmek istedikleri şehirlerden biri. Özellikle de müzik ve dansın etkisi hemen
her yerde hissediliyor.
Ilıman bir iklime
sahip denilse de Ağustos ayını yaşamış biri olarak en yüksek sıcaklık 20°C’yi
gördüğümü söylemeliyim. Beş dakika yağışlı, beş dakika güneşli geçti günler.
Yazı böyleyse kışı nasıldır kim bilir?
Hem tarihi hem de
doğal güzelliklerini keşfetmeye çalıştım zamanım elverdiğince. Kitapsever biri
olarak ilk sırada Trinity College vardı. Görkemli bir yapı ve olağanüstü bir
kampus. İnsan burada ömür boyu öğrenci olmak istiyor.
Trinity College,
Cambridge Üniversitesi’ni oluşturan 31 kolejden biri. 1546 yılında Kral
VIII.Henry tarafından kurulmuş. Kampus, aynı zamanda mükemmel bir sanat ve
alışveriş merkezine sahip. Ancak benim asıl ziyaret sebebim eşiz kütüphanesi. Özellikle
200.000’den fazla eski kitaba ev sahipliği yapan Avrupa’nın en ihtişamlı
kütüphanelerinden biri olan Long Room’u mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Zamanda yolculuk bu
olsa gerek. Kitap kokusu içinde adımlıyorum mekânı. Böyle bir yer var mıdır
dünyada? Hazine türü kitapların arasında gezinirken yüzyıllar öncesine
gidiyorum. Kells kitabıyla MS 800’e kadar uzanmak mümkün.
Kilmainham Gaol adlı
tarihi hapishane ziyaret noktalarımdan bir diğeri. Her adımda yaşanan acıları, dökülen
gözyaşlarını hissettiriyor insana. Sanatseverler National Gallery of Ireland ve
National Museum of Decorative Arts and History’i ücretsiz olarak gezebilirler.
Doğa tarihi müzelerini sevenler için tavsiyem National Museum of Ireland-Natural
History olacak.
Christ Church
Cathedral, St. Patrick’s Cathedral, Dublin Castle tarihi yaşamak isteyenlere
tavsiye edilir. Alışveriş sevenler, cıvıl cıvıl kafelerde oturmak isteyenler
için adres O’Connell Street denilen ana cadde. Bir diğer yer ise Hary Street.
Dublin görülecek
yerlerin ötesinde yaşanılacak bir şehir. Güvenli, eğlenceli… Ancak bir yeri
yaşanılası yapan insanlarıdır bana göre. İrlandalılar çok cana yakın, iyi
niyetli ve yardımseverler. Bu nedenle her ne kadar aksanları farklı olsa da
anlaşmakta zorluk çekmiyorum.
Ünlü devrimci liderlerin,
edebi şahsiyetlerin ve müzisyenlerin heykelleri şehir merkezi boyunca yapacağınız
yürüyüş turuyla izlenebilir. Oscar Wilde, James Joyce, Jonathan Swift, Samuel Beckett
ünlü Dublinli yazarlardan birkaçı. Oscar Wilde, Merrion Square Park’ta bir kayanın
üzerine uzanmış. Renkli hayatı gibi renkli bir heykel. Büyük usta James Joyce
O’Connell Street’de bastonuna yaslanmış halde karşıma çıkıyor.
Temple Bar bölgesi başta
olmak üzere şehir merkezinin hemen her yeri eğlence mekânları ile dolu. Gündüz
gece fark etmeksizin İrlanda danslarını izleme şansına sahipsiniz.
Kırsal kesimden
şehirlere gelen yerli halk, zengin bir müzik mirasını da beraberinde getirmiş.
Geleneksel İrlanda müziğinde daha çok arp, keman, flüt, akordeon, gayda gibi
enstrümanlar kullanılıyor. Bu geleneksel müziğe “stepdancing” yani “step dansı”
eşlik ediyor. Bu dansta bacak hareketleri ön planda. Dansçılar biri yumuşak
diğeri sert olmak üzere iki çeşit ayakkabı kullanıyor.
Gittiğim yerlerde her
ne kadar müzeleri, galerileri gezmeyi sevsem de rotamda mutlaka botanik parklara
yer veririm. National Botanic Garden da onlardan biri. Saint Stephen’s
Green ve Merrion Square Park huzuru
yaşayabileceğiniz diğer cennet köşeler.
İklimine rağmen
enerjisi yüksek olan bu şehirde giyimden çikolataya, takıdan müzik
enstrümanlarına hemen her şeyi bulabileceğiniz Carroll’s mağazalarını ziyaret
etmenizi tavsiye ederim. Şansınız varsa büyük indirimleri yakalayabilirsiniz. Ana
merkezi O’Connell Street’dedir.
Dublin, iş ve finans
merkezi olmakla birlikte ileri teknolojik sanayi bölgesi ile uluslararası
platformda Avrupa’nın Silikon Vadisi olarak biliniyor. Google, Yahoo, Facebook,
eBuy, Linkedin gibi dünyaca tanınmış teknoloji devlerinin Avrupa merkezleri
burada yer alıyor.
Ülkeye girişte
maalesef Schengen vizesi geçerli değil. İrlanda vizesi almanız gerekiyor.
İngiltere vizeniz varsa önce İngiltere’ye girmek şartıyla giriş yapabilirsiniz.
Şehri yürüyerek
keşfetmek mümkün. Gelişmiş ulaşım ağıyla gitmek istediğiniz hemen her yere rahatlıkla
ulaşabilirsiniz. Bir diğer seçenek “Hop-on Hop-off” denilen otobüs turları ile
gezmek.
Söylemeliyim ki her
anlamda pahalı bir şehir. Para birimi Euro olan diğer ülkelerle
kıyasladığımızda ne yazık ki en pahalılarından biri.
Uzaklığa, fiyatlara aldırış
etmeyip İrlanda’ya giderseniz mutlaka kapsamlı bir gezi planlanmanızı tavsiye
ederim. Sadece başkent yetmeyecek. Galway, Cork, Kilkenny, Killarney ve daha
birçok cennet köşeler sizi bekliyor. Doğal güzellikleri ile bence dünyanın en
güzel ülkelerinden biri, inanın pişman olmayacaksınız
Yazı Ve Fotoğraf
Benian ÇULHAOĞLU