ÇİKOLATA DÜNYASINDA BİR GEZİNTİ

Seyahat rotamın neredeyse tamamını oluşturur kültür-sanat mekânları. Müzeleri, galerileri gezmek tarifsiz mutlu eder beni. Kitaplarda okumadığım, daha önce bilmediğim, hatta kimi zaman varlığından bile haberdar olmadığım şeyler öğrenmek; farklı yaşamlara tanık olmak iyi gelir bana. Bilgi dağarcığım geliştikçe kendimi daha güçlü hisseder, hayattan daha çok keyif alırım.

           

            Pandeminin Avrupa’da hızla yayılıp ülkemize giriş yapmaya hazırlandığı günler… Brüksel’deyim. Bu kez rotamda farklı bir müze var: çikolata müzesi.        Brüksel’e geldiğinizde hemen her sokakta pastanelere, şekerlemecilere, çikolatacılara rastlarsınız. Vitrinleri aklınızı başınızdan alır, dayanamayıp içeri girersiniz. Ve o an kendinizi bambaşka bir dünyada bulursunuz. Daha önce hiç görmediğiniz şekil ve lezzetleriyle rengârenk, şipşirin çikolatalar sizi beklemektedir.

            Farz edelim ki içeri girmediniz, bu kez de kapı önünde Belçikalı güzel gençleri kıramaz ikram ettiği çikolataları tadarsınız. Her biri birbirinden lezzetlidir. Aklınız başınızdan gider, gideceğiniz yeri unutup farklı tat ve görünümdeki çikolataların peşine düşersiniz.

            Belçika küçük bir ülke olsa da birası, waffle’ı, danteli ile dünyaca ünlüdür. Ancak Belçika deyince ilk akla gelen şey çikolatadır. Sadece bir lezzet değil, Belçika’nın milli gururudur aynı zamanda.

           

            Madem bu kadar önemli, o zaman mutlaka görmeliyim, dedim. Yola düştüm ve kendimi buram buram çikolata kokan bir mekânda buldum.

            Grand Palace yakınlarındaki Kakao ve Çikolata Müzesi (MUCC)’ndeyim. Büyülü hikâyesine tanık olmak için sabırsızlanıyorum. Çikolatanın da müzesi mi olurmuş, kısmını çoktan aştım. Yıllar önce St. Petersburg’da bunlardan birini ziyaret etmiş, şaşırmakla birlikte oldukça etkilenmiştim.

            Şimdilik görünen odur ki burası bambaşka… Çocuk gibi heyecanla geziniyorum. Müzedeki tematik odalarda Belçika çikolatasının hikâyesi anlatılıyor. Ekvatorun kakao tarlalarında başlayan yolculuk, Antwerp’teki dünyanın en büyük kakao depolama limanına kadar uzanıyor.

            Tarihini, geleneksel üretim şeklini öğreniyorum. Envai çeşit çikolatanın tadına bakıyorum. Üretiminden eşsiz lezzetine, sır dolu dünyasında bir çikolata canavarı olarak geziniyorum…

                       

            Büyüleyici tadın 3.000 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Belçika'daki izi, Ghent'teki Baudeloo Başrahibi’nin çikolata satın aldığını gösteren 1635 yılına ait kayıtlara kadar uzanıyor. XVII. yüzyılın sonlarına doğru Emmanuel Soares de Rinero'ya çikolata üretme lisansı veriliyor.

            Kâşifler, Güney Amerika'dan kakao çekirdekleri getirip Belçika halkıyla tanıştırıyor. Çikolata yapmak henüz bir meslek değil, eczacılar ve tüccarlar için yan iş olduğu yıllar. Oldukça da pahalı. Bu nedenle doğal olarak yalnızca üst sınıflar tüketebiliyor, daha çok da “sıcak çikolata” olarak.

            Belçika'nın çikolata pazarına ilk kez gerçek anlamda girmesi, Kongo'yu kolonileştirdikleri ve büyük miktarda kakao çekirdeği buldukları zamana dayanıyor. Kral Üçüncü Leopold’ın Belçika'yı bir numaralı kakao ve çikolata tüccarı yapmasının ardından, çikolata artık sadece zenginler, ünlüler tarafından değil, her yaştan, her kesimden insanların tüketebileceği bir yiyecek haline geliyor.

            Belçika çikolatalarını bu kadar ünlü ve lezzetli yapan şey: üretim süreci ve kullanılan malzeme. Geleneksel üretimin tercih edildiği sektörde, birçok yasa ve kuralları içeren standart oluşturulmuş. Kurallardan biri: içeriğinde en az % 35 saf kakao bulunması.                                                                                                         

            Brüksel'de mükemmel bir çikolatacıya çarpmadan birkaç metreden fazla yürüyemezsiniz. Vitrinlerini süsleyen envai çeşit çikolatalar, ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görüyor. Dünyanın en bilinen markalarına ev sahipliği yapan Belçika’da 2.000’den fazla çikolatacı var.

            Çikolata tarihinin en önemli isimlerden biri ise Jean Neuhaus’tur. İtalyan kökenli bir İsviçreli olan Nauhaus, aslında eczacı. Müşterilerini memnun etmek için ilaçları çikolatayla kaplamasıyla başlıyor her şey. Torunu Jean Neuhaus Jr., 1912'de bu fikri bugün bildiğimiz Belçika pralin’ine dönüştürüyor. Böylece ilaç yerine keyifle doldurulmuş çikolatalar üretmeye başlıyorlar. Üç yıl sonra, Jean Neuhaus Jr.’ın eşi Louise Agostini, çikolataları korumak ve daha çekici sunmak amacıyla zarif bir kutu icat ediyor.

           

            Günümüzde Belçika, Wieze'de dünyanın en büyük çikolata fabrikası bulunuyor. Hatta bir de Çikolata Akademisi var; pastacılık, şekerleme, fırıncılık ve mutfak atölyelerinde usta yetiştiriyor.

            Brüksel Havalimanı'nın dünyadaki diğer havalimanlarıyla kıyaslandığında en fazla çikolatayı sattığı söyleniyor. Ülke ayrıca dünyadaki endüstriyel çikolatanın % 20'sini sağlıyor.

            Çikolata efsanesi bunlarla da bitmiyor. Brüksel’de her yıl "Salon Du Chocolat" adıyla çikolata fuarı düzenleniyor. Çeşitli ülkelerden çikolata ve şekerleme üreticilerinin katıldığı fuarda, ustalar tarafından hazırlanan çikolatalar ziyaretçilere sunuluyor.

           

            Müze salonlarında, kakao çekirdeğinin çikolata haline gelişine kadarki tüm evrelerine ilişkin resim, fotoğraf, canlandırma ve videolar görmek mümkün. Geçmişten günümüze çikolata kalıpları, ünlü markaların çikolata kutuları, reklam afişleri, çikolatanın pişirildiği cezve ve kaplar, dünyaca ünlü çizgi film kahramanlarının çikolata heykelcikleri görülebilir. Müze gezisinin finalinde ise 15 dakikalık pralin şov var.         

            Enfes kokular arasında tamamlıyorum gezimi. Sırf tadına bakmak için bile uçağa binip onca yolu aşmaya değermiş. Enerji, keyif, mutluluk veren çikolata, tadı ve kokusuyla olduğu kadar hikâyesiyle de büyüleyiciymiş meğer…

 

                                                                                                                                            

Adres:

Kakao ve Çikolata Müzesi (Musee Du Cacao Et Du Chocolat)

Rue de la Tete d'Or, 9-111000

Brüksel, Belçika

Yazı Ve Fotoğraf
Benian ÇULHAOĞLU