![](uploads/reklam/MSS_BANNER1_1.gif)
Binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan, kültürü ve doğası
ile medeniyetlerin beşiğidir Trabzon; Karadeniz’in incisidir. Doğa harikası
yaylalara ev sahipliği yapan, köklü bir
tarihe sahip ilçesidir Çaykara. İlçenin sınırları içinde, Soğanlı ve Kaçkar Dağları’nın
kesişme noktasında yer alır Uzungöl; Trabzon'un turizm cennetidir.
Trabzon'dan 100 kilometre uzaklıkta bulunan Uzungöl, isim
annesidir Uzungöl Mahallesi’nin. Uzunluğu
1000 metre, genişliği 500 metre olan göl, denizden 1200 metre yüksekliktedir.
16. yüzyılda bir heyelan sonucu meydana gelen Uzungöl, bir
heyelan set gölüdür. Haldizen Deresi Vadisi’nde, kayaların akarsu yatağının
önünü kapatması ve suların birikmesi ile oluşmuş, doğal baraj görünümünde,
doğayla iç içe huzur kaynağıdır. Tektonik oluşumlu Haldizen Dağları’ndaki buzul
göllerden doğan kaynağı ile coşan Haldizen Deresi’nin suları, Ataköy Mahallesi
yakınlarında “Solaklı Deresi” adını alır. Bundan dolayı Uzungöl, Solaklı Deresi
Vadisi’nde yer alır.
Eşsiz manzarası, flora ve faunası ile doğanın insana ve diğer
canlılara bir armağanıdır Uzungöl; dağların sakladığı bir inci tanesidir.
Uzungöl ve çevresinde
yer alan ormanlık alan, 1989 yılında “Tabiat Parkı,” 1990 yılında “Turizm
Merkezi” ve 2000 yılında da “Özel Çevre Koruma Bölgesi” sıfatlarını kazanmıştır.
Uzungöl’e ilk adımınızı attığınızda, gölün simgesi haline
gelen ve göl ile büyük bir harmoni içinde bulunan “Uzungöl Camii” dikkatinizi
çeker. Aslında çok uzaktan bile fark edilmemesi mümkün değildir. Özellikle
güneşin ışık oyunları ile göldeki yansımasının oluşturduğu manzara, gece olunca,
parıldayan bir mücevher haline dönüşür.
İlgi çeken bir diğer yapıdır tarihi “Kemer Köprü.” Haldizen
Deresi’nin geçiş köprüsü olarak, tarihin sayfalarından kopup gelmiş gibidir.
Uzungöl'e ilk geldiğimde etrafımı saran ormanla kaplı dik
yamaçların beni kucakladığını hissettim bir anda. Otelime yerleşip eşyalarımı
bıraktıktan sonra gölün etrafında ve yamaçlarda kaybolmak heyecanıyla gezmeye
başladım. Her yer öylesine büyüleyiciydi ki öncelikle gölü tepeden çekmeliyim
diye düşündüm ve bol oksijenli orman yolundan rengarenk çiçeklerin kokusu
eşliğinde “Seyir Terası” na ulaştığımda, kucak açmış gibiydim Uzungöl'e. Artık
ben de, onu kucaklayan dik yamaçlardan oluşan ailenin bir üyesiydim. Gölü kuşbakışı
olarak kadrajıma yerleştirmek, ruhumun iklimini değiştirdi. Uzun zaman
geçirdiğim seyir terasından, akşam mavi saatlerde ve sabah gün doğarken
fotoğraf çekmek için tekrar gelmek üzere ayrıldım.
Eğimli ve uzun bir yol izleyerek geldiğim Seyir Terası’ndan,
diğer bir alternatif olan merdivenlerden inerek gölün kenarına vardığımda,
bulutların rengine göre renk değiştiren bir düş aleminin içindeydim; turkuaz,
yeşil, gri bir cennetin.
Kısa bir mola vermek için göl manzaralı otelime yaklaştığımda,
bir tabloyu andıran göldeki yansıma ile
büyülenmiştim. Ördeklerle büyük bir uyum içindeki manzara, kadrajımı süsleyen
pırlanta gibiydi Uzungöl'de. Yansıma fotoğraflarına doyurduğum hafıza kartımı
çıkarıp yenisini taktığımda, otel sahibi Mehmet Bey'in rehberliğinde “Galo Omad
(Galomat) Tepesi” ne varmıştım bile.
Bulutlarla iç içe ve yeşilin her tonunu büyük bir ahenk
içinde taşıyan bitki örtüsüne sahip yamaçların arasında muhteşem bir
güzelliktir Uzungöl. Yamaçların en tepesindeki dağların üzerindeki kremayı
andıran kar manzarası ile de gerçeküstü bir evren sunar ziyaretçilerine.
Akşam olmak üzereydi ki tekrar seyir terasına geldiğimde,
gökyüzünün mavisi ve binaların ışıkları ile gölün görüntüsü olağanüstü bir
tabloyu andırıyordu. Terastan indiğimde hava kararmış ve sessizlik hakimdi;
etrafta kimsecikler yoktu. Biraz ürksem de elimde tripodumla gölün etrafında
yürümeye devam ettim. Arkamdan gelen ayak sesleri ile bir anda irkilsem de “artık güven içindeyim” dedim kendi kendime.
Beni koruyacak bir arkadaşım vardı artık; gecenin karanlığında bana eşlik eden; Topaç. Adını Topaç koydum bu sevimli havhavın.
Bütün gece boyunca hiç ayrılmadı yanımdan; yürürken yürüyor, fotoğraf çekerken
o da soluklanıyordu. Gece karanlıkta caminin ışıkları ile minarelerin bembeyaz
rengi ve gölün içindeki ağaçlı küçük adacığın göle yansıması, kadrajımı
süsleyen ve hafızamdan hiç silinmeyecek iki sembol oldu Uzungöl'de.
Sabah gün doğumunu çekmek için büyük bir heyecanla saat beşte
uyandım ve tekrar Seyir Terası’na geldik arabayla. Ardından Galomat Tepesi’nden
yukarıya çıktık. Fakat hava karlı olduğundan daha fazla ilerleyemedik. Buradan
aşağıya bakıldığında göl, bir göz ve etrafındaki orman örtülü yamaçlar ise kirpikler
gibi gözüküyordu.
Erken saatlerde Uzungöl'ün havasını teneffüs etmek insana
ayrı bir enerji ve motivasyon veriyor Uzungöl’de. Güneş tepelerin ardından
selam verince, manzara da eşsizliğe doyamıyor bu cennet diyarda.
Maceraperest ruhların gökyüzündeki yansımasıdır Uzungöl'ün yakınındaki yaylalar; Karester,
Demirkapı, Yaylaönü, Şekersu Yaylaları.
Otele döndüğümde yamaçları sis kaplamış, yeşil griye dönüşmüş
ve yağmur yağmaya başlamıştı; sanki ayrılacağım için ağlıyordu Uzungöl. Yağmur
damlacıklarının gölün üzerine düştüğünde çıkardığı sesler, doğanın kucağında,
bir sopranonun klasik bir eseri canlandırması gibiydi.
Sadece Trabzon’un değil dünyanın bir değeridir Uzungöl; her
mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen doğanın devamlılığının vadiye saklanmış
mistik bir yansımasıdır.
Uzungöl'de iki gün boyunca bu güzellikleri yaşamamı sağlayan
ve iyi ki tanıdım dediğim, “Poyraz Otel” in sahibi Mehmet Aygün ve eşi Fatma
Aygün'e sonsuz teşekkür ederim. İlk defa karşılaştığım ve huzur ortamında turist
olarak kaldığım, göl manzaralı otelden, sanki yıllarca dostmuşuz gibi güzel
anılar biriktirerek ayrıldım ve o günden sonra dostluğumuz hala sürmektedir.
Gölün etrafında dolaşırken eşsiz olan doğa güzelliği ile zıt
olan beton yapılaşmanın, ahşap evlerin yerini alması, göz
zevkimi bozup ruhumu incitse de, gölde yüzen yaban ördeklerini kadrajıma almak
teselli kaynağım oldu. Bu nedenle, bölgedeki ekolojik dengenin bozulmaması için
doğaya uyumlu olmayan yapılaşmaya izin verilmemesi, yapılacak işlerin kontrollü
bir şekilde geliştirilmesi, doğal güzelliklerin korunması, çok büyük önem
taşımaktadır.
Doğanın kollarında huzur bulmak, vadinin gölü kucakladığı
atmosferde fotoğraf çekmek, güneşin ışıklarıyla renk değiştiren yeşilin ve
mavinin her tonuyla bütünleşip, büyülü anlar yaşamak için sizi bekler Uzungöl.
Yazı Ve Fotoğraf
PROF. DR. ZERRİN ŞENTÜRK