EFSANE ŞARKICI JACQUES BREL’İN İZİNDE MÜZİKLİ BİR YOLCULUK

Bugüne kadar 65 ülke, 300 civarında şehir ve kasaba gördüm. Parklar, bahçeler, saraylar, şatolar, antik kentler, tarihi sokaklar, sergiler, konserler ve daha neler neler gezilerimi süsledi. Ancak rotalarımın vazgeçilmez durakları her zaman müzeler oldu.

            Sayısını hatırlayamayacağım kadar çok sayıda müze gezdim. Beğendiklerim olduğu kadar, ruhsuz bulduklarım, müze denilmeyi hak etmeyenler de olmadı değil.

Siz de yaşamışsınızdır: büyük heyecan duyduğunuz, yüreğiniz kıpır kıpır, ağzınız kulaklarınızda gezdiklerinizi yıllar sonra yine gülümseyerek hatırlarsınız. Pırıltılı bir çerçeveye yerleşir hafızanızda, yıllar geçse de unutamazsınız. Brüksel’de gezdiğim Fondation Jacques Brel müzesi de onlardan biriydi.

 

            8 Nisan 1929’da doğan Jacques Brel, Fransızca şarkılarıyla tanıdığımız Belçikalı söz yazarı, şarkıcı ve müzisyendir. Duygularını ifade etme gücü bir şair olarak da tanınmasını sağlamıştır. Aynı zamanda aktör, tiyatro oyuncusu, yönetmen olarak da karşımıza çıkar; ancak onun vazgeçilmezi müziktir.

            Fransızca konuşmasına rağmen aslen Flaman soyundan gelir. Babası bir karton fabrikasının ortağıdır. Jacques Brel bir süre babasıyla çalışır ancak müziğe olan tutkusu ağır basar.

            1950'lerin başında yazdığı parçalarla çıkış yapar, Belçika'da tanınmaya başlar. 1954'ten itibaren müzikle profosyonel anlamda ilgilenir. Kabarelerdemüzikhollerde

 çalıp söyler. 1956'da Quand On N'a Que l'Amour adlı parçası ile ilk büyük başarısını yakalar.

            Brel, Fransız olmadığı halde Fransızca müzik yapan en başarılı sanatçılardan biridir artık. Güçlü algısı, yaratıcılığı sayesinde hayatı şiirsel bir dille ifade

edebilmektedir. Kelimeleri basit ancak etkileyicidir. Aşk, ölüm ve hayat hakkında hüzünlü şarkılar besteler. Quand On N'a Que l'Amour, Ne Me Quitte Pas, Les Flamandes, Les Bourgeois, Amsterdam en ünlü şarkılarından birkaçıdır.

            Sanatçı, ne yazık ki 1978'de, akciğer kanserinden hayatını kaybeder. Mezarı Marquesas Adaları'ndaki Calvary Mezarlığı’nda, ünlü ressam Paul Gauguin’e sadece birkaç metre uzaklıktadır.

           

            Gerçek sanatçılar ölmez. Sadece yattıkları yer değişir. Sonsuza kadar sevgi ve saygıyla hatırlanırlar, tıpkı Brel gibi…

            Grand Place'a çok yakın olan küçük bir müzede, Jacques Brel koleksiyonu bekliyor ziyaretçileri. Dünyaya ismini altın harflerle yazdırmış bir sanatçının hikâyesinin eşlik ettiği müzikli bir yolculuğa çıkarıyor. Hayranları için ideal bir gezinti şüphesiz. Benim gibi gezginler içinse yeni bir keşif noktası.

            1981'de kurulan Jacques Brel'in çalışmalarına ve yaşamına adanmış vakıf, günümüzde sergiler düzenlemekte, eserler yayımlamaktadır. Müzede, Brel’in müziğini ve ruhunu genç kuşaklara aktarmak için, yapıtlarına ve yaşamına ilişkin çok sayıda arşiv bir araya getirilip dijital ortamda sunulmuş.

            Üç ayrı mekânda sergilenmiş sanatçının dünyası: Brel Chanteur’da sanatçının şarkılarına yer verilmiş; Brel Auteur’da ilk çocukluğundan son yolculuğuna kadar yazdıklarının bir listesi bulunuyor; Ciné Brel’de ise Jacques Brel'in tüm sinematografik çalışmalarını keşfetmek mümkün.

           

            Gezimin finalinde, Brel’in söylediği Ne Me Quitte Pas adlı şarkıyı, Türkçe  sözlerle müzisyen Recep Aktuğ’un sesinden dinledim. “Ne Olur Gitme” dedi. Ülkemden uzakta, yapayalnız hissettim kendimi… Etkileyici bir sesi var. Oysa ben onu oyuncu olarak tanımıştım; Aşk-ı Memnu dizisinde hayat verdiği “Hilmi Önal” karakteri ile hafızamda yer etmiş. Ne yazık ki, 2020 yılında aramızdan ayrıldı Aktuğ. O ve Brel, evimden, ülkemden çok uzakta, bambaşka bir dünyadan ulaştılar kalbimin kuytu köşelerine…

            Keşke ülkemizde de bu tip müzeler olsa. Gerçi Barış Manço Müzesi var, Zeki Müren’in evi müze; sayıları artıyor son yıllarda. Ancak hiçbiri arşiv niteliği taşımıyor. Bu tip dijital müzeler kurulmalı. Brel, bir zamanların süperstarı Erol Büyükburç’u hatırlattı bana. Dilerim bir gün Erol Büyükburç Müzesi’nin kapısından içeri girmek nasip olur.

             

            Yaklaşık iki saat sürdü Brel turu. Efsane sanatçının hayatını ve sanatını izlediğim bu küçük ve şirin müzeyi çok sevdim. Sanatçının hayatından röportajlar, şarkılar ve tanıklıklar dinledim. Brel hakkında bildiğim, bilmediğim pek çok şey gördüm, öğrendim. ABBA Müzesi gibi büyük ekran konser görüntülerinin sunulduğu interaktif bir müze olmayı hak ediyor olsa da bu haliyle de tatmin edici. Tartışmasız Fondation Jacques Brel, müzikseverler için Brüksel’de keyifli bir ziyaret noktası. 

                                                                      

 

Adres:
Jacques Brel Vakfı (Fondation Jacques Brel)

Pl. de la Vieille Halle aux Blés 11, 1000

Brüksel, Belçika

 

 

Yazı Ve Fotoğraf
BENİAN ÇULHAOĞLU