Camcılık Soylu Bir Meslekti

İlk cam, gemici tüccarların Fenike kıyılarında yemek pişirirken tencerelerini koydukları güherçile topraklarının erirken kumla karışması sonucu oluştuğu bilinmektedir.

asırlardır camcılıkla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmakta ve bu mesleğin bir sanat olduğu kabul görmektedir. Camın şekillendirilmesi sürecinde çok kısa bir sürede hızlı, kararlı ve bir o kadar da yaratıcı müdahalelerde bulunmak ancak bir sanatçı eliyle mümkün olabilecektir. 


Tarihimizde de Selçuklular zamanında cam eşyalar yapıldığı çok iyi bilinmektedir. 19.yüzyılda Türk camcılığında ilerleme kaydedilmiş, 

Osmanlı’da Yavuz döneminde camcılığın merkezlerinden biri olan Mısır ve Suriye'nin alınmasıyla, bu iki bölgenin Venedik'le olan ilişkileri İstanbul'a yönelmiştir. O dönemde camcılıkta Venedik önde gelirken, bu camlar Osmanlı pazarına uygun olarak üretilmekte ve biçimlendirilmekteydi. 

Osmanlı döneminin en ünlü işyası olan Çeşm-i bülbül (Bülbülün gözü), 18.yüzyılın sonunda III.Selim'in Mevlevi dervişi Mehmet Dede'yi cam tekniklerini öğrenmek için Venedik'e göndermesi sonucunda ortaya çıkmış bir cam işleme sanatıydı. Çeşmibülbül’ün yapımının normal cam yapımından farkı, camın içindeki beyaz ve renkli çizgileri oluşturan cam çubuklardır. Çeşitli renklerde olabilmekle beraber, çeşmibülbüller genellikle mavi beyaz üretilmektedir. Türkiye'de ilk cam fabrikası,  1934 yılında Paşabahçe'de kurulan Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş.'dir. 2002 yılında bu fabrikanın kapatılmasından sonra, el imalatı camın üretim merkezi Denizli olmuştur. 


Tüm alanlarda olduğu gibi camcılıkta, teknolojik yeniliklerden ve gelişmelerden nasibini almaktadır. 

Ancak üretilen ürünlerin, ona şekil veren ustanın hüneri ve sıcak fırın karşısında döktüğü alın terinin sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle her biri farklı olan bu sanat eserlerine ürün ismini vermek yanlış olacaktır. 


Yazı Ve Fotoğraf
Fatih Özsoy - İbrahim Çakır