Dört Mevsim Toros Yaylaları

Eriyen kar sularından oluşan dereler şırıl şırıl akarak, kavisler çizip su dökülene doğru akarken, havanın ısınmasıyla çimenler yeşerir, çiğdemler yerini yavaş yavaş mor sümbüllere bırakır Toros yaylalarında. Hava henüz ısınmaya başladığı için yayla bu mevsimde serin olur. Kısa kollu gezmeye gelmez, üşütür yaylanın havası.

Yaylaların en güzel zamanı bahar ve kış mevsimleridir. Her mevsim ayrı güzel olmakla beraber kışın beyazın asaleti ve ilkbaharın  canlılığı ayrı güzeldir.

Kışın evler kar altında kaldığı için sadece bacaları görünür. Beyaz doku her yeri kaplar.  Sanki bir hayalet şehir gibidir. Hiçbir yaşam belirtisi olmaz, hiçbir iz görünmez kar üzerinde. Sadece vahşi hayvanların izleri görülür kar üzerinde.  Bazen bir ayı, bazen kurt sürüsü ya da zıplayarak giden bir tavşanın izi. Çok kar yağması nedeniyle yayla yolları kapalı olur. Buralara ancak saatlerce yürüyerek yaya olarak ulaşmak mümkün olur.

Bazen üç beş doğasever bir araya gelip bir Pazar günü  o güzellikleri görüp, o ana tanık olmak için karlı yolları aşarak yaylaya ulaşır. Bir yayla evinin balkon altına sığınarak, kar suyuna çay demleyip manzaranın tadını çıkarırken çay bardakları hızla boşalır. Şartlar ne kadar çetin olsa da keyfi o derece fazla olur kış mevsiminde yaylaların.

Kıştan sonra uyuyan yayla canlanır, evler bile adeta silkinip kıpraşırlar. Kışın ağırlığını üstünden atıp baharı kucaklar yaylalar. Coşkun sular, sapsarı çiğdemler, kardelenler sırayla kendini gösterir yaylalarda.

En coşkulu zaman ilkbahardır. Her yerden yaşam izleri kendini gösterir. Karlar erir, dereler coşar, düdenler suları bıkmadan usanmadan yutarlar. Sarı yeşil bir renge bürünür her yer.  Taşların kenarından evlerin duvar diplerinden, çayırların ortasından, kısaca her yerden  çiğdemler  fışkırır yeryüzüne. Şanslı olursanız kırmızı bir anemon görme şansınız da vardır yaylalarda. Fakat az olduğu için çok zordur bu güzelliğe rastlayabilmek.

Yaylanın bulunduğu rakıma göre mevsimi karşılama zamanı on beş yirmi gün arasında değişir. Aşağılarda şubat sonunda çiğdemler açarken yükseklerde nisanı bulur bazen de geçer çiğdemlerin açması. Çiğdemlerden sonra sümbüller, sonra da kuzular koyunlar gelir meleyerek.

Öksüz olan yayla şenlenir, yüzünde tebessümler açar. Her bacadan dumanlar yükselir yaz boyu. İnsanlar mantar toplamak için sabah erkenden çıkarlar evlerinden. Sürüler gider dağlara otlamak için, akşamüzeri olunca geri dönerler. Kuzular anasına koşar, bulup koklamak için. Tatlı bir telaş başlar yayla evlerinde. Keçiler, koyunlar ağıllarına yerleştirilir, akşam hazırlığına başlanır bir yandan da.  Ev dışında ocaklarda yakılan ateşte pişen yemekler büyük bir iştahla yenir yaylalarda. Çünkü yayla havası insanı acıktırır. İştahını açar insanın.

Akşam karanlığı yayla üzerine çöktüğü zaman tatlı bir huzur başlar. Gökteki sayısız yıldız uzun yaz gecelerine eşlik eder. Uzaklardan gelen tilki sesleri geceye karışır.

Yaz boyunca insanlar peynirlerini ve yağlarını hazırlarlar, tulumlara basarlar. Böylelikle kış hazırlığı yapılmış olur.

Hazirandan sonra yaylalar yavaş yavaş sakinleşir. Otlar kuruduğu için yaylacılar köylerine geri dönerler. Bu yüzden sonbaharda yaylalar çok sessiz olur. Otlar sararmış, dereler kurumuş olur. Bir uyanışa hazırlık yapar gibi yayla içine kapanmaya başlar. Yorgunluğu üzerinden atıp yeniden coşkuyla karşılayabilmek için baharı yavaştan uykuya dalar.

Bu mevsimde çok az ziyaretçisi olur yaylaların. Evler karşılıkklı kendileriyle konuşur, bacalar uzaktan el sallarlar birbirlerine Toros yaylalarında.

 

Yazı Ve Fotoğraf
Turgut Karabacak