Yine
aradan neredeyse bir yıl geçmiş olan gezimin yazısını okuyorsunuz. Sanırım
gezdiğim yerleri hemen yazma alışkanlığına erişemeyeceğim. Şimdi diyorsunuzdur
“Nasıl hatırlıyor acaba?” çok güzel hatırlıyorum. Sanki dün gezmişim gibi.
Nasıl unuturum gördüğüm güzellikleri?
Yine bir araba yolculuğu ile
karşınızdayım. Kurban Bayramı’nın ikici günü Konya’dan çıktık yola. Varış
noktamız Düzce Gölyaka. Yaklaşık 6-7 saat sonra aile dostumuz Muharrem Amca ve
Yasemin Teyzemin evlerine vardık. Kendileri karavan ile Almanya’dan gelmişler
ve bayramda birlikte olmayı teklif etmişlerdi. Tabi bizde seve seve kabul
ettik. Geldik, dinlendik derken akşam oldu.
Sabah kahvaltıyı Abant Gölü yakınlarında Sinekli Yaylasında yapalım
dedik. Karavan ile başladı yolculuğumuz. Hep hayalimdi karavan ile dünyayı
gezmek tabi ben Düzce’yi gezdim. Sanırım buda hayallere doğru atılan bir adım
olmalı. Dağlar yeşil bir örtüyle kaplanmıştı sanki. Gökyüzünün maviliği ile bir
tablo oluşturmuştu. Temiz havanın etkisi ile açlığımız iyice açığa çıktı.
Yasemin teyzem uzun süredir mantarlar ile ilgileniyormuş. Tabi yaylaya gidince
de kahvaltıda yemek için mantar topladık beraber. Renk renk, büyük küçük çeşit
çeşit mantarlar. Tatlarını tanımlayamayacağım kadar lezzetliydiler. Tabi siz
her bulduğunuz mantarları yemeyinJ. Yayla bu,
yağmurun yağdığını anca ıslanınca fark edersiniz. O kadar ince yağıyor yani. Bende
yeşilliklerin arasında bir yürüyüş yapıyım derken farkettim.
Karavanın
en güzel yanı ise çok kullanışlı olması. Şemsiyesinin altında manzaranın tadını
çıkararak kahvaltımızı yaptık. Gökyüzünü ve doğanın tüm yeşilliğine seyre
daldık. Sonraki gün yine sabah erken
saatlerde atladık karavana. Bu sefer kahvaltımızı Bolu Yedigöller’de yapalım
dedik. Yine karavanımızla yeşilliklerin arasındaki yollardan geçerken mandalara rastladık. Daha yakından görmek
için mandalara doğru yürüyerek şarkıda bahsi geçen “ manda yuva yapmış söğüt
dalına, yavrusunu sinek kapmış” diye mırıldandım ve gözümde mandanın nasıl
söğüt dalına yuva yapabileceği ve sineğin nasıl manda yavrusunu kapabileceği
geçti aklımdan. Bu düşünceleri bir kenara savurarak fotoğraflamaya başladım. Güzel
bir manzaraya karşı suyun içinde eğleniyorlardı adeta. Biraz daha yol alınca
bizde güzel bir manzara karşısında biraz ara verdik. Birer bardak çay
molasından sonra Yedigöllere vardık. Kahvaltı sonrası gölleri ziyaret etmeye
başladık. Ağaçların göle yansıması ile yeşilin her tonu ortaya çıkıyordu. Masallarda
anlatılan göller sanırım Yedigöllerdi. Güneş ışığı ağaçların arasından
süzülerek sanki bir ışıltı katıyor. Ortalık parıl parıl parlıyordu. Temiz
havanın etkisi ile ne kadar yürüdüğümüzü anlamadık bile. Kamp yapmaya gelenler
çadırlarını ve hamaklarını kurmuşlardı. Özenmedim değil. Kurbağa sesleri
arasında orada kalabilir miydim ondanda şüpheliyim. Tabi bizde Yasemin teyzeme
uyarak manzaranın yanısıra mantarlarada
baktığımızı fark ettik. Her bulduğumuz mantarı getirip soruyorduk “zehirli
mi?”. Mantarı çok sevince böyle oluyormuş. Akşam menümüzde mantarlar sayesinde
belirnemiş oluyordu. Son gün yine erken saatlerde kalktık. Babamlar fındık
toplamaya bizde incir toplamaya gittik. Yakın köyde olan başka bir aile
dostumuz Sıtkı amcalarda kahvaltımızı yapıp yollara düştük. Gezide sanki kahvaltılar
ön plana çıkmış gibiydi ama temiz havada yenen yemeklerin ayrı bir lezzeti
olduğunu söylemeliyim.
Yolculuğum devam ediyor. Yakın
zamanda başka bir gezide çokta ara vermeden buluşma duasıyla...
Yazı Ve Fotoğraf
Begüm BAYKAL